RÛM SURESİ

Bismillâhirrahmânirrahîm

30/RÛM-1: Elif lâm mîm.
Elif, Lâm, Mîm.

30/RÛM-2: Gulibetir rûm(rûmu).
Rumlar’a gâlip gelindi (o dönem İslam dinine tabi olan Doğu Romalı/Bizanslı Rumlar ateşperest Perslilere karşı mağlûp oldular.)

30/RÛM-3: Fî ednel ardı ve hum min ba’di galebihim se yaglibûn(yaglibûne).
Ve ancak onlar, bu yenilgilerinin ardından yakın bir zamanda, (ateşperest perslilere/İranlı kafirlere karşı) tekrar gâlip gelecekler.

30/RÛM-4: Fî bıd’ı sinîn(sinîne), lillâhil emru min kablu ve min ba’d(ba’du), ve yevme izin yefrahul mu’minûn(mu’minûne).
Birkaç sene içinde tekrar galip gelinecek;  Çünkü emir ve zafer daima (müminlerin yardımında olan Rahim) Allah’ındır. Önce yaşamış ve sonra yaşayacak müminlere nasib kılınmış olan Zaferler, daima izin günü (Allah’ın rahmetiyle cennet nimeti içinde) ferahlayacak olan mü’minler için olacaktır.

30/RÛM-5: Bi nasrillâh(nasrillâhi), yansuru men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzur rahîm(rahîmu).
(Zaferler daima) Allah’ın yardımı ile olur çünkü Allah, dilediğine yardım eder. Ve O; Azîz’dir (olağanüstü güçlere sahip yüceler yücesidir), ve Rahîm’dir (yalnızca müminleri koruyup himaye ve hidayet edendir)

30/RÛM-6: Va’dallâh(va’dallâhi), lâ yuhlifullâhu va’dehu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
(Bu), Allah’ın kullarına vaadidir. Ve Allah asla vaadinden dönmez. Ve lâkin insanların çoğu idrak etmezler..

30/RÛM-7: Ya’lemûne zâhiren minel hayâtid dunyâ, ve hum anil âhıreti hum gâfilûn(gâfilûne).
Onlar, (aracılara ve yalanlarına tabi oldukları için) dünya hayatının zahirini (* aracılar tarafından fitne ile telkin edilen dünya menfaatlarını) bilirler. Ve onlar, ahiretten gâfil olanlardır. (Ahirete hayatına inanmayanlardır)

Müşrik inançlarında ahiret hayatı olmadığı için aracılar, kendilerine tabi olan kimselerin tarlalarına ve ekinlerine bereket getireceklerini, hayvanlarını hastalıklardan koruyup çoğaltacaklarını, rızıkları kısmetleri açıp kapatabildiklerini telkin ederek türlü çeşitli dünya nimetleri üzerinde halkı kandırıp sömürüyorlardı. Bu nedenle dünya hayatının zahirini (malını mülkünü/dünya menfaatini) sevenler ayetinde de vurgulandığı üzere daima aracılık müessesesine tabi olmuştur. Bkz; Nahl suresi 107,108 Aracıların sömürü fitne ve telkinleri için Bkz Rum suresi 55

30/RÛM-8: E ve lem yetefekkerû fî enfusihim, mâ halakallâhus semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen) ve inne kesîran minen nâsi bi likâi rabbihim le kâfirûn(kâfirûne).
Onlar, kendi nefsleri hakkında tefekkür etmiyorlar mı (düşünmüyorlar mı)? Allah gökleri ve yeri ve ikisinin arasındaki şeyleri ancak hak ile (insanları sınamak gayesinde) ve belirlenmiş bir süre ile yarattı. (Sonra sınanma bitince kıyamet kopacak ve dünya tekrar yok olacak) Ve muhakkak ki insanların çoğu, Rab’lerine mülâki olmayı (Hakim Allah’ın huzuruna tahric edilip ahirette Allah tarafından yargılanmayı) inkar edenlerdir.

30/RÛM-9: E ve lem yesîrû fîl ardı fe yenzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim, kânû eşedde minhum kuvveten, ve esârûl arda ve amerûhâ eksera mimmâ amerûhâ ve câethum rusuluhum bil beyyinât(beyyinâti), fe mâ kânallâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).
Onlar, yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki onlardan öncekilerin (evvelce yaşamış ve helak edilmiş olan müşrik kavimlerin) akıbetinin nasıl olduğuna bir baksınlar? Oysa (geçmişte helak edilen müşrikler) Kuvvet bakımından onlardan (Mekkeli müşriklerden) daha güçlüydüler ve (girdikleri) yerleri (savaşarak) altüst etmişlerdi. Ve Onların şimdi imar ettiklerinden daha çok (yapılar binalar) imar etmişlerdi. Onları uyarmak için gönderilmiş olan Resûlleri onlara beyyinelerle (Allah’ın kullarına beyanları ile/Zikr ile) gelmişti. Ve Allah, onlara zulmetmezken onlar (aracılara tabi olup küfür İmanını tercih etmekle) kendi nefslerine zulmediyorlardı.

Beyyine; Allah’ın kullarına hüküm ettiği beyanları demektir. Hükümlerine sadakat dairesinde sınamak gayesiyle yeryüzüne gönderdiği insanoğlu için, İlahi ilmi ve hikmetiyle kulları yararına hükümler koyan Alim ve Hakim Allah, her dönem Resul’leri vasıtasıyla, sınav hükümlerini ihtiva eden beyyinelerini/ yani hesaba çekilecekleri sınav hükümlerini beyan etmiştir. Her dönem {Bkz; Beyyine suresi 3} gönderdiği beyyineleri/hükümleri aynı olduğu için, “hükümlerin tekrarı” manasıyla Kuran’ın ana ismi zikr’dir. Kuran’ın ve Hz Musa’ya gönderilen Tevrat’ın ve Hz İsa’ya gönderilen İncil’in ve diğer Resul’lere gönderilen tüm kitapların ortak ismi, aynı hükümleri barındırdığı için “hükümlerin tekrarı” manasıyla zikr’dir. Zikr tek tanrılı “İslam dininin hüküm kitabının ortak ismi” iken; Kuran Tevrat veya İncil gibi isimler Zikr’in { bkz: Rad suresi 38} dönemsel niteleyici adlarıdır. Diğer kitaplar aracılar tarafından {bkz; Bakara suresi 100,101} tarih boyu tahrif edildiği için bu nedenle Aziz Allah  SÂD suresi 1. ayetinde Kur’an’dan “Zikr kitabının sahibi” yani  “içinde İslam hükümlerini eksiksiz barındıran tek ve yegane kitap” olduğunu vurgulamıştır.

30/RÛM-10: Summe kâne âkıbetellezîne esâus sûâ en kezzebû bi âyâtillâhi ve kânû bihâ yestehziûn(yestehziûne).
Sonra o fenalık yapanların akıbetleri, Allah’ın âyetlerini tekzip etmeleri (yalanlamaları) ve onunla (Allah’ın Resul’leriyle ve İslam ile) alay etmiş olmaları sebebiyle çok kötü oldu. (uyarılardan sonra helak edildiler)

30/RÛM-11: Allâhu yebdeul halka summe yuîduhu summe ileyhi turceûn(turceûne).
Allah, ilk olarak yaratmaya ahirette başlar ve (sınamak için) yeryüzüne gönderdikten sonra onu ahiret alemine tekrar tahric eder. (Bkz; bkz: Hicr suresi 28 Rahman suresi 14 Hacc suresi 5-6-7} eskimeyen hiç yıpranmayan hamein mesnun salsalin tinden/topraktan muhteva o özel bedenine geri döndürür). Sonra sizler muhakkak ahirette O’na (ceza ve ödül mukabili Allah’ın yargı makamına) döndürülürsünüz.

30/RÛM-12: Ve yevme tekûmus sâatu yublisul mucrimûn(mucrimûne).
Ve o saatin (kıyâmetin) vuku bulduğu (Kıyâmet koptuğu) gün, mücrimler (suçlular) işte ancak o zaman (aracılardan) ümitlerini keserler.

30/RÛM-13: Ve lem yekun lehum min şurekâihim şufeâû ve kânû bi şurekâihim kâfirîn(kâfirîne).
Ve oysa (şirk koşup şefaatini umdukları) ortaklarından o gün asla şefaatçileri olmaz. Ve (onlar o gün) ancak acı bir azap hakikatı üzerinde ortaklarını (mecburen) inkâr etmiş olurlar.

30/RÛM-14: Ve yevme tekûmus sâatu yevmeizin yeteferrakûn(yeteferrakûne).
Ve o saatin vuku bulduğu (kıyâmetin koptuğu) gün, izin günü onlar ( tahric edilen müşrik kafirler Bkz Hicr suresi 44 cehennemin 7 kapısında günahlarına göre ) orada kümelere ayrılırlar.

30/RÛM-15: Fe emmellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe hum fî ravdatin yuhberun(yuhberune).
Fakat âmenû olanlar (Allah’a aracısız iman ve teslim olanlar) ve amilüssalihat (Allah razı etmek için salih ameller) yapanlar, onlar (cennet) bahçelerde sevindirilirler.

30/RÛM-16: Ve emmellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhıreti fe ulâike fîl azâbi muhdarûn(muhdarûne).
Ve onlar ki (kâfirlerdir), çünkü âyetlerimizi yeryüzünde inkâr ve tekzip ettiler (yalanladılar) ve ahirete ulaşmayı  tekzip ettiler. (Ahiret alemine ve orada yeryüzü amelleri karşılığında Allah tarafından sorgulanıp cennet veya cehhennem ile mukabele edileceklerine inanmadılar) İşte onlar, azap içinde hazır bulundurulanlardır.

30/RÛM-17: Fe subhânallâhi hîne tumsûne ve hîne tusbıhûn(tusbıhûne).
Öyleyse gündüzü de gecesi de her vakit Allah’ı tesbih edin! (Aracıları düzmece ilahlarını ve yalanlarını terkederek Allah’a aracısız yönelin böylece hidayete ulaştıran mutlak gerçek hakk bilgilerine ve hikmetli hükümlerine teslim olun)!

30/RÛM-18: Ve lehul hamdu fîs semâvâti vel ardı ve aşiyyen ve hîne tuzhırûn(tuzhırûne).
Ve göklerde ve yerde hamd, (tüm takdir ve övgüler itibar edilen aracılara ve sahte ilahlarına değil) öğle vakti de ikindi vakti de sadece O’na mahsustur!

30/RÛM-19: Yuhricul hayye minel meyyiti ve yuhricul meyyite minel hayyi ve yuhyil arda ba’de mevtihâ, ve kezâlike tuhrecûn(tuhrecûne).
Ve arzı (yeryüzünü), ölü haldeyken dirilttiği gibi O ölüden diriyi diriden de ölüyü çıkarmaya da kadirdir. Ve işte siz de (tıpkı) bunun gibi ahirete (yeni bir dirilişle) tahric edileceksiniz.

Müşrik kafirler düz tepsi şeklinde tahayyül ettikleri bir dünyada yaşadıklarını düşünürlerdi ve ahirete iman etmiyorlardı. Onların inancına göre yaratılış sadece dünyada gerçekleşmekteydi. İslamda ise iki Alem inancı vardır ve insan iki Alem’de iki farklı bedende yaratılmıştır. bkz Zumer suresi 6 ; Sizi ahirette tek bir nefsten (salsalinden) halketti. Sonra aynı mayadan; yıpranmayan asıl bedenimiz olan “hamein mesnun olan salsalinden” {bkz: Hicr suresi 28 Rahman suresi 14 Hacc suresi 5-6-7} eşini de yarattı. Ahirette İlk yaratılıştan sonra sizi yeryüzünde annelerinizin karnında başka bir yaratılışa sokarak, yaratılıştan yaratılışa üç karanlık içinde yaratır. (1.ilk ahiret yaratılışımız 2. Sınanmak için gönderildiğimiz Anne karnında Dünya yaratılışımız 3. Sınanma süresi bitince Ölümü taktıktan sonra tekrar ahirette yaratılışımız ile üç karanlık geçişi gerçekleşir. Parantez içinde işaret ettiğimiz ayetlerine ilave olarak iki alem yaratılışı Rum suresi 11. ayetinde ve 28. ayetine kadar yeryüzü yaratılışından örnekler verilerek tekrar açıklanacak. {Bkz; Nahl suresi 38~40} Hem Arap müşrikler hem Ehli kitap anılan Hristiyan ve yahudi müşrikler ahiret alemine inanmadıkları için; Kuran’ın muhtelif, sure ve ayetlerinde; Yeryüzü yaratılışından çeşitli örnekler verilerek “Tüm yeryüzünü mükemmel bir yaratıyla yoktan yaratmaya muktedir olan Allah, o halde ahireti de yaratmaya muktedir değil mi ? Yasin 81” sorusundaki mantık ile kullarını tefekküre davet ederek, ahirete iman için mutlaka dünya yaratılışına bakıp, yeryüzünün misali olan Ahiretin de yaratılmış olacağına dair ibret alınmasını öğütlemektedir.

30/RÛM-20: Ve min âyâtihî en halakakum min turâbin summe izâ entum beşerun tenteşirûn(tenteşirûne).
Ve O’nun âyetlerinden (mucizevi yaratılış alametlerinden) dir ki, sizi ilk önce (ahirette hiç yıpranmayan sonsuzluğa kadar dayanıklı “hamein mesnun salsalin” olan bedeninizde) yarattı. Sonra siz, yeryüzünde beşer halinize (ölümlü dünya bedeninize) dönünce (orada çoğalıp) yayılırsınız.

30/RÛM-21: Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum meveddeten ve rahmeh(rahmeten), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).
Ve orada (yeryüzünde) Kaynaşmanız için size eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi ,O’nun kalplerinizdeki varlığının delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünenler için ibretler vardır.

30/RÛM-22: Ve min âyâtihî halkus semâvâti vel ardı vahtilâfu elsinetikum ve elvânikum, inne fî zâlike le âyâtin lil âlimîn(âlimîne).
Ve O’nun âyetlerinden (mucizevi yaratılış alametlerinden) dir ki, gökleri ve yeri yaratmıştır ve lisanlarınız ve renkleriniz (birbirinden) farklıdır. Muhakkak ki bunda, âlimler için mutlaka âyetler (ahiretin de yaratılmış olabileceğine dair deliller) vardır.

30/RÛM-23: Ve min âyâtihî menâmukum bil leyli ven nehâri vebtigâukum min fadlih(fadlihi), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yesmeûn(yesmeûne).
Ve O’nun âyetlerindendir ki, siz gece uyursunuz ve gündüz O’nun fazlından istersiniz. Muhakkak ki bunda, işiten bir kavim için mutlaka âyetler (ahiretin de yaratılmış olabileceğine dair deliller) vardır.

30/RÛM-24: Ve min âyâtihî yurîkumul berka havfen ve tamaan, ve yunezzilu mines semâi mâen fe yuhyî bihil arda ba’de mevtihâ, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).
Ve O’nun âyetlerinden (mucizevi yaratılış alametlerinden) dir ki, korku ve ümit olarak size şimşeği gösterir. Ve gökten su indirir, böylece o suyla, ölü bir haldeyken arzda (yeryüzünde yeni bir yaşam) diriltir. Muhakkak ki bunda, akıl eden bir kavim için mutlaka (yeryüzünde ölü bir arzdan ve yoktan bir yaşam var ettiği gibi ahiret yaşamını da halk edebileceğine dair elbette) âyetler (ibretler) vardır.

30/RÛM-25: Ve min âyâtihî en tekûmes semâu vel ardu bi emrih(emrihî), summe izâ deâkum da’veten minel ardı izâ entum tahrucûn(tahrucûne).
Ve O’nun âyetlerinden (mucizevi yaratılış alametlerinden)dir ki, gök ve yer O’nun emri ile (dengede) durur. Sonra sizi bir tek davetle çağırdığı zaman yerden (kabirlerden ahiret yurduna) tekrar tahric edileceksiniz.

30/RÛM-26: Ve lehu men fîs semâvâti vel ard(ardı), kullun lehu kânitûn(kânitûne).
Ve göklerde ve yerde bulunan herkes, (yeryüzündeki tüm iş ve oluşların yönetimi için hizmetinde görevli kıldığı tüm melekler) Hepsi O’na kanitindir. (İlah olarak Allah’a “kanaatkar”dırlar/Başka bir aracı ilaha ihtiyaç duymazlar ) Ve hepsi O’nundur.

30/RÛM-27: Ve huvellezî yebdeul halka summe yuîduhu, ve huve ehvenu aleyh(aleyhi), ve lehul meselul a’lâ fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Ve O’dur ki ilk yaratışı (ahirette) başlatır ve sonra onu (yeryüzüne)  iade eder. Bu, O’nun için çok kolaydır. Göklerde ve yerde yücelik sıfatı, O’nundur (O’na aittir). Ve O; Azîz’dir (olağanüstü güçlere malik yücedir), Hakîm’dir (ilahi ilmi ile yarattıkları üzerinde hüküm koyandır).

30/RÛM-28: : Darabe lekum meselen min enfusikum, hel lekum min mâ meleket eymânukum min şurekâe fî mâ rezaknâkum fe entum fîhi sevâun tehâfûnehum ke hîfetikum enfusekum, kezâlike nufassılul âyâti li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).
Allah, şimdi size kendi nefslerinizden (kendi yaşantınızdan) örnek veriyor; Sizin “sağ elinizin altında bulunan” (kendinize helal ve hak olarak meşru gördüğünüz) sahip olduğunuz kölelerinizi, sizi rızıklandırdığımız şeylerde veya kendi hükümlerinizde ortak ediyor musunuz ki, o Allah’a aracı isnat ettikleriniz (aracı ilahlar) da hükümlerinde Allah’la ortak olsun, böylece (bu mantıkla) kölelerinizle siz de eşit olasınız, böylece birbirinizi saydığınız gibi kölelerinizi de sizinle eşit sayasınız. Akıl eden bir kavim için ayetleri işte böyle açıklıyoruz.

Sağ taraftan gelinmesi, insana amel defterinin sağ tarafından verilmesi kişinin kendisini sağ tarafta görmesi deyimleri kuranın muhtelif ayetlerinde sıklıkla kullanılır. Günümüzde kullanılmayan bu deyim Kuran’da “meşrûiyet” “kişinin meşru hakkı” manasında kullanılmıştır. Bir insanın yeryüzünde Allah tarafından kendisine meşru kılınmış haklar doğrultusunda meşru bir hayat sürdürmüş olduğunu açıklayan bir kavramdır. Bu deyim Kuran’da {bkz; Rum suresi 28} sağ elinizin altındakiler deyimi ve vurgusuyla “köleliği kendilerine “Allah tarafından meşru kılınmış bir hak” gören müşrikler için kullanıldığı gibi, {bkz; saffat suresi 28} ayetinde; halkı sömürme gayelerinde aracıların kendilerini insanlara  ‘Allah’ın “yetkilendirmiş olduğu meşru görevlileri olarak tanıttıkları” manasında ifade edilmiştir. Ayrıca bu deyim ilgili ayetlerinde “Amel defterinin sağdan verilmesi” vurgusuyla kulun Allah’a itaatkar ve meşru bir yaşam sürdürmüş olduğunu anlamlandıran bir kavramdır. Yeryüzünde Allah’ın çizdiği sanırlar içinde meşru bir yaşam sürdürmüş ve amel defterleri sağdan verilmiş olan kullara Kuran’da Ashab-ı Meymene denir. {bkz;Hakka suresi 19 Vakıa suresi 8 isra suresi 71, Müdessir suresi 39 İnşikak suresi 7}

30/RÛM-29: Belittebeallezîne zalemû ehvâehum bi gayri ilm(ilmin), fe men yehdî men edallallâh(edallallâhu), ve mâ lehum min nâsırîn(nâsırîne).
Hayır, zalimler ilim sahibi olmaksızın (Bkz;Rum suresi 35 kendilerine gönderilmiş bir kitap ve Resul olmadığı halde) heveslerine tâbî oldular. Bundan sonra Allah’ın dalâlette bıraktığını kim hidayete erdirebilir? Ve onların yardımcıları da yoktur.

30/RÛM-30: Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Artık hanif olarak (Çok tanrılı şirk inançlarını terkedip, kulları üzerinde tek ve yegane otorite ve hüküm koyucu, Ehad ve Vahid olan Samed Allah’a yönelen kişilerden olarak) kendini dîn için ikame et, Allah’ın hanif fıtratıyla ki; Allah, insanları onun üzerine (Kulunun aracısız ve vekilsiz ancak ve sadece kendisine kulluk etmesi fıtratında) yaratmıştır. Allah’ın yaratmasında asla bir değişme olmaz. Kayyum olan (sadakat dairesinde ve amelleri üzerinde sınamak gayesiyle kullarını ömür süreli bir sınav yaşantısıyla “sadece ve ancak kendisine” evvelden ahirette borçlandırmış olan Rahman Allah’ın kayyum ) dîn’i budur. Fakat insanların çoğu (Ahiret hayatına inanmayan müşrikler) bu hakikatı görmez.

Kayyum; Belli bir malın belli bir süre içinde yapılması ve yönetilmesi için resmi yetkili olarak görevlendirilmiş kimse demektir. Aziz Allah’ın bir diğer ismi El kayyum Allah’tır. El Kayyum Allah; ; yeryüzü mülkü üzerindeki tüm iş ve oluşları kendi otorite, yetki ve idaresinde tutup, mülkünü ve üzerindeki tüm işleri yönetip tedbir etmede “tek yetkili olan Allah” demektir. Kayyum din; İnsanın El Kayyum Allah tarafından hesaba çekileceği, kural ve kaideleri El Kayyum Allah tarafından açık hükümlerle belirlenmiş olan ve bu nedenle kullarının üzerinde tek yetkili ve yönetici olan ve kulu El Kayyum olan Allah’a aracısız borçlandıran dîn demektir. Diğer inançlarda af şefaat rızıkları açma kapama şifa verme hidayet etme vb gibi Allah’ın uluhiyet vasıfları aracıların ve ruhbanların tekelinde tutulduğu için, insanlar Allah yerine aracılara ve aracıların sahte ilahlarına ve kurumlarına karşı borçlu tutulur ve bu nedenle şirk inançlarında kulların üzerindeki yegane kayyum, aracılar ve aracılık kurumudur.

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (sadece Allah’a) yönelin ve O’na karşı takva sahibi olun. Ve ibadetlerinizi ve (bkz Rum suresi 38 İslami yaşantının ihya edilmesinde) yardımlaşmayı ikame edin. Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar. (kendi şirk sömürü inançlarıyla ve aracıların yalanlarıyla şimdilik geçici olarak sevinirler/avunurlar)

30/RÛM-33: Ve izâ messen nâse durrun deav rabbehum munîbîne ileyhi summe izâ ezâkahum minhu rahmeten izâ ferîkun minhum bi rabbihim yuşrikûn(yuşrikûne).
Ve insanlara bir zarar dokunduğu zaman İşte ancak  o zaman Rab’lerine dua ederek, O’na yönelirler. Sonra (Allah dualarına icabet ederek) onlara kendisinden rahmet tattırdığı zaman o zaman onlardan bir kısmı (Rahmetiyle onu sıkıntıdan zarardan kurtaran Allah’ı unutur da nankörlükle) tekrar Rab’lerine (aracılarla ve düzmece sahte ilahlarıyla) şirk koşarlar.

30/RÛM-34: Li yekfurû bimâ âteynâhum, fe temetteû fe sevfe ta’lemûn(ta’lemûne).
Onlara verdiklerimizi (Rahmetimizi) şimdilik inkâr etsinler. Böylece metalansınlar (sınanma süresince bir müddet yeryüzü mülkümüzde faydalansınlar). Ancak yakında hakikatı onlar da mutlaka bilecekler.

30/RÛM-35: Em enzelnâ aleyhim sultânen fe huve yetekellemu bimâ kânû bihî yuşrikûn(yuşrikûne).
Yoksa onlara (Arap müşriklere) bir sultan (yetkili/Resul ile kitap) indirdik de böylece o (kitap onlara), Allah’a aracılarla şirk koşmalarını mı söylüyor?

30/RÛM-36: Ve izâ ezaknen nâse rahmeten ferihû bihâ, ve in tusıbhum seyyietun bimâ kaddemet eydîhim izâ hum yaknetûn(yaknetûne).
Ve (dualarına icabet edip de) insanlara rahmet tattırdığımız zaman onunla ferahlarlar. Ve, elleri ile takdim ettiklerinden dolayı (aracıların düzmece sahte ilahlarına yönelip onlardan Rahmet umduklarından dolayı/sahte ilahlar rızıklarına bir fayda sağlayamayacağı için) onlara bir kötülük isabet ettiğinde ümitsizliğe düşerler.

30/RÛM-37: Ve lem yerev ennellâhe yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdir(yakdiru), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne).
Ve onlar, Allah’ın dilediğine (dilerse) rızkı genişlettiğini ve dilerse ancak O’nun takdir ettiğini görmediler mi? (Aracıların düzmece ilahları buna muktedir değildir.) Muhakkak ki bunda, mü’min bir kavim için elbette âyetler (ibretler) vardır.

30/RÛM-38: Fe âti zel kurbâ hakkahu vel miskîne vebnes sebîl(sebîli), zâlike hayrun lillezîne yurîdûne vechallâhi ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).
Allah’ın İslam’a * yakın kıldığı kişilere, {bkz: Tevbe suresi 60 kalpleri İslama ısındırılacak olanlar, müşrikleri terketmekle  İslam’a hicret edenler,köleler cariyeler yetimler vb İslama hicret eden) o yolcuların miskinlerine (işsiz güçsüz yoksun kalmış olanlara) haklarını ver. Bu, Allah’ın vechi’ni (Allah’ın fazlını/yardım ve himayesini) dileyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar, onlar felâha erenlerdir.

Aziz Allah’ın İslama yakın kıldığı kişiler Kuran’da yakınlar ya da yakın kılınanlar olarak ifade edilir. (İslam’a) Yakın kılınanlar; Gerek savaş esnasında, gerek savaş harici İslam dinini tercih etmekle müşrikler tarafından herşeyine el konularak dışlanan ve yurtlarından kovulan aileler veya İslam’a hicret ederek efendilerini terk eden köleler veya cariyelerdir. Ayetinde yakın kılınanların bakımı ve rehabilitasyonu için gerekli zekatın toplanıp kimseyi mağdur etmeden zor durumda bırakmadan; “İslam’a hicret edipte mallarına el konulduğu için “miskin” yani işsiz güçsüz zor durumda kalmış olanlarına verilmesi buyurulmaktadır. Rum süresi iniş sırasına göre 84. sıradadır. Daha önce 70 sırada indirilen Nahl suresi 41. ve 90. ayetleriyle İslam’a hicret etmek isteyen kimselerin rahat ve güvenli bir yurda yerleştirilecekleri Allah’ın çağrı hükmüyle müjdelenmiştir. Ve daha sonra 84. sırada nüzul edilen Rum suresi 34. ayetinde ve ardından 88. sırada Hacc suresi 58,59 ayetlerinde ailelerinin de hakları gözetilerek İslam’a ve müminlere kardeşlik aktiyle “yakın kılınan” bu kişilerin haklarının mutlaka verilmesi muhkem ayetiyle  hüküm edilmiştir. Rum suresinde yakın kılınanların bakımı ve rehabilitasyonu için gerekli zekatın toplanıp kimseyi mağdur etmeden zor durumda bırakmadan verilmesi buyurulmaktadır. 70. sırada indirilmiş olan Nahl suresi ve 84. sırada indirilen Rum suresinde ve 88. Sırada Hacc suresinde, ihtiyaç sahiplerinin sahiplenilmesi hakkındaki zekat çağrıları o kadar etkili olmuştur ki {bkz Tevbe Suresi 79} bu yardımlaşma sayesinde hür ya da köle bir çok kişinin İslam’a geçişi sağlanmıştır. Enfal suresinden bir sure Öncesinde indirilmiş olan Bakara suresi 177. ayetinde Müşriklerin eline düşmüş mümin esirlerin satın alınarak kurtarılması müminlere zaten farz kalınmıştır. Ayrıca İslama hicret eden kadınlar hususiyetinde birçok kadının müşriklere olan “borcu” müminlerin sadakalarıyla ödenmiştir. Tevbe Suresi nüzulü Kuran’ın 113. sırasındadır. Tevbe Suresi ayetlerinden de anlaşılmaktadır ki; Müşrikler artık tamamen İslama karşı yenilgiye uğramışlardır. Buna rağmen; Aziz Allah, 111. Sırada mümtehine suresinde önceden koymuş olduğu borç anlaşma hükümlerine {Tevbe 60. Ayetinde borçlulara ödenek ayırarak} “galibiyete rağmen” riayet edilmesini buyurmaktadır..
60/MUMTEHİNE-10: Ey âmenû olanlar! Mümin olmak için hicret etmiş olan kadınlar size geldikleri zaman onları imtihan edin (İslam’a hicret sebeplerini sorun). Allah, onların îmânını çok iyi biliyor. Artık onların mü’min hanımlar olduğunu bilirseniz (mü’min olacaklarından emin olursanız), bundan sonra onları kâfirlere geri döndürmeyiniz. Onlar (İslam’a hicret edip mü’min olan hanımlar), artık diğerlerine (kâfir erkeklere) helâl değildir. Diğerleri de (kâfir erkekler de), onlar için (mü’min hanımlar için) helâl değildir. Onlara (kâfirlerin hanımları için önceden), infâk etmiş oldukları şeyi (Tevbe 60 ödeneğinden) geri verin. Ve bundan sonra artık kendilerine (İslam’a hicret ederek mümin olmuş hanımlara) siz mehirlerini kendilerine verdiğiniz taktirde, o kadınlarla nikâh yapmanızda artık sizin üzerinize bir günah yoktur. Ve fakat aranızda kâfir olan kadınları asla nikâhınızda tutmayın. Ve siz onlara önceden ne infâk ettiyseniz (mehir olarak ne verdiyseniz) onu geri isteyiniz. Ve onlar da (Müşrikler de İslama hicret eden kadınlardan) infâk ettiklerini geri istesinler. İşte bu, Allah’ın hükmüdür. (Müşriklerle) Aranızda böyle hüküm vermektedir. Ve Allah; Alîm’dir (en iyi bilendir), Hâkim’dir (hüküm sahibidir).
60/MUMTEHİNE-11: Ve müminlerden herhangi birinin eşi kâfirlere katılırsa ve eşi için vermiş olduğu mehir (müşrikler tarafından) ona geri ödenmezse, sıra size geldiğinde onlar için (İslam’a hicret eden kadınlar için onlara) ödemeniz gereken miktardan tahsil ederek o mümin kişiye hakkını verin. Ve îmân etmiş olduğunuz Rabbinize karşı takva sahibi olun.
İslama hicret edenleri köleleri cariyeleri yetimleri muhtaçları vb, himaye yardım barındırma gibi hususlarda Kur’an hükümlerinde belirtildiği gibi layıkıyla gözeten mallarıyla cihad eden “takva sahibi” kişilere “Rahim sahipleri” denir ”
Kuran’da Rahim sahipleri önderliğiyle yapılan rehabilitasyon çalışmaları için “ıslah etmek” deyimi kullanılmıştır. {Bkz; Enfal 74 -Beled 13~18 Mücadele 3 Maide 89} Ayrıca Cariye ve Kölelerin yaşamlarının ıslahı ve rehabilitasyon çalışmaları hususiyetinde Tevbe Suresi 60. ayetiyle ödenek ayrılmıştır. Ayrıca; İslam’da; Köle ve cariye kullanmak ve faydalanmak yasaktır. Savaşta efendilerinden kaçıp İslam’a hicret etmek isteyen veya müşrik efendilerinin kaçmasıyla ortada kalan ve İslam olmak isteyen köleler veya cariyeler Rahim sahipleri tarafından {Nisa36} ayetinde belirttiği üzere güzel muamele edilerek himaye edilir ve Rahim sahipleri tarafından mehirleri verilerek evlendirilirdi. {Bkz: Nisa 25} Kölelik yasak olduğu için Ayetinde belirtildiği üzere Rahim sahiplerinin koruma ve gözetiminde evde tutulan cariyelerden asla faydalanılmazdı. Ancak kendi evlenme arzuları ile mehirlerinin mutlaka kendilerine ödenmesi kaydı şartıyla {bkz: Nur suresi 32,33 Nisa suresi 25} şartlarıyla evlendirilen cariyeler ancak evlendikten sonra diğer hür kadınlar gibi aile hayatına katılıp ev işlerine katkı ve fayda sağlarlardı. İslam’a yakın kılınanlar ve onların borçları hususiyetinde gelişen detaylı hükümleri için {bkz; Bakara 177  Bakara suresi 215 ve 261~274}

30/RÛM-39: Ve mâ âteytum min riben li yerbuve fî emvâlin nâsi fe lâ yerbû indallâh(indallâhi), ve mâ âteytum min zekâtin turîdûne vechallâhi fe ulâike humul mud’ıfûn(mud’ıfûne).
(Dünyada ve ahirette) malı çoğalsın diye, faizle veriyormuş gibi verdiğiniz zekatlar, Allah katında size bir artış sağlamaz. Oysa Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için karşılıksız verdikleriniz var ya, işte o ameller o zaman O’nun tarafından bereketlendirilir. İşte bu şekilde Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler, Allah’tan ödüllerini kat kat artıranlardır.

30/RÛM-40: Allâhullezî halakakum summe rezekakum summe yumîtukum summe yuhyîkum, hel min şurekâikum men yef’alu min zâlikum min şey’(şey’in), subhânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).
O Allah ki sizi yarattı. Sonra sizi rızıklandırdı (dünya yaşantısıyla rızıklandırdı). Sonra sizi öldürecek, sonra da sizi ahirette tekrar diriltecek. Sizin ortaklarınızdan (sahte/düzmece ilahlarınızdan), bunlardan birini yapacak var mı? Allah Sübhan’dır (olağanüstü güçlere sahip ve İnsan gibi eksik sıfatlardan münezzehtir). Ve şirk koştukları şeylerden yücedir.

30/RÛM-41: Zaharel fesâdu fîl berri vel bahri bimâ kesebet eydin nâsi, li yuzîkahum ba’dallezî amilû leallehum yerciûn(yerciûne).
İnsanların elleriyle kazandıkları günahları sebebiyle Allah karada ve denizde fesat zuhur etti ki yaptıklarının bir kısmının onlara tattırılması için. Umulur ki böylece onlar, (Allah’a ve hükümlerine aracısız iman ve teslim olurlar ) ve (İslam’ı tercih ederek) dönerler diye.

30/RÛM-42: Kul sîrû fîl ardı fenzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kabl(kablu), kâne ekseruhum muşrikîn(muşrikîne).
De ki: “Yeryüzünde dolaşın. Böylece daha öncekilerin (müşrik kafirlerin)  akıbetinin (sonlarının) nasıl olduğuna bakın. Onların da çoğu müşrik idiler.”

30/RÛM-43: Fe ekim vecheke lid dînil kayyimi min kabli en ye’tiye yevmun lâ meredde lehu minallâhi yevmeizin yassaddeûn(yassaddeûne).
Öyleyse Allah’ın onu (yeryüzüne tekrar) geri döndürmeyeceği o gün (kıyâmet hesap günü) gelmeden önce vechini, kayyum olan (dünya yaşantısıyla kullarını kendisine itaat ve sadakat koşuluyla dünya sınav yaşantısıyla borçlandıran/Kayyum olan) dîn için ikame et.. Ki o hesap günü, İzin günü onlar ( Bkz;Hicr suresi 44 günahkarlar cehennemin 7 ayrı kapısında suçlarına göre kümelendirilerek) bölük bölük ayrılırlar.

30/RÛM-44: Men kefere fe aleyhi kufruh(kufruhu), ve men amile sâlihan fe li enfusihim yemhedûn(yemhedûne).
Kim (İslam’ı/Allah’ın hükümlerini) inkâr ederse küfrü , kendi aleyhinedir.  (Ve cehennemde kalır) Ve kim yeryüzünde (Allah’ı razı etmek için) salih amel yaparsa onlar, işte böylece şimdiden yeryüzünde kendi nefsleri için amelleriyle hazırlık yaparlar. (Böylece Cennete kavuşurlar)

30/RÛM-45: Li yecziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti min fadlih(fadlihî), innehu lâ yuhıbbul kâfirîn(kâfirîne).
(İşte bu) âmenû olanları (Allah’a aracısız iman ve teslim olanları ) ve Allah’ı razı etmek için salih amel yapanları, Kendi fazlından mükâfatlandırmak içindir. Muhakkak ki O (Allah), kâfirleri sevmez.

30/RÛM-46: Ve min âyâtihî en yursiler riyâha mubeşşirâtin ve li yuzîkakum min rahmetihî ve li tecriyel fulku bi emrihî ve li tebtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn(teşkurûne).
Ve O’nun âyetlerinden (mucizevi yaratılış alametlerinden) dir ki, rüzgârları müjdeleyici olarak gönderir. Ve rahmetinden size tattırır. Ve emri ile (kaldırma kuvveti ile) gemileri yüzdürür. Ve siz Müminler (aracıların sahte ilahları yerine) sadece O’nun fazlından istersiniz ve böylece siz (Allah’a) şükredenlerden olursunuz. Diye

30/RÛM-47: Ve lekad erselnâ min kablike rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bil beyyinâti fentekamnâ minellezîne ecramû, ve kâne hakkan aleynâ nasrul mu’minîn(mu’minîne).
Ve andolsun ki, senden önce de onların (tüm çok tanrılı müşriklerin) kavimlerine resûller gönderdik. Böylece onlara (Allah’ın) beyyinelerini (kullarına beyanlarını Zikr’i/Kur’an’ı) getirdiler. Bunun üzerine (Allah’ın beyanlarına arkasını dönen itaat etmemiş olan) o mücrimlerden (suçlulardan) böylece intikam aldık. Mü’minlere yardım, Bizim üzerimize daima hak oldu.

30/RÛM-48: Allâhullezî yursilur riyâha fe tusîru sehâben fe yebsutuhu fîs semâi keyfe yeşâu ve yec’aluhu kisefen fe terel vedka yahrucu min hılâlih(hılâlihî), fe izâ esâbe bihî men yeşâu min ibâdihî izâ hum yestebşirûn(yestebşirûne).
O Allah’tır ki, rüzgârları gönderir, böylece bulutları hareket ettirir. Sonra semada onu dilediği gibi yayar. Ve onu kısımlara ayırır, bundan sonra onun arasından yağmurun çıktığını görürsün. Böylece kullarından dilediğine onu (yağmuru) isabet ettirdiği zaman onlar da sevinirler.

30/RÛM-49: Ve in kânû min kabli en yunezzele aleyhim min kablihî le mublisîn(mublisîne).
Ve oysa onlar, onun (yağmurun) onlara indirilmesinden önce (kıtlık verildiğinde) gerçekten ümitlerini kesiyorlardı.

30/RÛM-50: Fenzur ilâ âsâri rahmetillâhi keyfe yuhyil arda ba’de mevtihâ, inne zâlike le muhyîl mevtâ, ve huve alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Ölü bir haldeyken (yoktan cansız bir halde yarattığı) arzın üzerindeki canlılığı O Allah (bir yağmurla) nasıl diriltiyor? Öyleyse Allah’ın rahmetinin eserlerine bakın! Muhakkak ki (O), ölüleri de ahirette gerçekten diriltmeye maliktir ve O, herşeye kaadirdir.

30/RÛM-51: Ve le in erselnâ rîhan fe raevhu musfarran le zallû min ba’dihî yekfurûn(yekfurûne).
Ve eğer Biz, rüzgârı göndersek, böylece onu (ekinlerin kavurucu rüzgardan) sararmış olduğunu görseler (bile) bundan sonra da onlar (kalplerine ekkinet mühürü vurulmuş olanlar) mutlaka inkâra devam ederler.

Aziz Allah’ı tek ve yegane otoriteleri olarak kabul etmedikleri gibi; Hakim Allah’ın hükmüne farklı ilahlarla ortak koşan müşriklerin kalplerine; “şirk küfür imanını seçmeleri yüzünden”; Aziz Allah tarafından Kuran’ı anlamalarını ve idrak etmelerini engelleyen, hicab-ı mesture/ algı idrak perdesi/örtüsü zikredilen; “ekkinet mührü” vurulduğunun 41. Sırada indirilen Yasin suresi 9,10. ayetleriyle açıklanması üzerine ve daha sonra 50. sırada indirilen İsra suresi 45,46 ayetlerinde ve 55. sırada indirilen Enam suresinde 25,26. Ayetlerinde ekkinet mührü konusunun detaylandırılarak açıklanmasından sonra, 61. Sırada indirilmiş olan Fussilet suresi 5. ayetinde müşriklerin hicab-ı mesture ekkinet mührü hususuna cevaben dile getirmiş oldukları bahaneler aktarılmaktadır. Ayrıca hicab-ı mesture vakra perdesi için {bkz;Fussilet suresi 44} Ve 92. sırada indirilmiş olan Bakara suresi 88. ayetinde de müşriklerin aynı bahaneleri Fussilet suresinde olduğu gibi hala devam ettirdikleri vurgulanmaktadır. 84. Sırada indirilmiş olan Rum suresi 51~53. ve 59 ayetleri arasında da şirk küfür imanını tercih eden kimselerin kalplerine ekkinet mühürü ile hicab-ı mesture (algı idrak örtüsü) koyulduğu, verdikleri tepkiler üzerinden önemle ve tekrarla hatırlatılmaktadır.
“36/YÂSÎN-9: Ve (Allah’a aracısız yönelip amenü olmadıkları için/küfür İmanında direndikleri için) onların önlerine ve arkalarına set kılarak böylece onları hakk-i’kat’tan (Allah katından bildirilen/indirilen mutlak gerçekten/Kuran’dan) perdeledik. Artık onlar görmezler.”
36/YÂSÎN-10: Ve onları artık uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir. (Bkz ; İsra suresi 56 Enam suresi 25,26 Küfür İmanını tercih ettikleri için müşriklerin kalplerine vurulmuş ekkinet mühürleri yüzünden artık onlar (Zikr’i/Kuran’ı idraka) perdelidirler) Artık Onlar âmenû olamazlar.”
17/İSRÂ-45: Sen Kur’ân’ı kıraat ettiğin (okuduğun) zaman, seninle ahirete inanmayanlar arasına hicab-ı mesture (algı/idrak örtüsü/perdesi) koyduk.
“17/İSRÂ-46: O’nu (Kur’ân’ı), fıkıh etmelerine karşı, (fıkıh edemesinler diye) kalplerinin üzerine koyduğumuz ekinnet mührü ile onların kulaklarına vakra (işitme engeli) kıldık. Ve sen, Kur’ân’da Rabbinin tekliğini (işinde ve hükmünde ortağı yardımcısı aracısı vekili olmadığını) zikrettiğin zaman onlar bu yüzden sana nefretle arkalarını döndüler./dönüyorlar.
6/EN’ÂM-25: Ve onlardan (Allah’ın otoritesine başka ilahları eş tutarak küfür İmanını tercih etmiş o müşrik kafirlerden) kim seni dinlerse, seni anlamamaları için onların kalplerinin üzerine ekinnet (mühürü) koyduk ve bu yüzden onların kulaklarında bir vakra (ağırlık) vardır. Ve onlar bütün âyetleri (mucizeleri) görseler, bile artık ona inanmazlar. Hatta sana geldikleri zaman, seninle bu yüzden tartışırlar. Kâfir olanlar bu yüzden: “Bu (Kur’an/İslam) ancak evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir.” derler”.
6/EN’ÂM-25: Ve onlar, insanları (Allah’a aracısız iman ve teslim olmaktan ve Kuran’dan ) nehyederler (men ederler) ve kendileri de bu yüzden ondan (aracısız iman ve teslim olmaktan/Kuran’dan) uzak dururlar. Oysa onlar; (bunu yaparak) Kendilerinden başkasını helâk etmezler ve (ekkinet mühürleri yüzünden) yaptıklarının şuurunda değillerdir.”

30/RÛM-52: Fe inneke lâ tusmiul mevtâ ve lâ tusmius summed duâe izâ vellev mudbirîn(mudbirîne).
Öyleyse, Sen muhakkak ki ölülere duyuramazsın, (İslam’a) arkalarını dönüp gittikleri için (kalplerine ekkinet mühürü vurulmuş) o sağırlara da daveti duyuramazsın.

30/RÛM-53: Ve mâ ente bi hâdil umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne).
Ve sen, o körleri dalâletlerinden kurtarıp hidayete erdirecek de değilsin. Sen ancak âyetlerimize îmân edenlere duyurursun. Çünkü onlar (Allah”a/İslam’a) teslim olanlardır.

30/RÛM-54: Allâhullezî halakakum min da’fin summe ceale min ba’di da’fin kuvveten summe ceale min ba’di kuvvetin da’fen ve şeybeh(şeybeten), yahluku mâ yeşâu, ve huvel alîmul kadîr(kadîru).
O Allah ki, sizi yeryüzünde güçsüz (zayıf) bir şeyden (nutfeden) yarattı. Sonra bu zayıflığın (acizliğin/muhtaçlığın) ardından sizi (ergenlik ve yetişkinlik çağına getirerek) kuvvetli kıldı. Sonra (sizi) bu kuvvetli dönemin ardından tekrar zayıf (aciz muhtaç) ve ihtiyar kıldı. O (Allah), dilediğini (işte böyle bir yeryüzü yaratılışıyla sadece ömür süreliğine) yaratır. Ve O; Âlim’dir (en iyi bilen), Kaadir’dir (herşeye gücü yetendir).

30/RÛM-55: Ve yevme tekûmus sâatu yuksimul mucrimûne mâ lebisû gayra sâah(sâatin), kezâlike kânû yu’fekûn(yu’fekûne).
Ve o saatin geldiği (kıyâmetin koptuğu) gün, mücrimler (suçlular/müşrik kafirler) bir saatten fazla (mezarda) kalmadıklarına yemin ederler. İşte onlar ahirete böyle döndürülüyorlardı (kabirlerde çok kısa bir müddet kaldıklarını sanıyorlardı)

Tüm çok tanrılı inançlarda ve çok tanrılı inançlardan devşirilmiş Arap veya Hristiyanlık veya Musevilik gibi aracı vekaleti ile Allah’tan başka hükümler koymaya, af ve mağfiret etmeye, kendilerini yetkilendiren şirk inançlarının tümünde, (günümüzde mevcut olan İncil ve Tevratta da) “ahiret hayatı inancı” yoktur. Kuran’da Ankebut suresi 64 ayetinde “kulların gerçek hayatı” olarak zikredilen ahiret hayatı ve cennet ve cehennem inancı Kuran’dan başka hiç bir kitapta olmadığı gibi,Hem Arap müşriklerde hem Ehli kitap anılan Yahudi ve Hristiyan müşriklerin kitabı Tevrat ve İncilde ahiret hayatı ve iki Alem inancı yoktur. Müşrikler öldükten sonra toprağın altında bulunduğu iddia edilen, {Bkz; Vaiz 9:10 işaya 5:14} ölüler diyarı” olarak isimlendirdikleri bir yeraltı bölümüne gideceklerine inanırlardı ve ancak; “Aracılara ve aracılık kurumuna iman ve biat etmekle” {Bkz: Taha suresi 103,104} “kabir azabından kurtulup” tekrar dünyada diriltilecekleri aracılar tarafından telkin edilerek insanlar aldatılıyordu ve tekrar diriltilmelin diyeti olarak, mutrafilerin (bir şehrin ya da bir ülkenin ileri gelenlerinin ) talep ettikleri çeşitli vergilerle halk sömürülüyordu. Ehli kitap müşrikler Tevrat ve İncilde “ölüler diyarını” İbranice “Şeol” olarak andıkları gibi, bazı kitaplarında,“Hades olarak da adlandırmaktadırlar. “Hades” yunan mitolojisinde ölülere ve ölüler diyarına hükmeden bir tanrı olarak geçer ve ölüler diyarında suçlu bulunan kimseler (yani aracılara istedikleri vergiyi ödemeyenler) toprağın altında bulunduğu iddia edilen kükürt havuzlarında yakılırlardı ve günümüzde de sanki İslam’a aitmiş gibi dillendirildiği üzere asırlarca “kabir azabına” maruz bırakılırlardı. Oysa “Kuran’da kabir azabı yoktur.!” Bu müşrik korkutmacası için Rum suresi 55. Ayetinde Ve o saatin gelip kıyâmetin koptuğu gün, müşrik mücrimler bir saatten fazla (mezarda) kalmadıklarına yemin ederler. İşte ahirete böyle döndürülüyorlardı (kabirlerde bir saat gibi çok kısa bir müddet kabirde kaldıklarını sanıyorlardı. vurgusuyla kullar bu müşrik fitnesine karşı uyarılmıştır. {Kabir azabı fitnesi için ilgili uyarı ayetlerine bkz; İsra suresi 52 Taha suresi 104 Yunus suresi 45 Rum suresi 55 Ahkaf suresi 35} Ve Ayrıca; Müşrik ruhbanlar insanları korkutup sömürmek adına kendilerine biat edenlerin dünyada yeniden diriltileceği yalanını da telkin ediyorlardı. Örneğin; Hristiyan müşrikler Allah’ın oğlu olarak niteledikleri Hz İsa (as)’ın tekrar Mehdi olarak yeryüzüne geleceğini insanlığı kurtaracağını ve o güne kadar Hristiyan olmuş kişilerin yeryüzünde sonsuz mutlu bir yaşam sürdüreceğini telkin ederek insanları sömürüyorlardı. (Bu fitneye hala devam ediyorlar) Oysa İslam inancına göre ademoğlu sınandıktan sonra kıyamet kopacak ve yeryüzü tamamen yok olacaktır ve ardından ikinci alem ve asıl hayat zikredilen ahiret yaşamı başlayacaktır. Ve {bkz;Nisa suresi 41,42} gönderilmiş olan tüm Resul’ler beas günü ahiret hayatında ümmetlerinin üzerinde şahit tutulacaktır. Kıyamet inancı” Tek dünyadan ibaret olan şirk inançlarının tüm fitne ve yalanlarını kökten yok ettiği için “kıyamet ve Ahiret hayatı” müşriklerin ısrarla reddettikleri bir hakikattır. Ve  Mehdi inancı ; kıyamet ve ahiret hayatını reddeden müşriklerin iman ettiği ve ölesiye savundukları bir fitnedir. Bu önemle; Sadece İslam inancında bulunan gayb zikredilen cennet ve cehennemin bulunduğu “gayb’e” yani “ahirete iman etmek” tevhidin temel direğidir. Kıyametin kopmasıyla dünyanın yok olacağına ve Kulların yeryüzü amelleri karşılığında “ahirette Allah tarafından yargılanarak” cennet veya cehennem ile mukabele göreceklerine iman etmek”, Allah adına af eden ve Allah adına cezalar uyduran, Allah adına insanları dünyada tekrar dirilten ve kurtarıcı mehdilikler uyduran mutrafi aracıların ve aracılık kurumunun sömürü düzenlerini tamamen ortadan kaldırdığı için çok önemli bir husustur.

30/RÛM-56: Ve kâlellezîne ûtûl ilme vel îmâne lekad lebistum fî kitâbillâhi ilâ yevmil ba’si fe hâzâ yevmul ba’si ve lâkinnekum kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Ve ilim ve îmân verilenler: “Andolsun ki Sizler Allah’ın Kitabı’ndaki beas (yeniden diriliş) gününe kadar (mezarda) kaldınız.” dediler. İşte bu beas (yeniden diriliş) günüdür. Lâkin siz (ahiret alemine inanmayan müşrikler) yeryüzünde bunu bilmek dahi istemiyordunuz. Denir.

30/RÛM-57: Fe yevmeizin lâ yenfeullezîne zalemû ma’ziratuhum ve lâ hum yusta’tebûn(yusta’tebûne).
O zaman izin günü (hesap günü), zalimlere mazeretleri (özürleri) fayda vermeyecek. Ve onlardan artık o gün  (Allah’ı) razı etmeleri de istenmez. (Herşey için çok geçtir,iş işten geçmiştir)

30/RÛM-58: Ve lekad darebnâ lin nâsi fî hâzel kur’âni min kulli mesel(meselin), ve le in ci’tehum bi âyetin le yekûlennellezîne keferû in entum illâ mubtılûn(mubtılûne).
Ve andolsun ki, bu Kur’ân’da insanlar için bütün meselelerden örnekler verdik. Ve eğer onlara bir âyet getirsen de, kâfirler mutlaka: “Siz sadece batılla uğraşan kimselersiniz.” derler.

30/RÛM-59: Kezâlike yatbaullâhu alâ kulûbillezîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Allah, haddini (kulları için koymuş olduğu sınırları) tanımayanların kalplerini işte böyle tabeder. (Detaylı açıklama Bkz:Rum suresi 51)

30/RÛM-60: Fâsbir inne va’dallâhi hakkun ve lâ yestahıffennekellezîne lâ yûkınûn(yûkınûne).
Öyleyse sabret, muhakkak ki Allah’ın vaadi haktır. Ve yakîn hasıl etmemiş olanlar (Ahirete hayatına, ve Allah’ın kayyum dini İslam’a inanmayan müşrikler) sakın seni hafifliğe sürüklemesinler. (amel ve çaba ile sevap kazanılan Kayyum din’in getirdiği mücadele azminden eksiltmesinler)