Bismillâhirrahmânirrahîm
86/TÂRIK-1: Ves semâi vet târık(târıkı).
Semaya ve Tarık’a andolsun.
86/TÂRIK-2: Ve mâ edrâke met târik(târiku).
Ve Tarık’ın ne olduğunu sana bildiren nedir?
86/TÂRIK-3: En necmus sâkıb(sâkıbu).
(O) parlak ışığı ile karanlığı delen bir yıldızdır.
Geçmişte tüm çok tanrılı inançlarda ruhbanların fitne telkinleriyle ; Güneş tanrısı baş tanrı varsayılmıştır ve yıldızlar ise: Baş tanrının dünyayı yönetmek üzere muhtelif konularda yetki vererek vekili olarak atadığı kızları veya oğulları ya da akrabaları varsayılmıştır. Tüm çok tanrılı inançlarda mevcut olan bu fitne Kuran’da Enam suresi 75~83 ve Saffat suresi 88~98 ayetleriyle Hz İbrahim üzerinden örneklenir. Ve İslam haricinde geçmişte yaşamış ulusların tümü yıldızların isimlerine totemleştirdikleri putlar üzerinden “gök tanrılara” tapınırlardı. Ve tanrıların/ilahlarının isteklerini “put hizmetkarı” anılan put sahibi kahinlerden öğrenirlerdi. Yahudi ve hristiyan müşrikler ise kendi krallarını tanrının oğlu ve vekili kabul edip bu vasıtasıyla tanrının yeryüzünü idare ettiğine inanıyorlardı. Tüm aracılı şirk inançları, {bkz; Zuhruf suresi 23,31} Kuran’da karyenin mutrafileri (kavmin ileri gelenleri zenginleri) olarak zikredilen “Elit hakim zümre ve onların çıkar payandası olan ruhbanların” kurguladığı ve yönettiği bir sömürü düzeni ve aldatmacasıdır. Bu aldatmacada “güneş tanrısının’ ailesinden olduğu varsayılan Şira ve Tarık gibi yıldızlar; Güneş tanrısının insanları gözlemlemekle görevlendirdiği ve durumlarına göre (yeterli vergiyi ödemeleri veya ödememeleri halinde) kimi zaman insanları koruduğu ya da onlara musibetler isabet ettirdiği birer gök tanrısı kabul edilmiştir. Kuran indiği dönemde de Tanrıça şira; Ana Güneş tanrısının ailesinin bir ferdi olarak itibar görürdü ancak, güneş tanrısının (yani aracıların uydurma tanrısının) ana konularda vekili kıldığı (Yahudilerde kıralları/Hristiyanlarda Hz İsa/Araplarda Lat Menat ve Uzza) Tanrı’nın oğlu ve kızlar,ı ülke yönetiminde genel yetkilere haiz iken, tanrıça şira ve tarık gibi yıldızlar bazı özel konular çerçevesinde vekaleti olan tanrıçalar olarak kabul ediliyordu. Şira tanrıçası, (Latince Sirius) müşrik kavimlerde farklı dillerde farklı isimlerle anılmıştır. Dogonlar’da Sigi, Bambara’larda Sigo, Araplar’da Şira, Yunanlılar’da Serius, Romalılar’da Sirus, Asur-Babil dinlerinde Kak-si-si, Hititler’de Kaksidi ,Zerdüşt inancını benimsemiş olan tüm kavimlerde Tiştria, Bozolar’da Sima Galyalılar’da Sirona olarak adlandırılmıştır ve her ulusta, üzerine farklı fitne hikayeleri anlatıp methiyeler düzülmüştür. Sözde hidayete ulaştıran kısmetleri açan kabir azabını önleyen vb yetkileri olan bir vekil tanrı olarak gösterilmiştir. Ve asırlar boyu tüm müşrik kavimler, aracıların farklı şekilde tasvir edip yonttukları güneş ay yıldızlar gibi göktanrı putları üzerinden hükümler koyarak halkı aldatıp sömürmüşlerdir. Kuran’da bu önemli husus muhtelif ayetleriyle defaatla zikredilirken {bkz; Yunus suresi 5} tapındıkları Güneşin insanlar için bir Ziya (ışık ve aydınlık) ve Allah’a evlat nisbet ederek dolaylı yöneldikleri ay ve yıldızların sadece ışık veren cisimler olduğu defaatla vurgulanmıştır. Örneğin bir diğer ayetinde bu husus şöyle vurgulanmaktadır; “Gece ve gündüz, güneş ve ay Allah’ın yaratılış âlametlerindendir. Eğer Allah´a ibadet etmek istiyorsanız, güneşe de aya da secde etmeyin. Onları (size ışık ve ısı olması için emrinize muhassar kılan) yaratan Allah´a secde edin!” Fussilet suresi 37
Müşriklerin, vekil kıldıkları putlar muhtelif toplumlarda isim olarak değişse de daima değişik konular üzerinde vekil gördükleri “yıldız tanrılara” ibadet etmişlerdir. (Aşk tanrısı Bereket tanrısı vb gibi) Kuran’da zikredilen “Şira yıldızı” da bu aldatmaca yıldız tanrılardan sadece birisidir. Hicr 16 ve Saffat 6 ayetlerinde, “semayı yıldızlarla bir ziynet olarak süsledik” vurgusu yıldızların kutsal değil ancak ve sadece birer yıldız olduğunu açıklamak içindir. Ve Necm suresi 1. açılış ayetinde ufukta kaybolan yıldızların kutsal değil ancak bir yıldız olduğu yeminle vurgulanmaktadır. Ve {bkz:Necm suresi 49} “İnsanların bazı konularda medet umduğu Şira yıldızı ” gibi, Tarık yıldızı’nın da kutsal değil ancak ve sadece bir yıldız olduğu, Tarık suresi açılış âyetleriyle vurgulanmakta ve Aziz Allah, kullarının korunması ve denetlenmesi görevini sadece emrindeki meleklere verdiğini Tarık suresi 4. ayetiyle açıklamaktadır.
86/TÂRIK-4: İn kullu nefsin lemmâ aleyhâ hâfız(hâfızun).
Bütün nefslerin üzerinde mutlaka muhafız (Allah’ın emrinde olan gözleyici ve koruyucu melekleri) vardır.
86/TÂRIK-5: Fel yenzuril insânu mimme hulık(hulıka).
Artık insan neden yaratıldığına baksın.
86/TÂRIK-6: Hulika min mâin dâfik(dâfikın).
Kuvvetle atılan bir sıvıdan yaratıldı.
86/TÂRIK-7: Yahrucu min beynis sulbi vet terâib(terâibi).
“sulb” (sertleşme) ve “teraib” (dişillik) ile ortaya çıkan. (İnsan kadının dişilliği ile erkeğin sertleşmesinden peydah olan bir sıvıdan ortaya çıkar)
86/TÂRIK-8: İnnehu alâ rec’ıhî le kâdir(kâdirun).
Muhakkak ki (bu mucizeyi üreme sistemini veren) O Allah, insanı ahirette tekrar hayata geri döndürmeye elbette kaadirdir.
86/TÂRIK-9: Yevme tubles serâir(serâiru).
Gizli şeylerin açıklanacağı o gün. (ahiret/din günü/hesap günü)
86/TÂRIK-10: Femâ lehu min kuvvetin ve lâ nâsır(nâsırın).
Artık onun (ahireti inkar eden kafirlerin) bir gücü, kuvveti olmaz ve (Ahirette şefaatini umdukları düzmece göktanrı ilahlarından) ona bir yardımcı da yoktur.
86/TÂRIK-11: Ves semâi zâtir rec’(rec’ı).
Ve döngü sahibi semaya andolsun.
86/TÂRIK-12: Vel ardı zâtis sad’(sad’ı).
Ve yarıklara sahip arza andolsun.
86/TÂRIK-13: İnnehu le kavlun fasl(faslun).
Muhakkak ki o, (Kur’an) gerçekten (hakkı bâtıldan) ayıran bir sözdür.
Müşrikler tüm çok tanrılı batıl inançlarda olduğu gibi, Hak din İslam’ın ahiretine ve ahirette sorgulanacaklarına iman etmezler. Müşrik inançlara göre tek bir dünya modeli vardır. Ve insanlar öldükten sonra dünyanın altında varolduğunu zannettikleri “ölüler diyarına” gideceklerine inandırılmışlardı. Tüm çok tanrılı müşrik inançlarda; “Yaşarken” onları yalanlarla korkutup sömüren aracılara (karyenin mutrafilerine ve mutrafiler adına ilahların otoritesi üzerinden hükümler çıkaran din adamlarına) yeterli vergiyi ödeyenlerin birgün tekrar yeryüzünde diriltilecekleri ve aracıların pey olarak istedikleri vergileri ödemeyenlerin ise yüzyıllarca toprağın altında “kabir azabına” maruz bırakılıp kükürt havuzlarında yıkılacakları ve bir daha asla yeryüzüne dönemeyecekleri telkin edilmekle halk bu gibi korkular üzerinden sömürülmüştür. Oysa İslam inancında kabir azabı yoktur. Bu müşrik fitnesi için Rum suresi 55. Ayetinde; Ve o saatin gelip kıyâmetin koptuğu gün, müşrik mücrimler bir saatten fazla (mezarda) kalmadıklarına yemin ederler. İşte ahirete böyle döndürülüyorlardı (kabirlerde bir saat gibi çok kısa bir müddet kabirde kaldıklarını sanıyorlardı. vurgusuyla kullar “kabir azabı” fitnesine karşı Kuran’da tilavet edilen muhtelif ayetleriyle uyarılmıştır. {Kabir azabı fitnesi için ilgili uyarı ayetlerine bkz; İsra suresi 52 Taha suresi 104 Yunus suresi 45 Rum suresi 55 Ahkaf suresi 35} Örneğin; Kuran indiği dönemde; Hristiyan müşrikler Allah’ın oğlu olarak niteledikleri Hz İsa (as)’ın tekrar Mehdi olarak yeryüzüne geleceğini insanlığı kurtaracağını ve o güne kadar Hristiyan olmuş kişilerin yeryüzünde sonsuz mutlu bir yaşam sürdüreceğini telkin ederek insanları sömürüyorlardı. (Bu fitneye hala devam ediyorlar) Oysa İslam inancına göre ademoğlu sınandıktan sonra kıyamet kopacak ve yeryüzü tamamen yok olacaktır ve ardından ikinci alem ve asıl hayat zikredilen ahiret yaşamı başlayacaktır. Ve {bkz;Nisa suresi 41,42} gönderilmiş olan tüm Resul’ler beas günü ahiret hayatında ümmetlerinin üzerinde şahit tutulacaktır. “ Kıyamet inancı” Tek dünyadan ibaret olan şirk inançlarının tüm fitne ve yalanlarını kökten yok ettiği için “kıyamet ve Ahiret hayatı” müşriklerin ısrarla reddettikleri bir hakikattır. Ve Mehdi inancı ; kıyamet ve ahiret hayatını reddeden müşriklerin iman ettiği ve ölesiye savundukları bir fitnedir. Bu nedenle; {bkz;Ankebut suresi 64} Asıl hayat zikredilen Ahiret alemine ve kulların ahirette ancak ve sadece Allah tarafından sorguya çekilip cezalandırılacaklarına ve kıyametin kopmasıyla, dünyanın üzerinde bir daha yaşanmamak üzere tamamen yok olacağına iman etmek hak din İslam’ın temelidir. Ve bu hakikatla Tarık suresi 13. ayetinde; “Kur’an, insanlara mutlak gerçeği aktaran ve böylece hakikatı batıl şirk sömürü yalanlarından ayıran bir sözdür’. Buyurulmaktadır.
86/TÂRIK-14: Ve mâ huve bil hezl(hezli).
Ve o, sıradan bir söz değildir. (Allah’ın vahy-i sözüdür)
86/TÂRIK-15: İnnehum yekîdûne keydâ(keyden).
Muhakkak ki onlar (aracılar/müşrikler), hile yaparak (uydurdukları düzmece ilahlar üzerinden çıkardıkları sahte inanç hükümleriyle yeryüzünde kullara) tuzak kuruyorlar.
86/TÂRIK-16: Ve ekîdu keydâ(keyden).
Ve Senin Rabbin; “Hile yapanlara Ben de tuzak kurarım” (diyor)
86/TÂRIK-17: Fe mehhilil kâfirîne emhilhum ruveydâ(ruveyden).
Artık o halde kâfirlere (yeryüzüne sınanmaları üzere gönderildikleri için/onlara bu gayede) şimdilik mühlet ver ve onlara biraz süre tanı.