Bismillâhirrahmânirrahîm
32/SECDE-1: Elif lâm mîm.
Elif, Lâm, Mîm.
32/SECDE-2: Tenzîlul kitâbi lâ reybe fîhi min rabbil âlemîn(âlemîne).
Hakkında şüphe olmayan Kitab’ın indirilişi, âlemlerin Rabbindendir.
32/SECDE-3: Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), bel huvel hakku min rabbike li tunzire kavmen mâ etâhum min nezîrin min kablike leallehum yehtedûn(yehtedûne).
Yoksa “O’nu uydurdu” mu diyorlar? Hayır! O, Rabbinden bir haktır. Senden önce kendilerine nezir (Allah adına uyarıcı) gelmemiş olan kavmi uyarman içindir. Umulur ki böylece onlar da, hidayete ererler diye.
32/SECDE-4: Allâhullezî halakas semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ fî sitteti eyyâmin summestevâ alel arş(arşi), mâ lekum min dûnihî min veliyyin ve lâ şefîi(şefîin), e fe lâ tetezekkerûn(tetezekkerûne).
O Allah ki; gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde (6 yevmde/evrede) halketti. Sonra onları arşa istiva etti. (Dünyayı ve semayı 6 yevmde yarattıktan sonra onların üzerindeki tüm iş ve oluşların yönetimini {bkz; Melek hızıyla 50 bin yılda ancak ulaşılabilen mearic suresi 4 arşına) aracısız kendi otoritesine bağladı.) Sizin O’ndan başka dostunuz ve şefaatçiniz yoktur. Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
İstiva etmek= Yeryüzünde tüm iş veya oluşların; Allah’ın otoritesine bağlı olarak Allah’ın emriyle yürütülmesi ve tedbir edilmesi demektir.
32/SECDE-5: Yudebbirul emre mines semâi ilel ardı summe ya’rucu ileyhi fî yevmin kâne mıkdâruhu elfe senetin mimmâ teuddûn(teuddûne).
Gökten arza kadar emrini o tedbir eder. (tüm emirlerini O kontrol eder) Sonra emir (* şeytanlar veya cinler Allah’ın emirlerinin sevk ve idare edildiği bir ara kat olan Melei Ala katına} öyle bir günde yükselir ki, süresi sizin saymanızla 1000 senedir.
Geçmişte tüm çok tanrılı inançlarda; Güneş tanrısı baş tanrı olarak kabul ediliyordu. Ve yıldızlar; Tanrının dünyayı yönetmek adına muhtelif konularda vekili olarak yetkilendirdiği, kızları veya oğulları varsayılıyordu. Ve İslam haricinde geçmişte varolmuş ulusların tümü yıldızların isimlerine totemleştirdikleri gök tanrı putları üzerinden tapınırlardı. Ve tanrıların isteklerini put sahibi anılan “put hizmetkarı” kahinlerden öğrenirlerdi. Bu hakikat Kuran’da Enam suresi 75~83 ve Saffat suresi 83~98 ayetlerinde kıssa edilerek; Hz İbrahim üzerinden detaylı bir şekilde örneklenir. Yahudi müşrikler Tanrı’nın evladı olarak niteledikleri kıralları üzerinden; Hristiyan müşrikler Tanrı’nın oğlu nitelemesiyle; Hz İsa üzerinden Ruhbanlık/Kilise vasıtasıyla {Bkz:Maide suresi 18} tanrının evlatlarıyla yeryüzünü yönettiğini telkin ediyorlardı. Arap müşrikler tüm çok tanrılı inançlarda olduğu gibi Tanrının vekil olarak atadığı evlatları ile dünyayı yönettiğine inanıyordu ve Lat Uzza ve Menat olarak isimlendirdileri Allah’ın kızları olarak niteledikleri meleklerin hidayeti ve şefaatini umarak onların putları önünde tapınıyorlardı. Dolayısıyla Put sahipleri (sözde tanrıların) insanlardan istediği vergileri/harçları miktarıyla halka iletiyordu. Put hizmetkarı aracılar Allah’ın yetki verdiği kızlarıyla cinler vasıtasıyla saffat 6~11 ve Hicr 17,18 ayetlerinde bu yalanları reddedildiği halde haberleştiklerini aktarıyordu. Yani gerek ehli kitap gerek Arap müşrik inançlarında halk, putlar üzerinden aracılar vasıtasıyla çeşitli fitne ve yalanlarla sömürülüyordu. Müşriklerin, Tanrı’nın vekili saydıkları putlar muhtelif toplumlarda isim olarak değişse de daima vekil saydıkları “yıldız tanrılara” ibadet etmişlerdir. Hicr 16 ve Saffat 6 ayetlerinde, “semayı yıldızlarla bir ziynet olarak süsledik” vurgusu yıldızların kutsal değil ancak ve sadece birer yıldız olduğunu vurgulamak içindir. Müşrik ruhbanlar, insanları sömürme gayelerinde,Allah ile cinler arasında akrabalıklar isnad edip {bkz: saffat 158 ve Enam 100} “cinler ve şeytanlar “bizim emrimizle hizmetimizde” göğe yükselip bize Allah’tan haber getiriyor” iddialarında bulunarak Hz Muhammed’in Peygamberliğini reddediyor ve Hicr 6 Kalem 51 ve Duhan 14 ayetlerinde de vurgulandığı üzere ona deli mecnun ifitiraları atıyorlardı. Müşrik inançlarında ahiret hayatı yoktur ve onlara göre dünya tepsi gibi düz bir yerdir. Tanrıları ise bu aldatmacada; tepsi dünyanın tepesinde hemen bulutların üzerindeki bir yerde bulunan ikametgahında oturmaktadır. Bu yüzden tarihte muhtelif müşrik inançlarında tanrıya ulaşmak için (tanrının buyruklarını iletiyoruz bahanesiyle insanları sömürmek için) Babil kulesi gibi yüksek kuleler inşa edilmiştir. Ya da, halk için ulaşımı zor olan bir dağın üzerinde sözde aracı tanrılara konut inşaa edilmiş ve halk o konuttan aracılar vasıtasıyla iletilen komutlarla sömürülüp kullanılmıştır. Hicr suresinde şeytanların ve cinlerin göğe yükselip Allah ile kullar arasında aracılık görevini yerine getiremeyecekleri vurgulanmakla birlikte ilk yaratılışta tüm meleklerin, İnsan önünde secde ederek eğilmesine rağmen, Ateşten bir halk olan şeytan ve cinlerin insan önünde asla eğilmediğini ve bu yüzden yeryüzünde de insana aracılık yapan bir hizmetli konumunda olmayacakları vurgulanarak ilk yaratılış kıssasıyla aktarılır. Hicr suresi devam eden ayetlerinde Allah’ın Resullerini ve hak dinini inkar eden müşrik kavimlere, cinler veya şeytanlar yerine Allah’ın gönderdiği görevli meleklerin aslında hangi vesileyle geldiğini ve geldiklerinde kavimlere nasıl felaketler yaşattıklarını sureye ismini veren Hicr kavmi ve Lut kavimleri ve Hz İbrahim’den örneklerle açıklanır. Kulların üzerindeki tüm yetki ve otoritenin özellikle aracısız bir halde Allah’ın {bkz:mearic 4 Arş’ı Â’la katından/melek hızıyla bir günü 50 bin yıl olan bir sürede ancak ulaşılabilen arşından} komuta edildiği bildirilmiş ve Şeytanların ya da cinlerin, “Arş’ı Alâ zikredilen Allah’ın arşına” ulaşmalarının hem zaman hem güvenlik tedbirleri açısından asla mümkün olmadığı bildirilmiştir. {Furkan suresi 59 Hud suresi 7 Araf suresi 54 Hadid suresi 4 Rad suresi 2 Secde suresi 4,5 Taha suresi 5 Yunus suresi 3}
Yeryüzündeki tüm İş ve oluşların yönetimi açısından, Allah’ın buyruklarının daha alt bir katta {bkz:Hakka suresi 17 Melei A’la arşında} görevli olan 8 sorumlu melek tarafından idare ve tedbir edildiği ve “Sad 8, Secde suresi 5 ve Saffat 8 de” zikredilen ara kat anılan “Melei A’la arşına” ateşten yaratılmış şeytanların ya da cinlerin irtibatlanmasının en az 1000 yıllık bir süreç içinde mümkün olacağı için ve bu yüzden şefaat veya hidayet haberi taşıyan cin tekrar geriye döndüğünde haberi getirdiği aracı kişi zaten 2 bin yıl öncesinden çoktan vefat etmiş olacağı için bu müşrik aldatmacasının zaman açısından asla mümkün olamayacağı vurgulanmıştır. Saffat suresi 6~11 ve Hicr suresi 18 ayetlerinde Melei A’la arşının cinlere “takip eden yakıcı bir ateşle” tedbiren kapalı olduğu, vurgulanmakla birlikte Allah’ın diğer koruyucu meleklerine nazaran şeytan ve cinlerin de insan gibi aciz kullar oldukları ve Allah’ı hiçbir şekilde dinlemelerinin mümkün olamayacağı ve saffat 158. ayetinde İzin günü/din günü cinlerin de aynı insanlar gibi Meryem suresi 68~72 ayetlerinde tarif edildiği şekilde “cehennemde dizüstü mecburi secdeye çökertilmiş halde” sorgulanmak üzere hazır tutulacakları belirtilmiştir. 44. Sırada Meryem suresinde sert bir uyarıyla ilan edilmiş bu ayetlere cevaben müşrikler yine alay etmeye devam etmişler ve 75. Sırada indirilmiş olan Secde suresinde bu husus tekrar ele alınarak “aracılara aldananlar” uyarılmıştır. Ayrıca bkz; Secde suresi 28
32/SECDE-6: Zâlike âlimul gaybi veş şehâdetil azîzur rahîm(rahîmu).
İşte O, gaybı (görünmeyeni) ve görüneni bilen Azîz’dir,
32/SECDE-7: Ellezî ahsene kulle şey’in halakahu ve bedee halkal insâni min tîn(tînin).
Ki O, herşeyin yaratılışını en güzel şekilde yapan ve ahirette insanı, ilk defa tînden (Bkz; Hicr suresi 28~33 yıpranmayan eskimeyen hamein mesnun salsalin muhtevası bir çeşit topraktan ) yaratmaya başlayandır.
32/SECDE-8: Summe ceale neslehu min sulâletin min mâin mehîn(mehînin).
Sonra yeryüzünde onun neslini, basit bir suyun özünden yarattı.
32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu (anne karnında) dizayn etti ve onun içine “ruhunu” üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Oysa sizler Ne kadar az şükrediyorsunuz.
Aziz Allah her yarattığı canlıya yaratılış gayesine uygun hareket edebilmesi için bulunduğu/yaşayacağı ortama ve görevine göre, mikroplardan en büyük canlılara kadar ısıya,sese,ışığa, renge vb etkilere karşı ayrı ayrı tepkiler ve duyarlılıklar gösteren farklı bedenler takdir etmiştir. Her bedenin görevini sürdürebilmesi adına, o canlının özü/canı (komuta merkezi) demek olan bir ruh Allah tarafından takdir edilmiştir. Allah’ın takdir etmesi ile, “Can/Ruh” bedenden alınınca beden artık görevini tek başına sürdüremez hale gelir. Aziz Allah insanı ilk önce ahirette {Bkz Hicr suresi 28,33) hiç eskimeyen yıpranmayan “hamein mesnun salsalin” zikredilen ahiret bedenimizde yaratmıştır. Ahiret yaratılışından sonra sınanmak için yeryüzüne gönderdiği insanoğlunun “özünü/ruhunu/canını” bu kez anne karnında yeryüzü bedenine üfürdüğünü vurgulamaktadır. Maalesef; Pagan panteist ideolojisinden gelen Vahdet-i vücut sahtekarlığını Kuran’a tasdik ettirebilmek adına, birçok mealde bu husus “Allah sanki kendi ruhunu üflemiş” gibi fitneler ile çevrilmekte ve açıklanmaktadır. Önemle belirtmeliyiz ki; Aziz Allah’ı İnsana benzer kılmak ya da ruhunda ya da İnsanın içinde sanki Allah’ın bir parçası, ruhu, nefesi varmış gibi kutsamak/göstermek İslam’a/Kuran’a göre ağır bir küfürdür. Ve bu cürümü işleyenler ancak kafirdir. İslam dışı panteistik inançlarda tanrı “ İnsana kendi ruhundan bir parça üflediği için (sözde!) günahlarından arınmış olan sahtekar aracılar/ruhbanlar da “tanrının katıksız saf nefesini arınmış benliklerinde” olduğunu söyleyerek. nefesleriyle hastaları iyileştirdiklerini iddia ederler ve böylece insanları Allah’ın otoritesi üzerinden sömürürler. Bu önemle dikkat etmeliyiz ki; Aziz Allah’ın İnsana “İnsan ruhu” üflemesiyle “İlah/tanrı ruhu” üflemesi çok ayrı ve önemli şeylerdir. Ve bu husus kişileri şirk müessesesinin elinde oyuncak haline düşüren önemli bir fitnedir.
32/SECDE-10: Ve kâlû e izâ dalelnâ fîl ardı e innâ le fî halkın cedîd(cedîdin), bel hum bi likâi rabbihim kâfirûn(kâfirûne).
Ve “Biz yeryüzünde (mezarımızda ) çürüyüp toprağa karıştığımız zaman, tekrar ahirette mutlaka yeniden bir yaratılış içinde mi olacağız?” diyerek (ahiret yaratılışını) reddettiler. Hayır, işte bunlar, Rab’lerine mülâki olmayı (ceza ve ödül mukabili ahirette Allah’ın yargı makamına ulaştırılacakları hakikatını) inkâr edenlerdir.
32/SECDE-11: Kul yeteveffâkum melekul mevtillezî vukkile bikum summe ilâ rabbikum turceûn(turceûne).
De ki: “Size vekil kılınan ölüm meleği, sizi vefat ettirecek (öldürecek). Sonra (ahiret alemindeki yıpranmayan “hamein mesnun salsalin” bedeninizde) Rabbinize tahric (asıl bedeninize ihraç) edileceksiniz.”
32/SECDE-12: Ve lev terâ izil mucrimûne nâkısû ruûsihim inde rabbihim, rabbenâ ebsarnâ ve semi’nâ ferci’nâ na’mel sâlihan innâ mûkinûn(mûkinûne).
Ve keşke mücrimleri, (suçluları) Rab’lerinin huzurunda başlarını eğerek: “Rabbimiz, biz hakikatı şimdi gördük ve işittik. (Bundan sonra) bizi (dünyaya) geri döndür, orada (senin rızanı kazanmak için) salih amel yapalım. Muhakkak ki biz, mukinun (şimdi ahirete yakînen inananlardan) olduk.” (derken) onları (korku ve pişmanlıkları içinde) görseydin.
32/SECDE-13: Ve lev şi’nâ le âteynâ kulle nefsin hudâhâ ve lâkin hakkal kavlu minnî le emleenne cehenneme minel cinneti ven nâsi ecmaîn(ecmaîne).
Ve eğer dileseydik, yeryüzünde bütün nefslere kendi hidayetlerini elbette hemen verirdik (herkesi hidayete erdirirdik). Fakat; Allah’ın (hükümlerine sadakat dairesinde) sınadıktan sonra cehennemi cinlerle ve insanlarla dolduracağım.” sözüyle (yeryüzünde) süre vermek/metalandırmak onlara hak oldu.
32/SECDE-14: Fe zûkû bi mâ nesîtum likâe yevmikum hâzâ, innâ nesînâkum ve zûkû azâbel huldi bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Öyleyse (size tebliğ edilen) ahiret din gününü, yeryüzünde umursamamış olmanızdan dolayı şimdi (azabı) tadın. Biz de artık sizi burada umursamayı unuttuk. Ve yaptıklarınız sebebiyle ebedî azabı tadın. diyeceğiz.
32/SECDE-15: İnnemâ yu’minu bi âyâtinellezîne izâ zukkirû bihâ harrû succeden ve sebbehû bi hamdi rabbihim ve hum lâ yestekbirûn(yestekbirûne).
Fakat Bizim âyetlerimize îmân edenler onlardır ki, (âyetlerimiz) zikredildiği zaman (hemen) secde ederek yere kapanırlar. Ve Rab’lerini hamd ile tesbih ederler ve onlar (hak vahiy gerçeği inkarla) kibirlenmezler.
32/SECDE-16: Tetecâfâ cunûbuhum anil medâcıi yed’ûne rabbehum havfen ve tamaan ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).
O takva sahipleri ki; Yanlarını yataktan uzaklaştırırlar (Allah’a yöneldikleri zaman saygıları yüzünden yattıkları yerden kalkarak). Rab’lerine korku ve ümitle dua ederler. Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden infâk ederler.
32/SECDE-17: Fe lâ ta’lemu nefsun mâ uhfiye lehum min kurreti a’yun(a’yunin), cezâen bi mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Artık hiçbir nefs (yeryüzünde hiç kimse), yapmış olduklarının mükâfatı olarak, (Allah tarafından) onlar için gözaydınlığı olarak ayrılmış olan (onları mutlu edecek ) neler saklanmış olduğunu bilmez.
32/SECDE-18: E fe men kâne mu’minen kemen kâne fâsikâ(fâsikan), lâ yestevun(yestevune).
Öyleyse (Allah’a aracısız iman etmiş) mü’min olan kimse, (aracıların sahte ilahlarına yönelmiş) fasık olan kimse gibi midir? Onlar müsavi (eşit) olmazlar.
32/SECDE-19: Emmellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe lehum cennâtul me’vâ nuzulen bi mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Fakat âmenû olanlar (Allah’a aracısız iman ve teslim olanlar) ve (Allah’ı razı etmek için) salih amel yapanlar, işte onlar için yapmış olduklarından dolayı Rablerinden ikram olarak meva cennetleri vardır.
32/SECDE-20: Ve emmellezîne fesekû fe me’vâhumun nâr(nâru), kulle mâ erâdû en yahrucû minhâ uîdû fîhâ, ve kîle lehum zûkû azâben nârillezî kuntum bihî tukezzibûn(tukezzibûne).
Ve fakat fasık olanlar, onların mevası (barınağı) ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde oraya tekrar iade edilirler (gerisin geri ateşe döndürülürler). Ve onlara: “Ateşin azabını tadın! Ki siz onu (İslam’ı ve Kuran’ı) tekzip etmiştiniz (inkar edip yalanlamıştınız).” denir.
32/SECDE-21: Ve le nuzîkannehum minel azâbil ednâ dûnel azâbil ekberi leallehum yerciûn(yerciûne).
Ve Biz, mutlaka büyük azaptan (ahiret azabından) önce, daha yakın olan (yeryüzündeki) azaptan da onlara elbette tattıracağız. Umulur ki, böylece onlar (Allah’a iman ve teslim olmaya) dönerler. Diye.
32/SECDE-22: Ve men azlemu mimmen zukkire bi âyâti rabbihî summe a’rada anhâ, innâ minel mucrimîne muntekimûn(muntekimûne).
Ve ondan sonra buna rağmen; Rabbinin âyetleri zikredildikten (hatırlatıldıktan) sonra ondan yüz çeviren kimseden daha zalim kim vardır? Muhakkak ki Biz, işte o mücrimlerden (suçlulardan/küfür imanında ısrar eden o kafirlerden) intikam alacak olanlarız.
32/SECDE-23: Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe fe lâ tekun fî miryetin min likâihî ve cealnâhu huden li benî isrâîl(isrâîle).
Ve andolsun ki Musa (A.S)’a kitap verdik. Bundan sonra sen, O’na (Allah’a) mülâki olmaktan (teslim olmaktan) şüphe içinde olma. Ve O’nu (Zikri/Orjinal tahrif edilmemiş iki taş levhadan ibaret olan Tevrat’ı) İsrailoğulları için hidayet rehberi kıldık.
32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve onlardan bir kısmını, sabır sahipleri oldukları için ve ayetlerimize yakîn hasıl etmiş oldukları için emrimizle (içlerinden birini Resul kılıp kitap vererek) sonraki nesilleri de hidayete erdiren imamlar kıldık.
32/SECDE-25: İnne rabbeke huve yafsilu beynehum yevmel kıyâmeti fîmâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne).
Muhakkak ki senin Rabbin; O, kıyâmet günü ihtilâf etmiş oldukları şey (İslam ve Zikr/Kuran) konusunda onlar hakkında hükmünü verecek.
32/SECDE-26: E ve lem yehdi lehum kem ehleknâ min kablihim minel kurûni yemşûne fî mesâkinihim, inne fî zâlike le âyât(âyâtin), e fe lâ yesmeûn(yesmeûne).
Ki; Onları (Resul ve Kitap göndererek) hidayete erdirmedi mi? Ve (Resul’lerini inkar etmiş olan) Onlardan önceki nesillerden de nicelerini helâk ettik . Onların (o helak edilen müşriklerin geçmişte) meskûn oldukları yerlerde ise şimdi onlar dolaşıyorlar. Muhakkak ki bunda, elbette âyetler (deliller, ibretler) vardır. Hâlâ işitmeyecekler mi?
32/SECDE-27: E ve lem yerev ennâ nesûkul mâe ilel ardıl curuzi fe nuhricu bihî zar’an te’kulu minhu en’âmuhum ve enfusuhum e fe lâ yubsirûn(yubsirûne).
Onlar, suyu kurak araziye nasıl sevkediyoruz görmediler mi? Böylece orada hayvanlarının da otladığı ekinler çıkardık. (Ahirete inanmayan müşrikler Allah’ın cansız bir topraktan bir canlılık yaratmaya malik olduğunu ve yeryüzünün bir misali olan ahiret alemini de yaratmaya malik olduğunu) Hâlâ görmüyorlar mı?
32/SECDE-28: Ve yekûlûne metâ hâzel fethu in kuntum sâdikîn(sâdikîne).
Ve (ahirete inanmayan müşrikler alay ederek ) eğer siz sadıklarsanız, {bkzmeryem 68} bizi dizlerimizin üzerinde secdeye çöktüreceğiniz, “Bu fetih ne zaman?” derler.
Secde suresi Kuran’ın iniş sırasına göre 75. sıradadır. Daha önce 44. sırada indirilmiş olan Meryem suresinde ahirete inanmayan ve Hz Muhammed (S.A.V)’a deli mecnun iftiraları atan ve sadece kendi ilahları önünde secdede duracaklarını söyleyen ve insanları cinler üzerinden yalanlarla sömüren müşriklere azap üstünde secde ettirilecekleri aşağıda ilginize sunduğumuz Meryem suresi 68~72 ayetleriyle vurgulanmıştır. Halkı sömürmekle ihya olan Müşrik ruhbanlar bu ayetlere cevaben; Secde suresi 28. ayetinde vurgulandığı üzere Bu mecburi Fetih ne zaman diye alay etmeye devam ediyorlardı. Bu cüretkar tutumları Secde suresi 21. ayetinde “Müşriklerin sadece ahirette değil yeryüzünde de” azaba maruz bırakılacakları uyarısıyla vurgulanmıştır.
19/MERYEM 68~72- Rabbine andolsun ki, insanları ve şeytanları, mutlaka ahirete haşredeceğiz Sonra onları, cehennemin {Hicr suresi 44 günahlarına göre kümelendirerek onları 7 ayrı kapıdan içeri alıp} mecburi diz üstü secdeye çöktürülmüş halde hazır kılacağız. Sonra bütün gruplardan onların hangisi, Rahmân’a karşı daha çok asi olduysa, onları mutlaka günahlarına göre ayrı kapılardan ayıracağız. Sonra cehenneme en çok maruz bırakılmayı hakedenleri, elbette en iyi Biz biliriz. Ve sizden biriniz bile hariç olmamak üzere (tüm cinler ve insanlar) hepiniz illâ önce cehenneme varacaksınız. Bu, senin Rabbinin üzerine (söz aldığı) kesinleşmiş bir hükmüdür. Sonra takva sahiplerinin cennete girmelerine izin vererek (İzin günü) onları kurtaracağız. Ve zalimleri, diz üstü çökmüş halde cehennemde bırakacağız. Meryem suresi 68~72
32/SECDE-29: Kul yevmel fethi lâ yenfeullezîne keferû îmânuhum ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).
De ki: “Fetih günü, kâfir olanlara îmânları bir fayda vermez ve onlara süre verilmez.”
32/SECDE-30: Fe a’rıd anhum ventezır innehum muntezırûn(muntezırûne).
Öyleyse artık onlardan yüz çevir ve bekle! Muhakkak ki onlar (da) bekleyenlerdir