MUZZEMMİL SURESİ

Bismillâhirrahmânirrahîm

73/MUZZEMMİL-1: Yâ eyyuhel muzzemmil(muzzemmilu).
Ey örtünüp gizlenen!

73/MUZZEMMİL-2: Kumil leyle illâ kalîlâ(kâlilen).
Az bir kısmı hariç olmak üzere gece kalk!

73/MUZZEMMİL-3: Nısfehû evinkus minhu kalîlâ(kâlilen).
Onun (gecenin) yarısı veya ondan (yarısından) biraz eksilt.

73/MUZZEMMİL-4: Ey zid aleyhi ve rettilil kur’âne tertîlâ(tertilen).
Veya onu daha arttır. Ve Kur’ân’ı tertil ile
(Bkz; müzemmil suresi 5 Allah’ın kalbine ilka edeceği şekilde/değiştirmeden/verilen ölçüyle) oku.

73/MUZZEMMİL-5: İnnâ se nulkî aleyke kavlen sekîlâ(sekîlen).
Muhakkak ki Biz, sana yakında (sorumluluğu) ağır bir sözü (Allah’ın vahy-i ayetlerini) (Bkz; Bakara suresi 97 kalb-i idrakına). ilka edeceğiz. (yerleştireceğiz)

Muzemmil suresi iniş sırasına göre Kuran’ın 3. sırasındadır. Açılış ayetlerinden de anlaşılacağı üzere Aziz ve Hakim Allah; Hz Muhammed (S.A.V) nebiye yakında görev olarak ağır bir sorumluluk yükleyeceğini belirtmekle birlikte, bu sorumluluk üzerinde (risalet görevinde/Kuran tebliğinde) neler yapması gerektiğini ölçüsü ve vakitleriyle beraber ayrıca bildirmektedir. Önemle belirtmeliyiz ki; Furkan suresi 32, 33 ayetlerinde vurgulandığı üzere; Kuran insanların hükümleri layıkıyla idrak edip benimseyebilmesi için, 23 yılda fasılalarla ve olaylar üzerinde tatbik edilerek indirilmiştir. Bu yüzden Maide Suresi 101,102. ayetlerinde; İleride açıklanacak ayetlerin sırası gelmeden onlar hakkında şimdiden sorular sormayın çünkü idrak edemeyeceğiniz bir şeyi benimseyemezsiniz. Ve benimseyemeyeceğiniz için kafir olursunuz uyarısı yapılmaktadır. Bu hakikatla; Layık-ı idrak için hüküm ve hikmet sahibi Alim ve Hakim Allah’ın buyurduğu ölçüde; (ilk başlayanlar için) Kuranı İniş sırasına göre okumak ve okutmak farzımızdır”. Her söz ve fiilde nasıl ki doruk bir itina içinde; Aziz Allah’a takva ile itaat etmek gerekiyorsa; Kuran okurken de {Bkz; Şura suresi 17} Kuran’ı ölçüsüyle ve {Bkz; Bakara suresi 97} hidayetimiz için Hz Muhammed (S.A.V)’in kalbine indirdiğini açıklayan Hadi Allah’ın öğüdüne uyarak, Tevhid içinde kalıp onun bildirdiği ölçüler ve öğütler ile Kuran okumak ve okutmak farzımızdır. Zira kâlp gönül ve idrak gibi Vehbi kabiliyetler, o yetenekleri yalnızca itaatkar muhsin kullarına bağışlayan “Vehhab Allah’ın” elindedir ve “Vehb-i idrak” sadece takvada kalanlara sunulan bir ganimettir. (Not; Kuran’ı daha önce hatim etmiş kardeşlerimizin Vehhab Allah’ın hükmüne itaatkar kalmak adına Zikr’i bir kez daha iniş sırasına göre hatim etmesini tavsiye ederiz!)
25/FURKÂN-32: Ve kâfirler: “Kur’ân ona, (Muhammed’e (S.A.V) bir defada bütün (toplu) olarak indirilmeli değil miydi?” dediler. İşte bu, Kur’ân’ı senin ve ümmetinin idrakine tesbit etmemiz içindir. Ve O’nu, bu sebeple kısım kısım tertipleyerek beyan ettik.
25/FURKÂN-33: Ve böylece sana hak ile ve en güzel tefsir ile ulaştırdığımızdan böylelikle kısım kısım merhale ile idraka tespit ettiğimiz her şeyi layıkıyla anladıkları için ümmetinden olanlar açıklanan bir meseleyi sana tekrar getirmediler.
MÂİDE-101 Ey âmenû olanlar! Açıklandığında henüz benimseyemeyeceğiniz şeylerden sormayın. Eğer, Kur’ân (ayetleri) indirilirken o zaman ondan sorarsanız, size açıklanır. Allah, onlardan (bu kuralı bilmeden önce sorduğunuz şeylerden) dolayı sizi affetti. Allah Gafur’dur, Halîm’dir.
5/MÂİDE-102: Sizden önce (yaşamış) bir kavim (bu uyarıya rağmen) onu sormuştu. Sonra (indirilen hükmünü idrak edip benimseyemedikleri için) kâfir oldular.
42/ŞÛRÂ-17 Alim Allah, (İlahi ilmi ve hikmetiyle) Kitab’ı ve mizanı (ölçüsünü) hak ile sınanmanız gayesinde indirdi. Belki de o kıyamet saati çok yakındır ve sen onu idrak etmezsin.
2/BAKARA-97 Kim (Kuran’ı nebiye Vahiy eden) Cebrail’e düşman oldu ise (ona) de ki: “Halbuki muhakkak ki o (Cebrail a.s), onların ellerindeki (Bkz; Müzemmil 11 Allah’ın önceki dönemlerde ehli kitap müşriklere de indirdiği tahrif edilmemiş kitabını/Zikr’i de) tasdik eden O Kur’ân’ı, Allah’ın izniyle, mü’minlere bir hidayet rehberi ve müjde olsun diye senin “kalbine indirdi”!

73/MUZZEMMİL-6: İnne nâşietel leyli hiye eşeddu vat’en ve akvemu kîlâ(kîlen).
Muhakkak ki gece kalkışı (meşakkatli fakat) tesir bakımından daha kuvvetli ve okuyuş bakımından daha sağlamdır.

73/MUZZEMMİL-7: İnne leke fîn nehâri sebhan tavîlâ(tavîlen).
Muhakkak ki senin için gündüzleyin uzun meşguliyet vardır.

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve (Allah’ın vekilleri olarak itibar ederek yöneldikleri ve sürekli andıkları aracıların sahte düzmece tanrılarının aksine) Sen Rabbinin İsmi’ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.

73/MUZZEMMİL-9: Rabbul meşrıkı vel magribi lâ ilâhe illâ huve fettehızhu vekîlâ(vekîlen).
O (Allah), doğunun ve batının Rabbidir. O’ndan başka İlâh yoktur. Öyleyse O’nu vekil edin.

Doğunun ve batının Rabbi: Tüm çok tanrılı şirk inançlarında olduğu gibi Ehli kitap inancına göre/Musa’nın 5 kitabı anılan eski ahit ve Tevrat ve İncilde de “İslamda, ikinci Alem, gayb alemi olarak da zikredilen” ahiret alemi ve ahiret hayatı yoktur. Müşriklere göre Dünya, doğudan batıya doğru uzanan tepsi gibi düz bir yerdir. Kendi inançlarına göre dünyanın doğu istikametinde Fırat ve Dicle nehirleri arasında Aden isminde verimli bir bahçe vardır. {Bkz:Tevrat/Tekvin bölüm 2/6~14} Dünyanın batı istikameti ise yaratıcının onları sürgüne gönderdiği topraklardır. Buyruklarına İtaat etmeleri halinde tanrı onları tekrar “aracı vekil” şefaatı ve hidayetiyle (tabii ki onları sömüren aracıların isteklerini yerine getirmek ve onlara bildirilen vergi bedellerini ödemeleri koşuluyla) tekrar Aden bahçesine kabul edecektir. Diğer anlamıyla müşrikler için “Doğu” demek Aden bahçesi yani yeryüzünde bulunan cennet demektir. Kuran indikten sonra cennet cehennem ve ahiret modeli detaylı olarak açıklandıkça taraftar kaybetmemek adına {bkz;mearic 36) müşrikler de cenneti sahiplenip dünyada doğuda bir yerde olduğunu iddia etmeye başladılar. Fırat ve Dicle arasında cennetin olmadığının kaşifler tarafından açıklanmasıyla bu kez İki doğu ve batı var demeye başladılar. Ahiret hayatını inkar etmekle Allah’ın tevbe af yetkilerini yeryüzünde kendi tekelinde tutan ve böylece kendilerini Tanrı’nın vekili olarak gösterip halkı sömüren tüm fitne dönemlerinde halkın algısında cennet’in diğer ismi doğu olmuştur. O devirde insanlarının algısında “Doğunun ve batının Rabbi” demek, insanın kovulduğu cennetin ve insanın cennetten sürgün edildiği toprakların Rabbi demektir.  Ve asıl/gerçek olan cennet, Kuran’a göre müminlerin algısında gayb zikredilen ahiret alemindedir. Ve insanlar ahiretteki cennetten yeryüzüne sürgün edilmiştir. Çok tanrılı şirk inançlarına göre tahrif edilip batıla tevil edilmiş Tevrat ve incile göre ise (sahte) cennet yani (doğu) “yeryüzünün doğusundadır”  ve insanların sürgün edildiği cennet toprakları ise Fırat ve Dicle’nin batısında kalan dünya toprakları olduğu tarif edilmektedir. Bkz: Araf suresi 137. ayetinde; Halkı doğuda cennet var diyerek aldatan müşriklerin iddialarının aksine; İsrailoğulları’nı Firavun’un mezaliminden kurtarıp, arzın (dünyanın) bereketli kaldığımız doğusuna ve batısına Biz varis kıldık. Vurgusu yapılarak, yeryüzünün her iki yönünün de bereketli kılındığı ve yahudilerin yeryüzünde hem doğu hem de batıya istikamet edildikleri açıklanmaktadır. (siyonist) Tevrat’ta, ”yalnızca arzın doğusu ve doğusundaki (Fırat ve Dicle arasındaki tarif edilen “Aden bahçesi” verimli topraklar olarak açıklanırken; Araf suresi 137. Ayetinde “Biz arzın her iki istikametini verimli kaldık” vurgusu yapılmakla “tahrif Tevrat” inancına (var olmayan sahte cennet tasvirine) ayrıca bir reddiye yapılmaktadır. Kuran indikten sonra {bkz; Mearic suresi 36} insanların akın akın İslam dinine geçmesiyle, müşrikler sömürdükleri kişileri kaybetmemek adına; Ahiret inancı taşımadıkları  ve kitaplarında yazılı olmadığı halde;  “İslam dininin ikinci alemde bulunan” cennetini sahiplenmeye yeltenmişlerdir. Bu yüzden Yahudi ve hristiyan müşriklerden  bkz: Bakara 111 ayetiyle “kitaplarında cennet veya cehennem olduğuna dair kanıt göstermeleri” istenmiştir. Ayrıca ahirete inanmadıkları halde taraftar kaybetmemek adına, Aziz Allah’ın ikinci alemde bulunan cennetini sahiplenen ancak batıl şirk sömürü hükümleriyle halkı sömürmeye devam eden hem yahudi hem Hristiyan müşriklerin durumları ve akibetleri Meâric suresi 36~44 ayetleri arasında vurgulanmıştır. Ve Bakara suresi 142. Ayetinde “Doğu da batı da Allah’ındır”. Vurgusuyla” Hem dünya hem de ahiret olmak üzere her iki mülkün Melik-el mülk Allah’a ait olduğu belirtilmekte ve aynı ayetin devamında; Aziz Allah’ın af mağfiret ve şefaat vb uluhiyet yetkilerinin tümünün kendilerinde olduğunu beyan eden müşrik din adamlarının iddialarının aksine, yeryüzünde kulları hidayete ulaştırabilecek tek ve yegane otoritenin “Hadi Allah” olduğu tekrar edilmektedir. 
Ve, ayrıca, Zuhruf suresi 38. Ayetindeyeryüzünün doğusundaki sahte cennet ile o dönemin insanları tarafından “Doğu” olarak zikredilen ahiret cennetinin tezatı ve uzaklığı mukayese edilerek, iki Doğu zikredilmiştir. Yeryüzünde hak din İslam’ı reddedip Aracılara aldananlar, ahirette ceza gününde, pişmanlıkla keşke yeryüzünde sizinle aramız, “iki doğu kadar” (yeryüzündeki uydurma cennet ile ahiret alemindeki cennetin birbirine olan mesafesi) kadar uzak olsaydı. diyecekler. Ve “ onları aldatan aracılarla olan yeryüzündeki yakınlıkları akibet olarak aldananlar açısından ne kötü” Buyurulmaktadır.

73/MUZZEMMİL-10: Vasbir alâ mâ yekûlûne vehcurhum hecren cemîlâ(cemîlen).
Ve onların söyledikleri şeylere (bkz; Hicr suresi 6 Kalem suresi 6, 51 ve Duhan suresi 14} deli mecnun iftiralarına) sabret. Ve güzel bir ayrılış ile onlardan ayrıl.

73/MUZZEMMİL-11: Ve zernî vel mukezzibîne ulîn na’meti ve mehhilhum kalîlâ(kalîlen).
Geçmişte Ni’met (Allah’ın kitabı/Zikrin) sahibi olup da şimdi onu yalanlayanları (geçmişte Zikr verilmiş olduğu halde şimdi tekrar batıla sapmış olan yahudi ve Hristiyan müşrikleri)  Bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.

73/MUZZEMMİL-12: İnne ledeynâ enkâlen ve cahîmâ(cahîmen).
Muhakkak ki bizim yanımızda ağır zincirler ve alevli ateş vardır.

73/MUZZEMMİL-13: Ve taâmen zâ gussatin ve azâben elîmâ(elîmen).
Ve boğazı tıkayıp orada kalan yemek ve elîm azap vardır.

73/MUZZEMMİL-14: Yevme tercuful ardu vel cibâlu ve kânetil cibâlu kesîben mehîlâ(mehîlen).
O gün yeryüzü ve dağlar şiddetle sarsılır ve dağlar dağılmış kum yığını gibi olmuştur.

73/MUZZEMMİL-15: İnnâ erselnâ ileykum resûlen şâhiden aleykum kemâ erselnâ ilâ fir’avne resûlâ(resûlen).
Muhakkak ki şimdi Biz, size, üzerinize şahit olacak bir resûl gönderdik. Geçmişte Firavuna (Hz Musa’yı) resûl olarak gönderdiğimiz gibi.

73/MUZZEMMİL-16: Fe asâ fir’avnur resûle fe ehaznâhu ahzen vebîlâ(vebîlen).
Fakat firavun resûle asi oldu. Bunun üzerine onu çok ağır bir yakalayışla ahzettik (kötü bir akibetle canını aldık).

73/MUZZEMMİL-17: Fe keyfe tettekûne in kefertum yevmen yec’alul vildâne şîbâ(şîben).
Eğer şimdi siz de (Allah’ın Resûl’ünü ve Resul’ü Hz Muhammed (S.A.V)’a vahyettiği Kuran’ı) inkâr ederseniz, o taktirde çocukların korkudan saçlarını ağartan o günden kendinizi nasıl koruyacaksınız?

73/MUZZEMMİL-18: Es semâu munfatırun bih(bihî), kâne va’duhu mef’ûlâ(mef’ûlen).
Ki O gün Sema onunla (o günün şiddeti ile) yarılıp çatlamıştır. O gün, mutlaka O’nun (Allah’ın kıyamet) vaadi artık yerine gelmiştir.

73/MUZZEMMİL-19: İnne hâzihî tezkirah(tezkiretun), fe men şâettehaze ilâ rabbihî sebîlâ(sebîlen).
Muhakkak ki bu, uyarılar (müşrikler için) bir hatırlatmadır.  Artık kim dilerse, Rabbine ulaştıran yolu (Kuran’ı) ittihaz eder (yol edinir).

73/MUZZEMMİL-20: İnne rabbeke ya’lemu enneke tekûmu ednâ min suluseyil leyli ve nısfehu ve sulusehu ve tâifetun minellezîne meak(meake), vallâhu yukaddirul leyle ven nehâr(nehâre), alime en len tuhsûhu fe tâbe aleykum, fakreû mâ teyessere minel kur’ân(kur’ânî), alime en seyekûnu minkum merdâ ve âharûne yadribûne fîl’ardı yebtegûne min fadlillâhi ve âharûne yukâtilûne fî sebîlillâhi fakreû mâ teyessere minhu ve ekîmus salâte ve âtûz zekâte ve akridullâhe kardan hasenâ(hasenen), ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâhi huve hayren ve a’zame ecrâ(ecren), vestagfirûllâh(vestağfirûllâhe), innellâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Muhakkak ki Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinden daha azında, (bazan) onun yarısında ve (bazan da) onun üçte birinde Kur’ân/Zikr  okumak için kalktığını biliyor. Ve geceyi ve gündüzü Allah takdir eder, onu sizin asla hesaplayamayacağınızı (gecenin zaman dilimlerini doğru tayin edemeyeceğinizi) bildi. Bu sebeple sizin tövbenizi kabul etti. O halde Kur’ân’dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın hasta olacağını, diğerlerinin yeryüzünde, (aracılara yönelen müşriklerin aksine ancak ve sadece) Allah’ın fazlından isteyerek dolaşacaklarını ve bir kısmının ise (gerektiğinde ) Allah’ın yolunda savaşacaklarını biliyor. Artık O’ndan (Kur’ân’dan) size kolay geleni okuyun, (İslam’i yaşantının ihyasında) salâtı (müminler arasındaki yardımlaşmayı) ikame edin, zekâtı verin ve (Ahirette, Hz Âdem nezdinde Allah’a karşı verdiğiniz sadakat sözü ve yeminlerinizi yerine getirerek) Allah’ı razı etmek için şimdiden yeryüzünde amellerinizle güzel bir şekilde Allah’a borcunuzu ödeyin! Ve Sizler nefsiniz için yeryüzünde hayır olarak ne takdim ederseniz, onu Allah’ın indinde daha hayırlı ve daha büyük bir ecir olarak (cennet mükafatı olarak) bulacaksınız. Ve (aracılık kurumundan af şefaat ve medet dilenen müşriklerin aksine) Siz Allah’a istiğfar edin (Allah’a tövbe edip Allah’tan mağfiret dileyin)! Muhakkak ki ancak Allah; Gafur’dur. ( kulların günahlarını örtüp bağışlayan yegane otoritedir) ve Rahîm’dir. (Sadece müminleri himaye ve hidayet edendir)