Bismillâhirrahmânirrahîm
23/MU’MİNÛN-1: Kad eflehal mu’minun(mu’minune).
Mü’minler felâha ermiştir.
23/MU’MİNÛN-2: Ellezîne hum fî salâtihim hâşiûn(hâşiûne).
Onlar, namazlarında huşû duyanlardır.
23/MU’MİNÛN-3: Vellezîne hum anil lagvi mu’ridûn(mu’ridûne).
Ve onlar, boş şeylerden (batıldan/emaniyeden) yüz çevirenlerdir.
23/MU’MİNÛN-4: Vellezîne hum liz zekâti fâilûn(fâilûne).
Ve onlar, zekâtı verenlerdir.
23/MU’MİNÛN-5: Vellezîne hum li furûcihim hâfizûn(hâfizûne).
Ve onlar, iffetlerini koruyanlardır.
23/MU’MİNÛN-6: İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum fe innehum gayru melûmîn(melûmîne).
Zevcelerine veya ellerinin altında sahip oldukları hariç. (evli oldukları eşleri ve evli oldukları cariyeleriyle ilişki kurmaları durumunda) O taktirde muhakkak ki onlar, levmedilmiş (kınanmış) değildirler.
23/MU’MİNÛN-7: Fe menibtegâ verâe zâlike fe ulâike humul âdûn(âdûne).
Artık kim bunun ötesinde bir şey isterse o taktirde onlar, haddi aşanlardır.
23/MU’MİNÛN-8: Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûn(râûne).
Ve onlar, * emanetlerine ve ahdlerine (Allah’a ve hükümlerine sadık kalacaklarına dair Allah’a karşı verdikleri yemine) riayet edenlerdir.
Aziz Allah’ın hükümlerine takva ile icabet edip yetimler, sefihler, kimsesizler, yoksunlar, veya islama hicret edenler köleler cariyeler vb bakımı ve gözetimi sorumluluğunu Allah’ın bir emaneti olarak üzerine alan kişilere Kuran’da “rahim sahipleri” denir ve “rahim sahibi müminler” {bkz; Enfal suresi 75 : Ahzab suresi 6} ayetinde Allah tarafından gerçek müminler olarak şereflendirilmektedir. Kan bağı veya akrabalık bağı veya diğer müminlere olan yakınlıklarına nisbetle “Rahim sahibi müminler hem Allah’a hem de birbirlerinin en yakınıdır”. buyurulmaktadır. Muminun 8,9,10,11. ayetlerinde, Allah’a karşı verdikleri yemine sadık kalıp emanetlerinin üzerindeki sorumluluklarını gözeten Rahim sahibi müminler cennet müjdesi ile zikredilmektedir.
23/MU’MİNÛN-9: Vellezîne hum alâ salavâtihim yuhâfızûn(yuhâfızûne).
Ve işte onlar, (İslam’i yaşantının ihyasında) salâvâtlarını (yardımlaşmayı) muhafaza edenlerdir.
23/MU’MİNÛN-10: Ulâike humul vârisûn(vârisûne).
İşte onlar, (İslam’a) varis olanlardır.
23/MU’MİNÛN-11: Ellezîne yerisûnel firdevs(firdevse), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onlar ki, firdevs cennetinin varisi olacaklardır. Onlar, orada ebedî kalacaklardır.
23/MU’MİNÛN-12: Ve lekad halaknal insâne min sulâletin min tîn(tînin).
Ve andolsun ki Biz, insanı balçığın özünden yarattık.
(insanın ilk yaratılışı ahirettedir ve balçığın özü olarak da zikredilen hiç yıpranmayan ahiret bedenimizin, muhtevası hamein mesnun salsalinden oluşmaktadır.{bkz: Hicr suresi 26 Hicr 33 Rahman suresi 14 Hacc suresi 5-6-7}
23/MU’MİNÛN-13: Summe cealnâhu nutfeten fî karârin mekîn(mekînin).
Sonra onu, (sınamak üzere yeryüzünde) mekin bir yerde (madde mekanı olan yeryüzünde) bir nutfe ( özsıvı) kıldık.
23/MU’MİNÛN-14: Summe halaknen nutfete alakaten fe halaknel alakate mudgaten fe halaknel mudgate ızâmen fe kesevnel izâme lahmen summe enşe’nâhu halkan âhar(âhara), fe tebârekallâhu ahsenul hâlikîn(hâlikîne).
Sonra da nutfeden (rahim duvarına bağlı aşılanmış yumurta) bir alaka yarattık. Sonra alakadan bir çiğnem et (görünümünde) bir mudga (anne rahminde çocuğun ilk gelişim mudga safhası) yarattık. Bundan sonra mudgadan kemikleri yarattık. Daha sonra kemiklere et giydirdik. Daha sonra da onu, tekrar başka bir yaratışa (dönecek halde, ömür süreli) inşa ettik. İşte böyle Allah, Mübarek’tir, En Güzel Yaratıcı’dır.
23/MU’MİNÛN-15: Summe innekum ba’de zâlike le meyyitûn(meyyitûne).
Sonra muhakkak ki siz, (yeryüzünde sınandıktan sonra) mutlaka meyid olacaksınız (öleceksiniz).
23/MU’MİNÛN-16: Summe innekum yevmel kıyâmeti tub’asûn(tub’asûne).
Muhakkak ki siz, kıyâmet günü ahirette (yaşlanamayan hamein mesnun bedende) tekrar diriltileceksiniz.
23/MU’MİNÛN-17: Ve lekad halaknâ fevkakum seb’a tarâika ve mâ kunnâ anil halkı gâfilîn(gâfilîne).
Ve andolsun ki Biz, sizin üzerinizde (semada) 7 katman yarattık ve Biz bunları yaratmaktan gâfil değiliz.
23/MU’MİNÛN-18: Ve enzelnâ mines semâi mâen bi kaderin fe eskennâhu fîl ardı ve innâ alâ zehâbin bihî le kâdirûn(kâdirûne).
Ve Biz, (yarattığımız) o semadan takdir edilmiş miktarda su indirdik. Böylece onu(nla) yeryüzünde (göller, nehirler, denizler) oluşturduk. Ve muhakkak ki Biz, onu elbette gidermeye de kaadiriz.
23/MU’MİNÛN-19: Fe enşe’nâ lekum bihî cennâtin min nahîlin ve a’nâb(a’nâbin), lekum fîhâ fevâkihu kesîretun ve minhâ te’kulûn(te’kulûne).
Böylece onunla, sizin için hurma ve üzüm bahçeleri inşa ettik (oluşturduk). Orada sizin için onların pekçok meyveleri vardır ve onlardan yersiniz.
23/MU’MİNÛN-20: Ve şecereten tahrucu min tûri seynâe tenbutu bid duhni ve sıbgın lil âkilîn(âkilîne).
Ve Turi Sina’da yetişen bir ağaç vardır ki, yağ çıkarır. Ve (o), yiyenler için bir katıktır.
23/MU’MİNÛN-21: Ve inne lekum fil en’âmi le ibreh(ibreten), nuskîkum mimmâ fî butûnihâ ve lekum fîhâ menâfiu kesîretun ve minhâ te’kulûn(te’kulûne).
Ve muhakkak ki hayvanlarda, sizin için ibret vardır. Onların karınlarındaki şeylerden (süt bal vs) size içiririz. Ve onda, sizin için çok menfaatler (faydalar) vardır ve ondan yersiniz.
23/MU’MİNÛN-22: Ve aleyhâ ve alel fulki tuhmelûn(tuhmelûne).
Ve onların (hayvanların) üzerinde ve gemilerin üzerinde taşınırsınız.
23/MU’MİNÛN-23: Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’ budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), e fe lâ tettekûn(tettekûne).
Ve andolsun ki Nuh (A.S)’ı kendi kavmine gönderdik. O zaman (onlara): “Ey kavmim! Allah’a kul olun. Sizin için O’ndan başka İlâh yoktur. Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a aracısız iman ve teslim olmayacak mısınız)?” dedi.
23/MU’MİNÛN-24: Fe kâlel meleullezîne keferû min kavmihî mâ hâzâ illâ beşerun mıslukum yurîdu en yetefaddale aleykum, ve lev şâallâhu le enzele melâikeh(melâiketen), mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelîn(evvelîne).
Onun kavminden kâfir olanların ileri gelenleri (mutrafiler): “Bu, sizin gibi beşerden (insandan) başka bir şey değil. Size üstün gelmek (hükmetmek) istiyor. Ve eğer Allah dileseydi mutlaka melekler indirirdi. Atalarımızdan bunun hakkında bir şey işitmedik.” dediler.
Mutrafiler/Kendilerine refah verilen kavmin ileri gelenleri; Tüm çok tanrılı inançlarda ve çok tanrılı inançlardan devşirilmiş Arap veya Hristiyanlık veya Musevilik gibi aracı vekaleti ile Allah’tan başka hükümler koymaya, af ve mağfiret etmeye, kendilerini yetkilendiren şirk inançlarının tümünde, (günümüzde mevcut olan İncil ve Tevratta da) “ahiret hayatı inancı” yoktur. Dolayısıyla ahiret inancı taşımayan tüm inançlarda “bir insan dünyada ne kadar çok mal mülk evlat sahibi ise, Tanrı’nın da onları o nisbette sevdiğine ve mal mülk ile ödüllendirdiğine iman ederlerdi/hala ediyorlar. Oysa İslamda dünya yaşantısı ve dünya nimetleri tanrı sevgisine mukayese edilecek bir yer değildir. Bilakis maddenin aldatıcı bir meta sayıldığı kısa süre kalınan sadece bir sınav süreci hayatıdır. Müşrikler arasında; Mal mülk ve evlat çokluğu ilahlarının bir mükafatı olarak kabul gördüğü için; Müşrik halk da malı ve evladı çok olan kişileri tanrının sevgili kulu olarak görüp o kişilere kavmin/şehrin mutrafileri (refah içinde yaşayan elit tabaka) olarak olağanüstü itibar ederlerdi. {Bkz; Sebe suresi 34~39} ayetlerinde açıklandığı üzere; Bu yüzden tüm Müşrik inançlarda zengin varlıklı kişiler daima sözü dinlenip itibar ve itaat edilmesi gereken {bkz; Kalem suresi 14} “tanrının sevgili kul saydığı” “üstün sınıf” olarak kabul görüyordu. Tekasür suresi 1~3 ayetlerinde de vurgulandığı gibi, müşrikler bu çarpık inançla mezarlardaki ölülerini bile sayıp tanrı sevgisine nisbet ederek halk arasında kibirleniyorlardı. Hadid suresi 20~24. Ayetlerinde çokluk yarışıyla kibirlenen müşriklerin bu kibirlenmeleri Allah’ın sevgisine nisbet edilecek bir şey değildir bilakis yeryüzü sınavında bir fitne metasıdır. Bu durum müminleri asla yanıltmasın buyurulmaktadır. Kehf suresi 32~46 ayetleri arasında iki adam üzerinden örnekler verilerek, tanrı sevgisinin madde/meta ile asla mukayese edilmemesi gerektiği ve mal mülk evlat çokluğunu imtiyazlı bir üstünlük olarak görüp kibirlenen kişilerin akibeti, çarpıcı bir kıssa üzerinde açıklanmıştır.. Ve {bkz Kasas suresi 78~82} ayetleri arasında; Yeryüzünün gelmiş geçmiş en zengin insanlarından sayılan; Karun, kendisine verilen servetin, kendi tanrıları tarafından çok sevildiği için bir ödül olarak verildiğini iddia ediyordu. Ve Aziz Allah Karun kıssasından ve Karun’un akibetinden müminlerin bir ders çıkarması gerektiğini Kasas suresi 78~82 âyetleriyle buyurmaktadır. Karun gibi, kendi ilahlarının sevgisine nisbet ederek mallarının çokluğu ile övünüp Allah’ın İnfak emrine riayet etmeyen ve Kalem suresi 17~33. ayetleri arasında kıssa edilen iki müşrik adamın akibeti de, Karun’un acı ve hazin akibetinin bir benzeridir. Muminun suresi 24~25 ayetleri arasında mutrafilerin İslam’a karşı muhalefeti zikredildiği gibi, Araf suresi 60 Nuh suresi 21. ve Hud suresi 27. Ve Şuara suresi 111. ayetlerinde ; Mal ve evlat çokluğunu ilahlarının kendilerine bir armağanı olarak görüp Allah’ın Resul’ü olarak Hz Nuh (A.S) ve İslam’a karşı kibirlenen ve halkı ruhbanlar yardımıyla düzmece ilahların/tanrıların otoritesi üzerinden sömüren “kavmin mutrafilerinin/elit müşriklerin” ve onlara tabi olanların akibetinin de, “helak edilen diğer müşrik kavimlerde olduğu gibi” hüsranla biteceğinin altı çizilmektedir. Atalarından devraldıkları göktanrı şirk sömürü düzenini sürdüren ve: { Bkz : Zuhruf suresi 23} Geçmişte yaşamış tüm müşrik kavimlerde olduğu gibi, göktanrı inançlarının “malı evladı çok olan zenginlere verdiği üstünlüğü ve imtiyazı, bir sömürü fitnesi olarak kullanan ve halkı sömüren “Mekkeli elit hakim zümre {Bkz; Zuhruf suresi 31) şehrin mutrafileri de” sömürü düzenlerini sürdürebilmek adına Hz Muhammed (S.A.V) nebiye aynı Nuh (A.S)’a yapıldığı gibi {bkz Muminun suresi 70 ,bkz; Hicr suresi 6 Kalem suresi 6, 51 Duhan suresi 14} iftiralarla muhalefet ediyorlardı. Aşağıda devam eden Muminun suresi 55,56. âyetlerinde de refah içinde yaşayan ve halkı sömürmek için “varlıklarını ve zenginliklerini “tanrının sevgisine nisbet eden mutrafiler ” ağır bir dille eleştirilerek Muminun suresi 64 ayetiyle de vurgulandığı gibi cehennemde ağır cezalara/azaba mahkum bırakılacakları hüküm edilmiştir. Ayrıca; müşrik inanç sömürü düzeninin tarih boyu her dönem elebaşılığını yapmış olan ve, ülkelerini/kavimlerini tanrı otoritesi üzerinden vergiler koyarak sömüren elit hakim zümrenin/o ülkenin mutrafilerinin, “öncelikli uyarıldığı” {bkz: İsra suresi 16} ayetiyle vurgulanmıştır. Vakıa suresi 45. ayetinde ve Saffat suresi 27~38 ayetleri arasında, hem insanları aldatan mutrafilerin hem de mutrafilere aldanıp onlara tabi olanların sürekli cehennem azabında mahkum tutulacağı açıklanmaktadır.
23/MU’MİNÛN-25: İn huve illâ raculun bihî cinnetun fe terabbasû bihî hattâ hîn(hînin).
O ancak cinnet getirmiş bir adamdır. O halde, onu belli bir süre bekleyin (gözetim altında tutun dediler)!
23/MU’MİNÛN-26: Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûn(kezzebûni).
(Nuh A.S): “Rabbim, beni (İslam’ı) yalanladıkları için bana yardım et.” Diye Rabbi’ne yakardı.
23/MU’MİNÛN-27: Fe evhaynâ ileyhi enısnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ fe izâ câe emrunâ ve fâret tennûru fesluk fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlu minhum, ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrakûn(mugrakûne).
Böylece ona, öğretimizle gözümüzün önünde bir gemi yapmasını vahyettik. Ve emrimiz gelip tennur kaynadığı zaman (yeryüzü aniden aşırı ısındırılıp buzulların erimesiyle sular birdenbire yükseldiği zaman) hemen ona (gemiye) (ev hayvanlarınızdan) her çiftten ikişer tane al ve haklarında boğulma hükmü verilmiş olanlar hariç gemiye ehlini de bindir. Ve o zulmedenler (küfür İmanında direnmeleri yüzünden boğulma hükmü verilenler) hakkında bize (af edilmeleri için) hitap etme. Muhakkak ki onlar, boğulmalarına hükmedilmiş olanlardır. Dedik.
23/MU’MİNÛN-28: Fe izesteveyte ente ve men meake alel fulki fe kulil hamdu lillâhillezî neccânâ minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).
Böylece sen ve seninle beraber olan kimseler, gemiye bindiğiniz zaman: “Zalim kavimden bizi kurtaran Allah’a hamdolsun.” deyin.
23/MU’MİNÛN-29: Ve kul rabbi enzilnî munzelen mubâreken ve ente hayrul munzilîn(munzilîne).
Ve de ki: “Rabbim, (diğer Resul’lerin gibi ) beni de yeryüzünde mübarek kıldıklarının arasına indir. Ve çünkü Sen, indirenlerin en hayırlısısın.”
Mübarek= mubārak مبارك Allah tarafından kutsanma demektir. {Bkz;Neml suresi 8 Kasas suresi 30} Mübarek kılınanlar Allah tarafından kutsanıp bir gaye uğrunda o gayede vahiy alma veya farklı mucizevi yardımlar tahsis edilen Resul’ler/mürselinlerdir. Melekler de Allah’a hizmet ettikleri için kendi görevlerine uygun hız/boyut değiştirme vahiy bildirme vb mucizevi özellikler tahsis edilerek Allah tarafından mübarek kılınmıştır.
23/MU’MİNÛN-30: İnne fî zâlike le âyâtin ve in kunnâ le mubtelîn(mubtelîne).
Elbette düşünenler için bunda âyetler (ibretler) vardır. Ve muhakkak ki Biz, (yeryüzünde tüm kulları) imtihan edenleriz.
23/MU’MİNÛN-31: Summe enşe’nâ min ba’dihim karnen âharîn(âharîne).
Sonra da onların (helak edilen Nuh kavminin) arkasından (imtihan etmek üzere) yeni bir nesil yarattık.
23/MU’MİNÛN-32: Fe erselnâ fîhim resûlen minhum eni’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), e fe lâ tettekûn(tettekûne).
Böylece Biz, onlara da, onların kendi halkının arasından bir kişiyi (seni kıldığımız gibi) resûl kıldık ki; (Aracıların sahte ilahlarını terkedip) sadece Allah’a kul olsunlar, diye. Sizin O’ndan başka İlâhınız yoktur. Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız ?
23/MU’MİNÛN-33: Ve kâlel meleu min kavmihillezîne keferû ve kezzebû bi likâil âhıreti ve etrafnâhum fîl hayâtid dunyâ mâ hâzâ illâ beşerun mislukum ye’kulu mimmâ te’kulûne minhu yeşrebu mimmâ teşrabûn(teşrabûne).
Ve onun kavminden, ahirete mülâki olmayı (Ahiret hayatına döndürülmeyi ) yalanlayan, dünya hayatında “kendilerine refah verdiğimiz (O mutrafi) kafirlerin ileri gelenlerinden kimseler”: (sömürdükleri halka) “Bu, adam sizin gibi beşerden (ölümlü bir insandan) başka bir şey değil. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, sizin içtiğiniz şeylerden içiyor.” dediler.
23/MU’MİNÛN-34: Ve lein eta’tum beşeren mislekum innekum izen le hâsirûn(hâsirûne).
Ve eğer siz, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz muhakkak ki asıl o zaman mutlaka hüsrana düşenler olursunuz. (dediler)
23/MU’MİNÛN-35: E yaıdukum ennekum izâ mittum ve kuntum turâben ve izâmen ennekum muhracûn(muhracûne).
(İslam’ın Resul’ü olduğunu iddia eden) Bu adam; Öldüğünüzde, toprakta ufalamış kemik haline gelip çürüdükten sonra sizin, (ahirete) tahric edileceğinizi mi (çıkarılacağınızı mı) size vaadediyor?
23/MU’MİNÛN-36: Heyhâte heyhâte limâ tûadûn(tûadûne).
Yazık, size ve vaadedilen bu boş şeye. (dediler)
23/MU’MİNÛN-37: İn hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ nahnu bi meb’ûsîn(meb’ûsîne).
Oysa ki (bizim yaşadığımız hayat tek bir hayattır), sadece dünya hayatıdır. Burada yaşarız ve ölürüz. Ve Biz, tekrar ahirete beas edilecek (yeniden ahirette diriltilecek) değiliz. (dediler)
23/MU’MİNÛN-38: İn huve illâ raculunifterâ alâllâhi keziben ve mâ nahnu lehu bi mu’minîn(mu’minîne).
O (İslam’ın Resûl’ü olduğunu iddia eden), ancak Allah’a yalanla iftira eden bir adamdır ki; biz, asla O’na inanacak değiliz. dediler.
İslam’ın hükümlerini içinde eksiksiz barındıran yegane kitap olan Kuran dışında hiçbir kitap ve inançta ahiret hayatı ve ahiret hayatında kulların Allah tarafından ceza ve ödül mukabili sorgulanacaklarına dair bir inanç yoktur. İslam’da kulun üzerindeki tek yetkili Hakim Allah iken; Diğer inançlarda Af mağfiret hidayet gibi Aziz Allah’ın tüm uluhiyet vasıfları ve yetkileri aracılardadır. Bir şehir ya da kavimde mutrafilerin refahı için Allah’ın otoritesi üzerinden hükümler uydurup halkın ekinlerinden ve hayvanlarından vergiler toplayan aracı müşrik din adamları tarih boyunca her dönem kendilerini Allah’ın yetkilisi olarak gösterip dünya nimetleri üzerinden insanları sömürmüşlerdir. Halkı sömürerek ihya olan mutrafi müşrikler; Bu yüzden tarih boyu gönderilmiş olan tüm mürselinlere karşı ölesiye muhalefet etmişlerdir.
23/MU’MİNÛN-39: Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûn(kezzebûni).
(Resûl): “Rabbim, beni yalanlamaları sebebiyle bana yardım et.” dedi.
23/MU’MİNÛN-40: Kâle ammâ kalîlin le yusbihunne nâdimîn(nâdimîne).
(Allah Teala ): “Az (kısa zamanda) onlar mutlaka nadim (pişman) olacaklar.” dedi.
23/MU’MİNÛN-41: Fe ehazethumus sayhatu bil hakkı fe cealnâhum gusâen, fe bu’den lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).
Böylece hak ile (hakettikleri) bir sayha onları aldı (yakaladı). Onları gusa kıldık (zerreler haline getirdik). Artık zalim kavim, (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun. Dedik.
23/MU’MİNÛN-42: Summe enşe’nâ min ba’dihim kurûnen âharîn(âharîne).
Sonra onların arkasından başka nesiller yarattık.
23/MU’MİNÛN-43: Mâ tesbiku min ummetin ecelehâ ve mâ yeste’hırûn(yeste’hırûne).
(Hiç)bir ümmet, ecelini (Allah’ın belirlediği sınanma ömür süresini) erkene alamaz ve tehir edemez.
23/MU’MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, (Allah’ın otoritesi üzerinden halkın aldatılıp sömürülmesine karşı durdukları için) aracılar her defasında onları yalanladılar. Biz de onları (inkar edip küfürde direnenleri) birbiri arkasından helâk ettik. Ve onları (sonraki gelen nesillere) ibret için efsane kıldık ki böylece; Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun. (dedik)
23/MU’MİNÛN-45: Summe erselnâ mûsâ ve ehâhu hârûne bi âyâtinâ ve sultânin mubîn(mubînin).
Sonra Hz. Musa’yı ve kardeşi Hz. Harun’u, âyetlerimizle ve apaçık sultanla ( yetkiyle) gönderdik.
23/MU’MİNÛN-46: İlâ fir’avne ve meleihî festekberû ve kânû kavmen âlîn(âlîne).
(Hz. Musa’yı ve Hz. Harun’u), firavun ve onun ileri gelenlerine (gönderdik). Fakat onlar da, kibirlendiler (büyüklendiler). Ve âlîn (mağrur, zorba) bir kavim oldular.
23/MU’MİNÛN-47: Fe kâlû e nu’minu li beşereyni mislinâ ve kavmuhumâ lenâ âbidûn(âbidûne).
Sonra dediler ki: “Bizim gibi (ölümlü) olan iki beşere (Hz. Musa ve Hz. Harun’a), îmân mı edelim? Ve onların ikisinin (Musa ve Harun A.S’ın) kavmi, (İsrailoğulları) bizim elimizde kul (köle) olmasına rağmen.”
23/MU’MİNÛN-48: Fe kezzebûhumâ fe kânû minel muhlekîn(muhlekîne).
Böylece ikisini de/İslam’ı yalanladılar. Ve onlar da helâk edilenlerden oldular.
23/MU’MİNÛN-49: Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe leallehum yehtedûn(yehtedûne).
Ve andolsun, Hz. Musa’ya kitap verdik ki böylece onlar, hidayete ersinler. Diye.
23/MU’MİNÛN-50: Ve cealnebne meryeme ve ummehû âyeten ve âveynâhumâ ilâ rabvetin zâti karârin ve maîn(maînin).
Ve Hz. Meryem oğlunu (Hz. İsa’yı) ve onun annesini âyet (mucizeyle ibret) kıldık. Ve akan suyu olan ve barınmaya müsait yüksek bir tepeye, ikisini yerleştirdik.
23/MU’MİNÛN-51: Yâ eyyuher rusulu kulû minet tayyibâti va’melû sâlihâ(sâlihan), innî bimâ ta’melûne alîm(alîmun).
(Allah Teala Mürselinlere) Ey resûller! Tayyib (Allah’ın helâl kıldığı ni’metlerden) yeyiniz/yediriniz. Ve (Allah’ı razı etmek için hükmüyle ) Salih amel yapınız/yaptırınız. Muhakkak ki Ben, yaptığınız şeyleri en iyi gören ve bilenim. Demişti.
23/MU’MİNÛN-52: Ve inne hâzihî ummetukum ummeten vâhıdeten ve ene rabbukum fettekûn(fettekûni).
Ve muhakkak ki bu sizin ümmetiniz, (ahirette yaratılmış ve sonra yeryüzüne sınanmak amacıyla gönderilmiş) olan aynı tek bir ümmettir. Ve Ben de, sizin Rabbinizim. Öyleyse sadece Bana karşı takva sahibi olun. (demişti)
23/MU’MİNÛN-53: Fe tekattaû emrehum beynehum zuburâ(zuburan), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
Fakat onlar, dînin emirlerini kendi aralarında kısımlara ayırarak ayırarak böldüler. Grupların hepsi, kendilerindeki müşrik atalarından kalma batıl dinleri ile (yeryüzü mülkümüzde) ferahlanırlar.
23/MU’MİNÛN-54: Fe zerhum fî gamratihim hattâ hîn(hînin).
Artık onları, kendi dalâletleri içinde belli bir süreye kadar terket.
23/MU’MİNÛN-55: E yahsebûne ennemâ numidduhum bihî min mâlin ve benîn(benîne).
Mal ve oğullar verdik diye (o mutrafiler) onları desteklediğimizi mi sanıyorlar?
23/MU’MİNÛN-56: Nusâriu lehum fîl hayrât(hayrâti) bel lâ yeş’urûn(yeş’urûne).
Sürekli onların (mutrafilerin) iyiliği için koşturup kendilerine bolca mal ve evlat verdiğimizi mi sanıyorlar? Hayır, onlar (Bkz; Muminun suresi 60~63 verilen mal ve evlatlar üzerinden İnfak üzerinde imtihan edildiklerinin bir türlü) farkına varmıyorlar!
23/MU’MİNÛN-57: İnnellezîne hum min haşyeti rabbihim muşfikûn(muşfikûne).
Muhakkak müminler ki; Rab’lerinin haşyetinden korkanlardır.
23/MU’MİNÛN-58: Vellezîne hum bi âyâti rabbihim yu’minûn(yu’minûne).
Ve onlar, Rab’lerinin âyetlerine îmân ederler.
23/MU’MİNÛN-59: Vellezîne hum bi rabbihim lâ yuşrikûn(yuşrikûne).
Ve onlar, Rab’lerine şirk koşmazlar.
23/MU’MİNÛN-60: Vellezîne yu’tûne mâ âtev ve kulûbuhum veciletun ennehum ilâ rabbihim râciûn(râciûne).
Ve onlar (İslami hayatın ihyası için) takva içinde (İnfak/zekat/sadaka olarak) vereceklerini verirler. Onlar, Rab’lerine geri döneceklerine iman edenler (Allaha ve ahiret hayatındaki sorguya iman edenler) olduğundan onların daima kalpleri titrer.
23/MU’MİNÛN-61: Ulâike yusâriûne fîl hayrâti ve hum lehâ sâbikûn(sâbikûne).
İşte onlar bu yüzden hayırlarda yarışırlar. Ve onlar, hayırlarda öne geçenlerdir.
23/MU’MİNÛN-62: Ve lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve ledeynâ kitâbun yantıku bil hakkı ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).
Ve (hiç) kimseyi gücünün (maddi yeterliliğinin) dışında mükellef tutmayız. (veremedikleri için onları sorumlu tutmayız.) Çünkü; Nezdimizde, hakkı söyleyen (hakikatın gizli olmadığı ve tüm amellerin kayıt altında tutulduğu) bir kitap vardır. Ve onlar (ahirette) asla zulmedilmezler.
23/MU’MİNÛN-63: Bel kulûbuhum fî gamratin min hâzâ ve lehum a’mâlun min dûni zâlike hum lehâ âmilûn(âmilûne).
Hayır, onların kalpleri bu hakikatten (yargılanmaya tabi olacakları ahiret hakikatından) gaflet içindedir. Ve onlar bu yüzden başka işlerle (batıl şirk küfür imanı ile) uğraşmaktadırlar.
23/MU’MİNÛN-64: Hattâ izâ ehaznâ mutrafîhim bil âzâbi izâ hum yec’erûn(yec’erûne).
Onların refahta olan mutrafilerini azapla (ahirete) aldığımız zaman, onlar (işte o zaman), yalvarıp bağırarak yardım isterler.
23/MU’MİNÛN-65: Lâ tec’erûl yevme innekum minnâ lâ tunsarûn(tunsarûne).
O gün yalvarıp bağırarak yardım istemeyin. Çünkü Muhakkak ki Bizim tarafımızdan, orada artık size yardım edilmez.
23/MU’MİNÛN-66: Kad kânet âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum alâ a’kâbikum tenkisûn(tenkisûne).
( Oysa yeryüzünde) Âyetlerimiz size tilâvet edilmişti. O zaman siz, topuklarınız üzerinde geri dönüp kaçmıştınız. Denir.
Hükümlerine sadakat dairesinde sınamak gayesiyle yeryüzüne gönderdiği insanoğlu için; Hüküm ve Hikmet sahibi Hakim Allah, her dönem Resul’leri vasıtasıyla sınanma hükümlerini ihtiva eden buyruklarını iletmiştir. Ve {Bkz: Beyyine suresi 3} Her dönem gönderdiği hükümler aynı olduğu için, “hükümlerin tekrarı” manasıyla Kuran’ın ana ismi zikr’dir. Kuran’ın ve Hz Musa’ya gönderilen Tevrat’ın ve Hz İsa’ya gönderilen İncil’in ve diğer Resul’lere gönderilen tüm kitapların ortak ismi, aynı hükümleri barındırdığı için “hükümlerin tekrarı” manasıyla zikr’dir. Zikr tek tanrılı “İslam dininin hüküm kitabının ortak ismi” iken; Kuran Tevrat veya İncil gibi isimler {Bkz: Rad suresi 38} Zikr’in dönemsel adlarıdır. Geçmişte gönderilen kitaplar muktesimler tarafından tahrif edilip değiştirildiği için bu nedenle Aziz Allah SÂD suresi 1. ayetinde Kur’an’dan “Zikr kitabının sahibi” yani “İslam hükümlerini içinde eksiksiz barındıran yegane kitap” olduğunu vurgulamıştır.
Zikri tilavet etmek; Geçmişte müşriklerin tali olarak bozup tahrif etmiş oldukları Zikr hükümlerini hem yaptıkları tahrifatı göstererek hem de hükmün aslını işaret ederek layıkı hakikat içinde okumak demektir. Kuran’da Zikr farklı konular içeriğinde Tilavet edilir. Örneğin saffat suresinde ahirete iman hususunda kitap tilavet edilirken. Nisa suresinde ise Kadınlar yetimler engelliler köleler cariyeler vb ve sosyal yaşantı üzerine tilavet edilir. Örneğin;/ Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “Allah, kadınların haklarını daha önceki indirdiği kitaplarda farz kılmış olduğu halde, onlara vermediğiniz hakları ve zulüm ile zorla nikâhlamak istediğiniz aciz yetim kız çocukları hakkında ve yetimlere adaletle davranmanız hususunda şimdi size Kitab’ında tilavet edilmekte olan âyetleriyle fetva veriyor. Ve hayır olarak ne yaparsanız, o taktirde muhakkak ki Allah, onu en iyi bilendir. Nisa suresi 127
23/MU’MİNÛN-67: Mustekbirîne bihî sâmiran tehcurûn(tehcurûne).
(Siz), ona (Allah’ın âyetlerine) kibirlenenlerdiniz. Gece toplanarak (âyetler hakkında) saçma sapan konuşuyordunuz.
23/MU’MİNÛN-68: E fe lem yeddebberûl kavle em câehum mâ lem ye’ti âbâehumul evvelîn(evvelîne).
Onlar hâlâ sözü (Zikri/Kuran’ı) düşünmediler mi ? Yoksa onlara, atalarına daha önce gelmemiş olan ve şimdi ortaya birdenbire çıkmış olan yeni bir kitap mı geldi?
23/MU’MİNÛN-69: Em lem ya’rifû resûlehum fe hum lehu munkirûn(munkirûne).
Eğer onlar, Resûllerini (Allah’ın elçisi olarak) tanımıyorlar ise; O zaman Bu durumda onlar, onu (İslam’ı) inkâr edenlerdir.
23/MU’MİNÛN-70: Em yekûlûne bihî cinneh(cinnetun), bel câehum bil hakkı ve ekseruhum lil hakkı kârihûn(kârihûne).
Yoksa (geçmişte diğer Resul’lere iftira edildiği gibi) onda (Hz Muhammed S.A.V) bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Hayır (o Resul), onlara hak ile geldi. Ve onların çoğu hakkı (mutlak gerçeği) kerih (değersiz) görenlerdir.
23/MU’MİNÛN-71: Ve levittebeal hakku ehvâehum le fesedetis semâvâtu vel ardu ve men fî hinn(hinne), bel eteynâhum bi zikrihim fe hum an zikrihim mu’ridûn(mu’ridûne).
Ve Hakk, (Allah) onların hevalarına tâbî olsaydı (İnfak zekat sadaka gibi yoksunların ve ihtiyaç sahiplerinin gözetilmediği ve sadece mutrafileri/elit hakim zümreyi ihya eden şirk sömürü hükümleri indirilmiş olsaydı) semalar, yeryüzü ve onların içinde olanlar mutlaka hepsi fesada uğrardı. Hayır, Biz onlara “zikirlerini” getirdik. Fakat onlar, daima “zikirlerinden” yüz çevirenlerdir.
23/MU’MİNÛN-72: Em tes’eluhum harcen fe haracu rabbike hayrun ve huve hayrur râzikîn(râzikîne).
Yoksa onlardan harc (harc=Allah adına aracıların halktan topladığı vergi/haraç) mi istiyorsun? Oysa Rabbinin onlara vereceği daha hayırlıdır. Ve O, rızıklandıranların en hayırlısıdır.
Allah’ın ismini anmak” deyimi;Hayvanları ve bitkileri insanların faydalanması adına yaratan Malik-el Mülk Allah, yaratıcı payı olarak nimetlerden bir pay ayrılmasını ve o payı Allah hakkı olarak fakirlere ve yoksullara dağıtılmasını ayetiyle şart koşar. {bkz; Enam suresi 141} Kuran’da, mahsüller veya kesimlik hayvanlar gibi nimetlerin üzerinde Allah’ın isminin anılması veya Allah’ın isminin zikredilmesi deyimleri, yaratıcının bu nimetleri bahşettiği için şükürle anılmasını ve kenz etmeden Allah payının/hakkının yoksunlara dağıtılması hususunu ifade eder. Bkz: Maide suresi 97 Enam 136~141 Örneğin bir diğer ayetinde ise şöyle ifade edilir; Müşrikler O’nun (Allah’ın) yaratıp, çoğalttığı ekinlerden ve hayvanlardan Allah için pay ayırdılar. Ve böylece kendi zanlarınca: “Bu Allah için ve bu da ortaklarımız için.” dediler. (Halkı böyle kandırdılar) Fakat (nedense) ortakları için (aracı ilahlar için) ayırdıkları pay Allah’a ulaşmaz ama Allah için olan; o, pay da onların ortakçı ilahlarına ulaşır. Hükmettikleri şey ne kötü. Enam suresi136 Yahudi din adamları bugünkü Tevratta mevcuttur Ondalık tabir edilen ve Halktan; Allah payı ve Aracı payı adı altında, Hayvan cinsinden “Tanrıya kurban sunusu” ismiyle harç (vergiler) alıyorlardı. Aynı şekilde Arap müşrikler de Put sahipleri eliyle bu sömürü harc düzenini Kabe’de kurmuştu. Hayvanlarından pay vermedikleri takdirde; Tanrının salgın hastalık,tarlalarına felaketler, hastalıklar ve çeşitli afetler gerireceğini telkin ederek insanları aldatıyorlardı.. Oysa iki pay da şirk sömürü düzenini kurgulamış olan şehrin mutrafilerine/elit ileri gelenlerine ve onların suç ve çıkar payandası olan ruhban aracılara gidiyordu. {bkz:Enam 137: O dönemin müşrikleri, kendi düzenlerine karşı çıkan kişilere “kendi ırkından öz evlatları dahi olsa” katli vaciptir diye ölüm fetvası verdiler . Hacc 28. Ayetinde kesilen hayvanların aracılar tarafından iç edilmemesi için, kulların kendi gözleriyle duruma şahit olup tüm nimetlerin yoksunların menfaatına dağıtıldığını görmeleri ve takip etmeleri gerektiği buyurulmaktadır. Zariyat suresi 57. 58. ayetlerinde de halkı aracı ilahlar üzerinden aldatıp sömüren aç gözlü şirk aracılık müessesesinin fitnelerine karşılık; Tüm Rızkı kullarına bağışlayan Malik-el Mülk Allah’ın kullarından tekrar o rızkı zaten geri istemeyeceği vurgulanarak uyarılar yapılmaktadır. Mü’minun suresi 72. ayetinde de aynı husus tekrarlanmaktadır.
23/MU’MİNÛN-73: Ve inneke le ted’ûhum ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Ve muhakkak ki; sen, mutlaka onları Sıratı Mustakîm’e davet ediyorsun.
23/MU’MİNÛN-74: Ve innellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti anis sırâtı le nâkibûn(nâkibûne).
Ve muhakkak ki o ahirete inanmayanlar, mutlaka yoldan (Sıratı Mustakîm’den) sapanlar (dalâlette olanlar)dır.
23/MU’MİNÛN-75: Ve lev rahımnâhum ve keşefnâ mâ bihim min durrin le leccû fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).
Ve eğer onlara rahmet (merhamet) edip, onlara zarar veren şeyi (İslam’ı/Allah’ın hükümlerini) giderseydik, mutlaka şaşkın bir halde yeryüzünde azgınlıklarında devam ederlerdi.
23/MU’MİNÛN-76: Ve lekad ehaznâhum bil azâbi fe mestekânû li rabbihim ve mâ yetedarreûn(yetedarreûne).
Ve andolsun ki geçmişte onları, (müşrikleri) azaba aldık (geçici azaba tuttuk). Fakat onlar, buna rağmen direnip Rab’lerine boyun eğmediler ve yalvarıp dua etmediler.
23/MU’MİNÛN-77: Hattâ izâ fetahnâ aleyhim bâben zâ azâbin şedîdin izâ hum fîhi mublisûn(mublisûne).
Nihayet onların üzerine şiddetli azap kapısını açınca, artık ancak o zaman onlar ümitsizlik içinde oldular.
23/MU’MİNÛN-78: Ve huvellezî enşee lekumus sem’a vel ebsâra vel ef’ideh(ef’idete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Ve (tüm Zikr’i/Kuran’ı/Allah’ın sınanma hükümlerini idrak edebilmeniz adına) sizin için işitme hassası, görme hassası ve fuad (idrak) hassası inşa eden O’dur. Oysa siz Ne kadar az şükrediyorsunuz.
23/MU’MİNÛN-79: Ve huvellezî zereekum fîl ardı ve ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne).
Ve sizi, arzda (yeryüzünde) yaratıp çoğaltan, yayan O’dur. Ve nihayetinde tekrar O’na haşrolunacaksınız ( Allah’ın yargı makamına döndürüleceksiniz).
23/MU’MİNÛN-80: Ve huvellezî yuhyî ve yumîtu ve lehuhtilâful leyli ven nehâr(nehâri), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).
Ve hayat veren ve öldüren, O’dur. Ve gece ve gündüzün ihtilâfı (karşılıklı dönüşümü), O’na aittir (O’nun hükmüdür). Hâlâ akıl etmez misiniz?
23/MU’MİNÛN-81: Bel kâlû misle mâ kâlel evvelûn(evvelûne).
Hayır, onlar, evvelkilerin (önceki dönem yaşayıp helak edilen müşriklerin) söylediklerinin aynısını söylediler.
23/MU’MİNÛN-82: Kâlû e izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le meb’ûsûn(meb’ûsûne).
“Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı? Gerçekten, mutlaka biz beas mı edileceğiz (yeniden mi diriltileceğiz)?” dediler.
23/MU’MİNÛN-83: Lekad vuıdnâ nahnu ve âbâunâ hâzâ min kablu in hâzâ illâ esâtîrul evvelîn(evvelîne).
Andolsun ki bu, bize vaadedildi ve daha önce de babalarımıza. Bu ancak evvelkilerin efsaneleridir. dediler.
23/MU’MİNÛN-84: Kul li menil ardu ve men fîhâ in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).
De ki: “Arzın (yeryüzünün) ve onun içindekilerin kimin olduğunu eğer biliyorsanız (söyleyin).”
23/MU’MİNÛN-85: Seyekûlûne lillâh(lillâhi), kul e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
“Allah’ındır.” diyecekler. De ki: “ O halde Hâlâ tezekkür etmeyecek misiniz ?” (Zikr/Kuran ile size ulaştırılan hakk gerçeklere siz hala iman ve itibar etmeyecek misiniz?)
23/MU’MİNÛN-86: Kul men rabbus semâvâtis seb’ı ve rabbul arşil azîm(azîmi).
De ki: “Yedi kat göklerin Rabbi ve arşil azîmin ( büyük arşın ahiretin ) Rabbi kimdir?”
23/MU’MİNÛN-87: Seyekûlûne lillâh(lillâhi), kul e fe lâ tettekûn(tettekûne).
“Allah’ındır.” diyecekler. De ki: “Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız?”
23/MU’MİNÛN-88: Kul men bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve huve yucîru ve lâ yucâru aleyhi in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).
De ki: “Şâyet biliyorsanız (söyleyin) herşeyin mülkü (yönetimi, idaresi) elinde olan ve koruyan ve Kendisi korunmaya ihtiyacı olmayan kimdir?”
23/MU’MİNÛN-89: Seyekûlûne lillâh(lillâhi), kul fe ennâ tusharûn(tusharûne).
“Allah’tır.” diyecekler. De ki: “Öyleyse nasıl aldatılıyorsunuz?
23/MU’MİNÛN-90: Bel eteynâhum bil hakkı ve innehum le kâzibûn(kâzibûne).
Hayır, onlara hakkı getirdik. Ve muhakkak ki onlar, gerçekten (İslam’ı) tekzip edenlerdir.
23/MU’MİNÛN-91: Mettehazallâhu min veledin ve mâ kâne meahu min ilâhin izen le zehebe kullu ilâhin bimâ halaka ve le alâ ba’duhum alâ ba’d(ba’dın), subhânallâhi ammâ yasıfûn(yasıfûne).
Allah çocuk edinmemiştir. Ve O’nunla beraber yetki verdiği başka bir ilah hiç olmamıştır. Öyle olsaydı bütün ilâhlar mutlaka (otoritesiyle kendi) yarattığını giderirdi. Ve (öyle olsaydı) mutlaka onların (o ilahların) bir kısmı bir kısmına üstün olurdu. Allah, onların vasıflandırdıkları şeylerden münezzehtir.
Hıristiyanlar İsa için Allah’ın oğlu diyerek İsa üzerinden ve vefatından sonra Kilise ruhbanlık kurumunda “aziz” olarak andıkları papazlar üzerinden : Yahudiler yahve ismini verdikleri ve siyonda bir dağın üzerindeki bir konutta ikamet eden sözde yaratıcıları yahvenin oğlu olan Kralları üzerinden: Arap müşrikler ise Lat Menat ve Uzza isimli Allah’ın yetki verdiği öz kızlarının yetki verdiği put sahipleri üzerinden, insanlara harc emirleri veriyordu. Bkz;. Mâide suresi 18 Necm 23 Nahl 55-60)
23/MU’MİNÛN-92: Âlimil gaybi veş şehâdeti fe teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).
(Allah), gaybı da (görünmeyeni) ve görüneni de yegane bilendir. Ve onların şirk koştukları şeylerden çok yücedir.
23/MU’MİNÛN-93: Kul rabbi immâ turiyennî mâ yûadûn(yûadûne).
De ki: “Rabbim, eğer vaadolunan şeyi (hidayeti/cenneti) bana gösterecek isen.”
23/MU’MİNÛN-94: Rabbi fe lâ tec’alnî fil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).
Rabbim, öyleyse beni zalimler kavmi içinde bırakma.
23/MU’MİNÛN-95: Ve innâ alâ en nuriyeke mâ neıduhum le kâdirûn(kâdirûne).
Ve O halde muhakkak ki Biz, onlara vaadettiğimiz şeyi (ahiret hayatını) sana göstermeye elbette kaadir olanlarız.
23/MU’MİNÛN-96: İdfa’ billetî hiye ahsenus seyyieh(seyyiete), nahnu a’lemu bi mâ yasıfûn(yasıfûne).
Seni nasıl vasıflandırdıklarını biliyoruz ancak Sen yine de; Seyyiati (batılı/emaniyeyi), en güzel olanla (Kuran ve mizanı ile) yok et.
23/MU’MİNÛN-97: Ve kul rabbi eûzu bike min hemezâtiş şeyâtîn(şeyâtîni).
Ve “Şeytanların kışkırtmalarından (vesveselerinden) sana sığınırım.” de.
23/MU’MİNÛN-98: Ve eûzu bike rabbi en yahdurûn(yahdurûni).
Ve Rabbim, (şeytanların) benim yanımda bulunmalarından sana sığınırım. de.
23/MU’MİNÛN-99: Hattâ izâ câe ehadehumul mevtu kâle rabbirciûn(rabbirciûni).
Onların birine ölüm geldiği zaman: “Rabbim, beni dünyaya tekrar geri döndür.” diye pişmanlıkla yalvaracak.
23/MU’MİNÛN-100: Leallî a’melu sâlihan fîmâ terektu kellâ, innehâ kelimetun huve kâiluhâ, ve min verâihim berzahun ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne).
“Böylece (geri gönderdiğin taktirde) terkettiğim salih amelleri (seni razı edecek amelleri ) işlerim.” Hayır, muhakkak ki onun (ahirette) verdiği bu sözler, artık sadece (boş) bir kelimedir. Ve beas edilecekleri güne kadar onların (şimdi inkar edenlerin) arkasında berzah (şimdiden ahireti görmelerine bir engel) vardır.
23/MU’MİNÛN-101: Fe izâ nufiha fis sûri fe lâ ensâbe beynehum yevme izin ve lâ yetesâelûn(yetesâelûne).
İzin günü sur’a üfürüldüğü zaman, artık onların aralarında da artık bir neseb (soy bağı) yoktur. Ve kimseye ( soyuna sopuna hatırına bakmadan cezaları verilir) sormazlar.
23/MU’MİNÛN-102: Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).
O zaman kimin mizanı (Allah’ı razı etmek için işlediği sevaplar) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir.
23/MU’MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.
23/MU’MİNÛN-104: Telfehu vucûhehumun nâru ve hum fîhâ kâlihûn(kâlihûne).
Onların şimdi (ayetlerimize karşı) ekşittileri yüzlerini orada ateş yalar.
23/MU’MİNÛN-105: E lem tekun âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum bihâ tukezzibûn(tukezzibûne).
Âyetlerimiz size okunurken; onları tekzip edenler (yalanlayanlar), siz değil miydiniz? denir.
23/MU’MİNÛN-106: Kâlû rabbenâ galebet aleynâ şıkvetunâ ve kunnâ kavmen dâllîn(dâllîne).
Derler ki: “Ey Rabbimiz! Şâkîliğimiz (azgınlığımız yeryüzünde), bize gâlip geldi ve biz, dalâlette olan bir kavim idik.”
23/MU’MİNÛN-107: Rabbenâ ahricnâ minhâ fe in udnâ fe innâ zâlimûn(zâlimûne).
Rabbimiz, bizi buradan (cehennemden) çıkar. Eğer bundan sonra (sana ve hükümlerine sırtımızı) dönersek; o zaman biz, mutlaka zalimler oluruz. (Diyerek yalvarırlar)
23/MU’MİNÛN-108: Kâlahseû fîhâ ve lâ tukellimûn(tukellimûni).
Onlara Denir ki: “Orada (cehennemde) kalın ve artık (iş işten geçtiği için şimdi bir şey) söylemeyin!”
23/MU’MİNÛN-109: İnnehu kâne ferîkun min ibâdî yekûlûne rabbenâ âmennâ fagfir lenâ verhamnâ ve ente hayrur râhımîn(râhımîne).
Muhakkak ki kullarından bir grup da ahirette şöyle der: “Rabbimiz, biz artık “âmenû olduk” (Allah’a ve hükümlerine burada ahirette aracısız iman ve teslim olduk). Artık bize mağfiret et ve bize rahmet et. Ve Sen, Rahîm olanların en hayırlısısın.” derler.
23/MU’MİNÛN-110: Fettehaztumûhum sıhriyyen hattâ ensevkum zikrî ve kuntum minhum tadhakûn(tadhakûne).
(Onlara) Oysa yeryüzünde siz onları (Resul’leri/Zikri) alay konusu edinmiştiniz. Öyle ki (bu kibriniz ), size zikrimizi unutturdu. Ve siz, yeryüzünde onlara gülüyordunuz. Denir.
23/MU’MİNÛN-111: İnnî cezeytuhumul yevme bimâ saberû ennehum humul fâizûn(fâizûne).
(Allah Teala) Muhakkak ki Ben, amenü olanlar (yeryüzünde) sadakat içinde sabrettikleri için ve böylece kurtuluşa erenler olduğundan, bugün onlara mükâfatlarını verdim. Der.
23/MU’MİNÛN-112: Kâle kem lebistum fil ardı adede sinîn(sinîne).
Ve Denir ki: “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?”
23/MU’MİNÛN-113: Kâlû lebisnâ yevmen ev ba’da yevmin fes’elil âddîn(âddîne).
“Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. O zaman, sayanlara (meleklere gerçek zamanı) sorun” derler.
23/MU’MİNÛN-114: Kâle in lebistum illâ kalîlen lev ennekum kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).
(Melekler) Der ki: “*Ancak az bir zaman kaldınız”. Siz keşke bunu (yeryüzündeyken) bilmiş olsaydınız.”
Tüm çok tanrılı inançlarda olduğu gibi, Ahiret alemini reddeden hem Arap hem Yahudi ve Hristiyan müşriklerin inancına göre (İncil ve Tevratta);İnsanlar öldükten sonra tepsi gibi düz tahayyül ettikleri bir dünyada toprağın altında bulunan ölüler diyarına gönderilirler ve suçlu bulunanlar ise (yani aracılara istedikleri vergiyi ödemeyenler) toprağın altında bulunduğu iddia edilen kükürt havuzlarında yakılırlardı ve günümüzde de sanki İslam’a ait bir inançmış gibi dillendirildiği üzere insanlar toprağın altında asırlarca “kabir azabına” maruz bırakılırlardı. Oysa Kuran’da kabir azabı yoktur. Bu müşrik korkutmacası için Rum suresi 55. Ayetinde Ve o saatin gelip kıyâmetin koptuğu gün, müşrik mücrimler bir saatten fazla (mezarda) kalmadıklarına yemin ederler. İşte ahirete böyle döndürülüyorlardı (kabirlerde bir saat gibi çok kısa bir müddet kabirde kaldıklarını sanıyorlardı. vurgusuyla kullar “kabir azabı” fitnesine karşı uyarılmıştır. Muminun suresi 112~114 ayetleri arasında, aşağıda işaret ettiğimiz konuyla ilgili tezekkür ayetlerinde uyarıldığı gibi “toprağın altında az bir zaman kaldınız” vurgusuyla kullar tekrar “kabir azabı” müşrik fitnesine karşı uyarılmaktadır. {Kabir azabı fitnesi ile ilgili diğer tezekkür ayetleri için bkz; İsra suresi 52 Taha suresi 104 Yunus suresi 45 Rum suresi 55 Ahkaf suresi 35}
23/MU’MİNÛN-115: E fe hasibtum ennemâ halaknâkum abesen ve ennekum ileynâ lâ turceûn(turceûne).
Öyleyse Bizim, sizi dünyada abes olarak (boşuboşuna amaçsız) yarattığımızı ve Bize tekrar ahirete geri döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz?
23/MU’MİNÛN-116: Fe teâlallâhul melikul hakk(hakku), lâ ilâhe illâ hû(huve), rabbul arşil kerîm(kerîmi).
İşte Hakk olan O Melik Allah, çok yüce’dir. O’ndan başka İlâh yoktur. (O), kerim arş’ın (sonsuz ahiret mekanının) Rabbidir.
23/MU’MİNÛN-117: Ve men yed’u maallâhi ilâhen âhare lâ burhâne lehu bihî fe innemâ hısâbuhu inde rabbih(rabbihi), innehu lâ yuflihul kâfirûn(kâfirûne).
Ve kim, bir burhanı (delili) olmamasına rağmen,(aracılara inanarak körükörüne), Allah ile beraber başka bir ilâha taparsa, artık onun hesabı sadece Rabbinin katındadır. (Allah gereken cezayı layıkıyla verecektir) Çünkü Muhakkak ki kâfirler, felâha (kurtuluşa) eremezler.
23/MU’MİNÛN-118: Ve kul rabbigfir verham ve ente hayrur râhımîn(râhımîne).
Ve de ki: “Rabbim, mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir) ve rahmet et. Ve Sen, Rahîm olanların en hayırlısısın.