İnanışlar; Kişilerin yaratılış ve nedeni üzerinden yaratıcıyı ve niyetini keşif, akıl,mana veya bilinç dışı irade yoluyla tanımladığı tezlerdir.
İnanışlar; İnsanoğlunun içinde yaşadığı tabiata karşı acz duygusundan kaynak bulan bir sorgulama olduğu kadar,maruz kaldığı sıkıntı ve belalardan kurtulmak adına, veya dünyevi bir konfor elde etmek adına,hayal ürünü beklentileri de olabilir.Bu nedenle inanışları incelerken,inanç geliştirmiş kişinin,kanaat edinmeden önceki ruh halini ve zihinsel irade süreçlerini de bilmek gerekir.
İnsan tabiatına psikanalitik yaklaşımla bakıldığında, genellikle sanrıların ya da hayali inançların, kişinin başına gelen acılarla baş edemediği süreçlerde ortaya çıktığını görürüz. İnsan ruhu, ilgisiz,sevgisiz veya çaresiz kaldığı durumlarda, herhangi bir gerçekliğe ya da keşfe dayanmadan, hayali bir insan ya da hayali bir çareye umut bağlayabilir. Bu nedenle,inanç geliştiren kişilerin psikolojik yapısı ve irade süreçleri dikkatle incelenmelidir.
Din, yaratıcının gönderdiği yazılı vahiy hükümlerine sadakat dairesinde sınav bulan ve hükümlere sadakat ölçüsünde ,cennet veya cehennem yaşantısı ile mukabele gören, Allah’a karşı bir sınav sorumluğu yaşantısıdır. İlke olarak,insan aklının hükümlere asla dahil edilmemesi ve hükümlerin, yazılı, sabit olması, din olgusunu inanışlardan farklı kılar.
Bu önemli farkla din,yazılı hükümlerin içeriğinde belirtilen kanıt veya delillerle sorgulanarak kabul veya reddedilebilir.
İnanışlar insan aklı ile tahayyül bulan,hayali bir tanrının,insan aklı ile yazılmış hükümleridir.Dinde yaratıcı insanları yaratırken,inanışlarda insanlar tanrıyı yaratır. Ve yarattığı tanrı üzerinden hükümleri, kendince, keyfince,dilediğince, belirler. Dinde,hükümler,yazılı ve sabit iken,inanışlarda zamana mekana,kişi veya toplumların içinde yaşadığı koşullara göre değişkenlikler gösterir. Bu değişkenlikler,inanışları dinden farklı kıldığı kadar, kişi ve toplumlar için büyük tehlikeler arz eden “fitne düzenini” meydana getiren önemli faktörlerdir. Din ile inanışları birbirinden ayrıştıran bir diğer belirgin özellik,inanışların tamamen dünya yaşantısı ve konforu üzerinde şekilleniyor olmasıdır.
Önemle altını çizmek gerekir ki; Kişi hangi inanca ait olduğunu söylerse söylesin, insan daima, inancı doğrultusunda davranışlar gösterir.Bir dine mensup olduğunu iddia eden kişinin, hükümlerin aksi istikametinde tutum ve davranışlar sergilemesi,zikrettiği dinden çıkıp kendi inanışına tabi olduğunun delilidir.
Tarihsel süreçleri gözlemlediğimizde, toplumların inanışlarını belirleyen yönelimlerin arkasında daima çıkar ve iktidar sahipleri lehine, tanrı hükümleri yazan aracılar olduğunu görürüz. Gerek ilkel çok tanrılı mitolojik inanışlarda, gerek aracılık kurumu vasıtasıyla hükümlerin değiştirildiği tek tanrılı inanışlarda, gerek bilim keşif yöntemiyle hükümler getiren deist inanışlarda; Dilediğinde, dilediği hükmü ve kaideyi değiştirebilen aracılar,zayıf olanların ezilmesine, maddi manevi sömürülmesine sebep olmuş yegane çıkar payandalarıdır.
Tabiat olarak zayıf anılan kadın ve çocukların köle gibi kullanıldığı,tanrılara kurban olarak hediye sunulduğu,fakir kullanışlı halkın elit hakim zümre tarafından sömürüldüğü,her devirde ve ortamda;İnsan aklı ve eliyle,tanrı adına kural koyan aracılar, zayıfların acılar içinde yaşantılar sürdürdüğü zulüm düzeninin, mimarları ve memurlarıdır.
Tarih boyunca zulüm düzeninin değişmeden günümüze kadar gelmiş ve hala devam ediyor olmasının altında yatan gizem;İnsanın bilinç dışı alanda baskılanmış “Acz duygusunu” gidermek uğrunda, “kendisinden daha zayıf olanı ezerek, acz duygusunu yok etme” iradesi gelir.
Erkeğin,zayıf olan eşini ezip köle gibi kullanma arzusuna onay veren aracıların tanrısına duyduğu sevgi ve hoşnutluk, erkekleri ve erkek egemen toplumları,çıkar sahiplerinin lehine hüküm uyduran ruhbanların kölesi haline getirmiştir.Konforunu sürdürmek adına eşini kendisine köle yapıp, eşine uyguladığı zulme onay veren aracı ruhbanlara sevgiyle yönelen toplumlar,kendilerini sömüren çıkar ve iktidar sahiplerinin hükümlerine de tabi olmak zorunda kalmışlardır.Elit iktidar zümrenin kural ve isteklerini tanrı buyruğu gibi göstererek halkı kandıran ruhbanlar böylelikle,her dönemde yaşanan zulmün ortakları olmuştur.
Kazan kazan anlayışı üzerinde duruyor gibi görünen,zihinlerin ardında sinsice gizlenmiş bu kirli anlaşma, aslında bir inanç ya da inanış değil,bilakis zayıf olanı ezip sömürmek adına tanrı isminin kullanılmasıdır ve bu sakil irade, maalesef ki insanın nefs zikredilen bilinç dışı veri tabiatında her daim mevcuttur.
Ülkemiz ve insanımız, İslam kimliği ile anılıyor olmasına rağmen ve dinde ticaret ve aracılık kurumu yasak olduğu halde,hoca,alim ulema kisvesi altındaki kişilerin,kitaplar yazıp para kazanmaları amacında,”erkeklerin kadınları ezme arzu ve iradesini” görmezden gelmeleri veya sırtını dönmeleri,Kuran’da yazılı olduğu halde,bu zulmü asla ve asla dillendirmiyor oluşları,aynı kirli zihinsel oyunun günümüzdeki karşılığıdır.
İnanışlar insan aklıyla yazıldığı için, ruh bilimden soyutlanamaz.Kişi, ister milattan on bin yıl önce,ister günümüzde yaşamış olsun, insan tabiatı ve tepkileri aynıdır ve asla farklılık göstermez. Kadınlara üstünlük kurarak değersizlik duygusunu yok etme fiili,insanın kişilik gelişimi döneminde ilgisizlik ve sevgisizlik ile marazlanmış (0-6 yaş) nefs olarak anılan bilinç dışı irade alanının eseridir.
İnsan kendi özbenliği üzerine yönelmiş derin ve keskin bir bakıştır.
Kıyâme suresi 14
Kadın ile erkeği farklı kılan özellik, ilahi yaradılıştaki hormon yapısı ve ölçüsüdür. Hamilelik dönemi ile birlikte kadınlarda oxitosin olarak bilinen bir hormon açığa çıkar. Bu hormon,annenin bebeğe ilgi sevgi ve bağlılık göstermesi adına, Allah tarafından fıtrata verilmiş bir özelliktir. Hayvanlarda da bulunan bu hormonun, hamilelik döneminde dişi kedi ve köpekleri bir anda nasıl değiştirdiğini hepimiz biliriz. Anneyi yavrusuna karşı aşırı ihtiyatlı ilgili ve sevecen kılan oxitosin hormonu, annenin stres yaşadığı durum ve ortamlarda, crf ismiyle anılan ve salgılanan, bir stres hormonu tarafından nötralize olur.
Crf hormonunun aşırı salgılanması, “Posttasamatik stres bozukluğu” (PTSB ) denilen bir duygu bozukluğunu ortaya çıkarır. Duygusal uyuşukluk, hayattan zevk alamama,çocuğuyla ilgilenememe gibi çöküntü ruh hallerini de beraberinde getirir. Eşi tarafından horlanıp aşağılandığı için “ptsb” duygu bozukluğu yaşayan anne, çocuğu ile bir bağ kurup yeterince ilgilenemediği için, çocuğun acz duygularıyla, baş başa kalıp marazi bir kişilik geliştirmesine vesile olur.
Bilinç dışı hafıza alanına acz depolayarak yetişen çocuklar, büyüyüp geliştiğinde acz duygusunu gidermek adına, annesinin yerine koyduğu, eş üzerinde hakimiyet kurarak, baskı ve şiddet yoluyla acz duygusunu gidermeye çalışır. Ayrıca,şiddet üzerine kurulu bu hakimiyet, özdeşleştirilmiş eş üzerinden, anneye karşı alınmış bir intikamdır.
Şiddet gören her eş, hamilelik döneminde “ptsb” duygu bozukluğu yaşadığı için böylece , ilgisizlik ve sevgisizlik karşılığında acz duygusu ile marazi kişilik geliştirmiş bir diğer nesli de yetiştirmiş olur. Böylelikle, bu kısır şiddet döngüsü, kuşaktan kuşağa geçerek, asırlardan günümüze süregelmiştir.
Kişilik gelişimi dönemini,ilgi ve sevgiden yoksun geçiren çocuklar, acz duygusundan kurtulmak adına çeşitli savunma mekanizmaları geliştirerek,hayali gerçeklikler yaratırlar. Kibir, hırs, gurur, inatçılık, atalet, aç gözlülük, oburluk, haset, gıybet, ırkçılık, ayrımcılık gibi olumsuz huylar ve eş cinsellik,pedofili gibi sapkınlıklar,kişinin acz duygusunu yok etmek adına giriştiği bilinç dışı çabalardır. Bir anne adayı, zikrettiğimiz tüm bu olumsuz özellikleri,kendi kişiliğinde barındırıyor olsa bile, bu olumsuz huylar oxitosin hormonu salınımını, engellemediği için, anne çocuğuna ilgi ve sevgiyle yönelebilir ve kişiliği sağlıklı bir çocuk yetiştirebilir. Ancak anneye uygulanan şiddet ve baskı hormon ilişkisini bozduğu için,çocuğa karşı ilgi ve sevgi kesilir ve böylece,tüm olumsuz huyları da kişiliğinde barındıran bir çocuk yetişir. Bu sebeple “kadına şiddet”, kişide tüm olumsuz duygu, yönelim ve sapkınlıkları meydana getiren, ana etkendir.
Her insanın mutlaka idrak etmesi gereken,nefsin tezkiyesi için büyük önem arz eden; Kişilik gelişimi ve süreçleri hakkında detaylandırılmış açıklamaları, irade süreçleri analizinden okuyabilirsiniz.
Farklı çağlarda yaşamış olsalar bile,aynı zaaf üzerinde kullanılan aynı inanışın kulları,aynı zaaf üzerinden, aynı inanışta, tekrar tekrar bir araya gelmiştir.
Gerek tarihsel süreçlerde,gerek günümüzde, ismi kadına şiddet olan,kadını horlayıp aşağılayarak çürümüş nesiller yetiştirilmesine vesile olan bu marazi baş belası,insanların çoğunluğunu; En yaygın dünya inancının,en kullanışlı müritleri yapmıştır.
Çok tanrılı inançlarda,Pandora efsanesi ile kadına şiddet uygulayan döngü,orta çağa kadar eş cinsel ve ensest ilişkileri yüceltip kadınlara zulmü sürdürmüştür.
Fransız ihtilaline kadar varan süreçte, kadına şiddet göstererek yücelme dürtüsü,erkekleri aynı çatı altında aynı inanışta yine birleştirmiştir.
Fransız ihtilali yıllarında,Avrupa’da baş gösteren kıtlıkla açlığın getirdiği fiziksel acı, insanın ruhsal acılarını aştığı için, kadına şiddet ile rahatlayan erkekler, elit zümre lehine hükümler yazan ve eşlerine uyguladıkları şiddeti onaylayan o çok sevdikleri müşterek tanrılarına isyan edip, kadına şiddet üzerinden süregelen inançlarını toptan terk etmişlerdir.
Açlık ve kıtlık yılları bittiğinde, yine aynı inanışın müritleri, ateizm ve deizm çatısı altında birleşerek,kadınlar üzerinden kendilerini yüceltmeye devam etmişler ve hala etmektedirler.
Değişmeyen mutlak;
İnanışların, zaaflar üzerine kurulu bir fitne olduğu gerçeğidir.
Değişmeyen mutlak;
Kuralı, kitabı sabit olmayan ve aracılık kurumu ile yol kateden inanışların, insanları zaafları üzerinden sömürdüğü bir düzenin, adı ve tarifi olduğu gerçeğidir.
Değişmeyen mutlak;
Sevgi ve merhamet üzerine oluşturduğu hükümlerini,değişmez korunmuş bir kitapla kullarına yazılı olarak bildirmiş merhametli bir tanrıya, dünya menfaatları uğrunda sırtını dönerek karşılık vermiş ve böylece şeytan ve işbirlikçi dostlarının kullanışlı ahmak çoğunlukları olarak damgalanıp tarihe geçmiş, Ademin nesli olduğumuz gerçeğidir.
Kaynaşmanız için size eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi ,O’nun kalplerinizdeki varlığının delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünenler için ibretler vardır. Rûm Suresi,21