Bismillâhirrahmânirrahîm
54/KAMER-1: İkterebetis sâatu ven şakkal kamer(kameru).
Kıyamet Saati yaklaştığında kamer (ay) yarılacak.
Hem Arap müşriklerde hem Ehli kitap anılan Yahudi ve Hristiyan müşriklerde (Tevrat ve İncilde) ahiret hayatı ve iki Alem inancı yoktur. Kuran’da Ankebut suresi 64 de “gerçek hayat” olarak zikredilen ahiret hayatı, cennet ve cehennem inancı hiç bir kitapta yoktur. Müşrikler öldükten sonra toprağın altında, “ölüler diyarı” olarak isimlendirdikleri bir yeraltı bölümüne gideceklerine inanırlardı ve ancak; Aracılara iman ve biat etmekle tekrardan dünyada diriltilecekleri aracılar tarafından telkin edilerek halk kandırılıyordu ve tekrar diriltilmelin ya da kabir azabından kurtulmanın diyeti olarak talep ettikleri çeşitli vergilerle halk sömürülüyordu. Sadece İslam inancında bulunan gayb zikredilen cennet ve cehennemin bulunduğu “ikinci alem” inancına “gayb’e” yani “ahirete iman etmek” bu önemle tevhidin temel direğidir. Kıyametin kopmasıyla dünyanın yok olacağına ve Kulların yeryüzü amelleri karşılığında “ahirette Allah tarafından yargılanarak” cennete veya cehennem ile mukabele göreceklerine iman etmek”, Allah adına af eden ve Allah adına hükümler uyduran Allah adına insanları dünyada tekrar dirilten aracıların sömürü düzenlerini ortadan tamamen kaldırdığı için çok önemli bir husustur. Kamer suresinde, kıyamete inanmayan müşriklere “ilk önce ayın yarılacağı” vurgusuyla kıyametin mutlaka gerçekleşeceği açıklanıyor. Ve aşağıda Kamer suresi ayetlerinde, geçmiş dönemlerde yaşamış olan ve kıyamete ve ahirete inanmayan mutrafi müşriklere bir çok mucize gelmesine rağmen, mutrafilerin, atalar kültü çok tanrılı batıl şirk sömürü inançlarına tabi oldukları vurgulanıyor. Halkı durmadan Allah’ın otoritesi üzerinden sömüren müşrik Aracıların talan düzenini yok ettiği için, tarihte çeşitli mucizeler gösterilmesine rağmen İslam dini her dönem mutrafiler yüzünden reddedilmiştir. Hem kamer suresinde hem de Kamer suresinden sonra inen SÂD suresinde; Hem geçmişte yaşamış olan hem de Kuran dönemi İslama muhalefet eden müşriklerin İslam’a ve ahirete neden ve niçin karşı çıktıkları detaylandırılmıştır.
Müşrik mutrafiler ve mutrafilik inançları; Tüm çok tanrılı inançlarda ve çok tanrılı inançlardan devşirilmiş Arap veya Hristiyanlık veya Musevilik gibi aracı vekaleti ile Allah’tan başka hükümler koymaya, af ve mağfiret etmeye, kendilerini yetkilendiren şirk inançlarının tümünde, (günümüzde mevcut olan İncil ve Tevratta da) “ahiret hayatı inancı” yoktur. Dolayısıyla ahiret inancı taşımayan tüm inançlarda “bir insan dünyada ne kadar çok mal mülk evlat sahibi ise, Tanrı’nın da onları o nisbette sevdiğine ve mal mülk ile ödüllendirdiğine iman ediyorlardı/hala ediyorlar. Oysa İslamda dünya yaşantısı ve dünya nimetleri tanrı sevgisine mukayese edilecek bir yer değildir. Bilakis maddenin aldatıcı bir meta sayıldığı kısa süre kalınan sadece bir sınav süreci hayatıdır. Müşrikler arasında; Mal mülk ve evlat çokluğu ilahlarının bir mükafatı olarak kabul gördüğü için; Müşrik halk da malı ve evladı çok olan kişileri tanrının sevgili kulu olarak görüp o kişilere o ülkenin/şehrin mutrafileri olarak olağanüstü itibar ederlerdi. {Bkz; Sebe suresi 34~39} ayetlerinde açıklandığı üzere; Bu yüzden tüm Müşrik inançlarda zengin varlıklı kişiler daima sözü dinlenip itibar ve itaat edilmesi gereken {bkz; Sebe suresi 37, Kalem suresi 14} “tanrının sevgili kul saydığı” “üstün sınıf” olarak kabul görüyordu. Tekasür suresi 1~3 ayetlerinde de vurgulandığı gibi, müşrikler bu çarpık inançla mezarlardaki ölülerini bile sayıp tanrı sevgisine nisbet ederek halk arasında kibirleniyorlardı. Hadid suresi 20~24. Ayetlerinde çokluk yarışıyla kibirlenen müşriklerin bu kibirlenmeleri Allah’ın sevgisine nisbet edilecek bir şey değildir bilakis yeryüzü sınavında bir fitne metasıdır. Bu durum müminleri asla yanıltmasın buyurulmaktadır. Kehf suresi 32~46 ayetleri arasında iki adam üzerinden örnekler verilerek, tanrı sevgisinin madde/meta ile asla mukayese edilmemesi gerektiği ve mal mülk evlat çokluğunu imtiyazlı bir üstünlük olarak görüp kibirlenen kişilerin akibeti, çarpıcı bir kıssa üzerinde açıklanmaktadır. Ve {bkz Kasas suresi 78~82} ayetleri arasında; Yeryüzünün gelmiş geçmiş en zengin insanlarından sayılan; Karun, kendisine verilen servetin, kendi tanrıları tarafından çok sevildiği için bir ödül olarak kendisine verildiğini iddia ediyordu. Aziz Allah Karun kıssasından ve Karun’un hazin akibetinden müminlerin mutlaka bir ders çıkarması gerektiğini Kasas suresi 78~82 âyetleri arasında öğütlemektedir. Karun gibi, kendi ilahlarının sevgisine nisbet ederek mallarının çokluğu ile övünüp Allah’ın İnfak emrine riayet etmeyen ve Kalem suresi 17~33. ayetleri arasında kıssa edilen iki müşrik adamın akibeti de, Karun’un acı ve hazin akibetinin bir benzeridir. Araf suresi 60 Nuh suresi 21. ve Hud suresi 27. Ve Şuara suresi 111. ayetlerinde de vurgulandığı gibi; Mal ve evlat çokluğunu ilahlarının kendilerine bir armağanı olarak görüp Allah’ın Resul’ü olarak Hz Nuh (A.S) ve İslam’a karşı kibirlenen ve halkı ruhbanlar yardımıyla düzmece ilahların/tanrıların otoritesi üzerinden sömüren “kavmin mutrafilerinin/elit müşriklerin” ve onlara tabi olanların akibetinin de, “helak edilen diğer müşrik kavimlerde olduğu gibi” hüsranla biteceğinin altı çizilmektedir. Nuh (A.S)’dan sonraki dönemde yaşamış olan {bkz; Araf suresi 66} “Ad” kavminin ileri gelenleri/kavmin mutrafileri de varlıklarını tanrı sevgisine nisbet ederek şirk hükümleriyle halkı Allah’ın otoritesi üzerinden sömürürlerken; onların ardından Semud kavmi için gönderilmiş olan Salih (A.S)’ın tüm ikazlarına rağmen, kavmi sömüren {bkz; Araf suresi 75} elit hakim müşrik mutrafilerin, İslam’a karşı ölesiye direnciyle karşılaşmıştır. Onların ardınca gönderilmiş olan {bkz; Araf suresi 88. 90.} Lut ve Medyen kavmi de, müşrik elit zümre/mutrafiler tarafından sömürülmüşler ve hak din İslam’a dönmeleri için, Allah’ın Resul’leri olarak kendilerine nezir/uyarıcı olarak gönderilmiş olan Hz Lut (A.S) Ve Şuayb (A.S)’ a karşı helak edilinceye kadar ölümüne direnmişlerdir. Erken Mısır döneminde Firavunlar kendilerini güneş tanrısının yeryüzündeki sureti olarak gösterirlerdi. Geç Mısır döneminde ise firavunlar kendilerini {bkz: Kasas suresi 38.} ayetinde de vurgulandığı üzere güneş tanrısının oğulları olarak niteleyip {bkz ; Araf suresi 103 ve 127 ve Yunus suresi 88 } ülkenin” ileri gelenleri/mutrafileri olan elit hakim zümre ile birlikte” nemalandıkları bir fitne üzerinde halkı sömürmüşlerdir. Yunus suresi 78. ayetinde vurgulandığı üzere; Malının ve mülkünün çokluğunu tanrı sevgisine nisbet eden Firavun; {bkz: Zuhruf suresi 53,54} Aynı mantıkla; Hz Musa Resul olsaydı onun da tanrısı ona, “benim ellerimdeki gibi bilezikler ve mülk olarak böyle geniş topraklar verirdi” diyerek sömürdüğü halkının önünde Hz Musa’yı küçük düşürmeye çalışmıştır. ve Kuran indiği dönemde; Atalarından devraldıkları göktanrı şirk sömürü düzenini sürdüren ve: { Bkz; Zuhruf suresi 23 Sebe suresi 34,35 } Geçmişte yaşamış tüm müşrik kavimlerde olduğu gibi, “göktanrı inançlarının” “malı evladı çok olan zenginlere verdiği imtiyazı, halkın üzerinde bir sömürü fitnesi olarak kullanmayı sürdüren “Mekkeli elit hakim zümre {Bkz; Zuhruf suresi 31) karyenin mutrafileri de” sömürü düzenlerini devam ettirebilmek adına {bkz; Zuhruf suresi 57,58} ayetlerinde vurgulandığı üzere Hz Muhammed (S.A.V) nebiyi aynı Firavun’un yaptığı gibi “mal mülk” üzerinden küçümseyerek İslam’a muhalefet ediyorlardı. Bu nedenle müşrik inanç sömürü düzeninin tarih boyu her dönem elebaşılığını yapmış olan ve, ülkelerini/kavimlerini tanrı otoritesi üzerinden vergiler koyarak sömüren elit hakim zümrenin/ülkenin mutrafilerinin, “öncelikli uyarıldığı” {bkz: İsra suresi 16} ayetiyle vurgulanmıştır. Vakıa suresi 45. ayetinde ve Saffat suresi 27~38 ayetleri arasında, hem insanları aldatan mutrafilerin hem de mutrafilere aldanıp onlara tabi olanların sürekli cehennem azabında mahkum tutulacağı açıklanmaktadır. Atalarından devraldıkları göktanrı şirk sömürü düzenini sürdüren ve geçmişte yaşamış tüm müşrik kavimlerde olduğu gibi, göktanrı inançlarının “malı evladı çok olan zenginlere verdiği imtiyazı, halkın üzerinde bir sömürü fitnesi olarak kullanan “Mekkeli elit hakim zümre {Bkz; Zuhruf suresi 31) karyenin mutrafileri de” sömürü düzenlerini sürdürebilmek adına, ülkenin şirk (talan/sömürü) düzenini idame ettirmek adına oluşturdukları {bkz:Alak suresi 17} “yönetim meclisi” birlikteliğinde, çeşitli tuzak ve iftiralarla topyekün Hz Muhammed (S.A.V) nebiye muhalefet ediyorlardı
54/KAMER-2: Ve in yerev âyeten yu’ridû ve yekûlû sihrun mustemirr(mustemirrun).
Ve onlar, bir mucize görseler bile, (mutrafiler) “bu bir sihirdir.” diye tekrar ederler..
Geçmişte aracılık müessesenin kurguladuğı çok tanrılı batıl şirk inançlarını yaşayan ve yaşatan toplumlar elit hakim zümre ve ruhbanlık müesssesini çıkarlayan inançları ölesiye savunmuşlar ve mucizeler gösterilmiş olsa dahi, bunlar sihir diyerek reddetmişlerdir. Hz İsa mucizeler ile geldiğinde bile İsrailoğulları bu sihirdir diyerek reddetmişlerdi.{bkz:Maide süresi 110) Hz Musa çeşitli mucizelerle gelmesine rağmen kendisini Allah’ın oğlu olarak yeryüzünün yetkili ilahı gören Firavun’un sihirbazları bile mucizeler karşısında imana gelirken {bkz; Taha suresi 70) Firavun varlığını ve saltanatını tamamen bu şirk sömürü düzenine borçlu olduğu için gösterilen 9 mucize karşısında bile {bkz;İsra 101} bunlar sadece sihirdir demişti.
54/KAMER-3: Ve kezzebû vettebeû ehvâehum ve kullu emrin mustekırr(mustekırrun).
Ve yalanladılar ve de kendi hevalarına tâbî oldular. Ve artık bütün işler (akibetleri) artık kararlaştırılmıştır.
54/KAMER-4: Ve lekad câehum minel enbâi mâ fihî muzdecer(muzdecerun).
Ve andolsun ki onlara, (batıla yönelmiş müşrik kavimlere) caydırıcı akibet uyarıları geldi.
54/KAMER-5: Hikmetun bâligatun fe mâ tugnin nuzur(nuzuru).
Bu hikmetli uyarılara rağmen uyarılarılarımızın onlara bir faydası olmadı.
54/KAMER-6: Fe tevelle anhum, yevme yed’ud dâi ilâ şey’in nukur(nukurin).
Artık onlardan yüz çevir. O gün davetçi, (sura ile onları) korkunç dehşetli bir şeye çağıracak.
54/KAMER-7: Huşşe’an ebsâruhum yahrucûne minel ecdâsi keennehum cerâdun munteşir(munteşirun).
Kabirlerden, gözleri dehşete düşmüş olarak çıkarlar. Sanki onlar, etrafa yayılan çekirgeler gibidir.
54/KAMER-8: Muhtıîne iled dâi, yekûlul kâfirûne hâzâ yevmun asir(asirun).
Davetçiye doğru koşan kâfirler: “Bu, çok zor bir gün.” diyecekler.
54/KAMER-9: Kezzebet kablehum kavmu nûhın fe kezzebu abdenâ ve kâlû mecnûnun vezducir(vezducire).
Onlardan önce Nuh’un kavmi de böyle (mutrafiler tarafından) yalanladı. ({bkz; Hicr suresi 6 Kalem suresi 6, 51 Duhan suresi 14 Sana şimdi iftira ettikleri gibi) “Ona da, mecnundur.” diyerek kulumuz Hz Nuh’u da (iftiralarla) yalanladılar. Ve O’na cefa edilince ( böylece o tebliğden Allah tarafından) men edildi.
54/KAMER-10: Fe deâ rabbehû ennî maglûbun fentasır.
Sonunda, (Bkz; Hud suresi 36 Hz Nuh’a artık kavminin iman etmeyeceği boşuna üstelememesi gerekliliği vahiy ile ona bildirilince ) O Rabbine dua etti: “Muhakkak ki ben, artık mağlûp olanım. Öyleyse intikam al.” diye nida etti.
54/KAMER-11: Fe fetahnâ ebvâbes semâi bi mâin munhemir(munhemirin).
Bunun üzerine, semanın kapılarından gürül gürül akan suyu açtık.
54/KAMER-12: Ve feccernel arda uyûnen feltekalmâu alâ emrin kad kudir(kudire).
Ve yeryüzünü pınarlar halinde fışkırttık. Böylece sular, taktir edilmiş olan emir üzerine birleşti.
54/KAMER-13: Ve hamelnâhu alâ zâti elvâhın ve dusur(dusurin).
Ve onu, perçinlenmiş levhalardan oluşan (gemi) üzerinde taşıdık.
54/KAMER-14: Tecrî bi a’yuninâ, cezâen li men kâne kufir(kufire).
(Gemi) gözlerimizin önünde yüzerek akıp gidiyordu, inkâr edilmiş olana (Hz. Nuh’a) bir mükâfat olarak.
54/KAMER-15: Ve lekad tereknâhâ âyeten fe hel min muddekir(muddekirin).
Ve andolsun ki Biz, onu (o gemiyi) bir âyet (ibret) olarak bıraktık. Buna rağmen *tezekkür eden var mı?
54/KAMER-16: Fe keyfe kâne azâbî ve nuzur(nuzuri).
Öyleyse inzarımızın (uyarılarımızın) akibeti olarak azabımız nasıl oldu?
54/KAMER-17: Ve lekad yessernel kur’âne lîz zikri fe hel min muddekir(muddekirin).
Ve andolsun ki Biz, Kur’ân’ı, zikir için kolaylaştırdık. Buna rağmen *tezekkür eden var mı?
Hükümlerine sadakat dairesinde sınamak gayesiyle yeryüzüne gönderdiği insanoğlu için; Hüküm ve Hikmet sahibi Hakim Allah, her dönem Resul’leri vasıtasıyla sınanma hükümlerini ihtiva eden buyruklarını iletmiştir. Her dönem gönderdiği hükümler {bkz; Beyyine suresi 3} aynı olduğu için, “hükümlerin tekrarı” manasıyla Kuran’ın ana ismi zikr’dir. Kuran’ın ve Hz Musa’ya gönderilen Tevrat’ın ve Hz İsa’ya gönderilen İncil’in ve diğer Resul’lere gönderilen tüm kitapların ortak ismi, aynı hükümleri barındırdığı için “hükümlerin tekrarı” manasıyla zikr’dir. Zikir tek tanrılı “İslam dininin hüküm kitabının ortak ismi” iken; Kuran Tevrat veya İncil gibi isimler Zikr’in {bkz: Rad suresi 38} dönemsel niteleyici adlarıdır. Geçmişte gönderilen kitaplar muktesimler tarafından tahrif edildiği için bu nedenle Aziz Allah SÂD suresi 1. ayetinde Kur’an’dan “Zikr kitabının sahibi” yani “içinde İslam hükümlerini eksiksiz barındıran yegane kitap” olduğunu vurgulamıştır .
Tezekkür; İslam’ın tevhid emreden ve aracı kabul etmeyen Zikr kitabına itibar edip Zikr/Kuran bilgileriyle te-zikir edenler/yani tezekkür edenler demektir. Örneğin “sadaka verin” diyen bir ayetini okurken sadakanın “yoksunlara verilmesini açıklayan” bir diğer ayetiyle zihninde bağdaştırıp her ayetini Allah’ın açıklama getirdiği bir diğer ayetiyle zihninde ekleyerek kavrayanlar ve böylelikle insanları Allah’ın otoritesi üzerinden aldatıp sömüren aracılara ihtiyaç duymadan her dönemde Zikr kitabıyla Allah’a aracısız yönelenler demektir. {bkz;Sad 29 Bakara suresi 106 ,İbrahim 52, Zumer 18 Mümin 54} Ulul’elbab; Zikr ile tezekkür etmekle aracıların yalan yanlış eksik bilgilerine ihtiyaç hissetmeden, Allah’a aracısız yönelen kullarına ise Ulul’elbab denir. Ulul’elbab; “her dönem” {bkz; Zumer suresi 18 Rad suresi 10} tebliğ edileni saklamadan muktesim müşrikler gibi { bkz; hicr suresi 90} değiştirmeden dini açıklayıp yaşayıp yaşatanlar demektir. Ayrıca; Ulul’elbab kişilerin detaylı özellikleri için bkz; Rad suresi 19~25 Muktesim, bölen, parçalayan, taksim eden demektir. Muktesimler, müşrik/batıl sömürü inançlarını halka empoze etmek için; Hz Musa’ya verilmiş mucizeler gibi önceki Zikr kitaplarında da mevcut olan benzeş/müteşabih ayetlerin bir kısmını almakla hak dine benzer gösterip, akabinde İslamın muhkem hükmü sayılan “sadakaların yoksunlara verilmesi” gibi olmazsa olmaz hükümleri, “sadakaların ruhbanlığa, aracılara ve kırallığa aktarılması” gibi batıl şirk/sömürü hükümlerine dönüştürerek insanları Allah’ın otoritesi üzerinden aldatıp sömüren elit müşrikler ve onların çıkar payandası olan din adamlarıdır. Nitekim Ali İmran 50. ayetinde aynı senaryonun muktesim müşrikler tarafından Hz İsa döneminde de yapıldığı belirtilmekte ve Hz İsa’nın batıl ayetleri nesh etmek istediği halde büyük bir dirençle karşılaştığı açıklanmaktadır. Kuran’da muktesimler, Hicr suresinde detaylı açıklanmış ve 90. ayetinde çoğul haliyle muktesimler olarak kullanılmıştır. Bu nedenle Aziz Allah İslam Zikr hükümlerinin, değişmez korunmuş “ana kitap” olarak da anılan Levh-i Mahfuz’da {Büruc 21,21} saklı olduğunu ve geçmişte tarih boyu {bkz; Bakara suresi 100,101} Allah’ın indirdiği kitabı/Zikri Tahrif edip yerine Tevrat’a ve İncile kısım kısım yerleştirdikleri şirk ve sömürü sistemini ihtiva eden bölümleri/kısımları/ayetleri, bu nedenle Kuran ayetleriyle kaldırıp nesh ettiğini Bakara suresi 106. ayetiyle bildirmiştir. Ve Kamer suresi ayetlerinde muktesimlerin müteşabih ayetler üzerinden tahrif ederek bozmuş oldukları “Zikr kitabını (Allah’ın emir ve yasaklarını) Kuran ile kolaylaştırdık” buyurulmaktadır. Zikri Tilavet etmek; Geçmişte müşriklerin tali olarak bozup tahrif etmiş oldukları Zikr hükümlerini hem yaptıkları tahrifatı göstererek hem de hükmün aslını işaret ederek layıkı hakikat içinde okumak demektir. Kuran’da Zikr farklı konular içeriğinde Tilavet edilir. Örneğin saffat suresinde ahirete iman hususunda kitap tilavet edilirken. Nisa suresinde ise Kadınlar yetimler engelliler köleler cariyeler vb ve sosyal yaşantı üzerine tilavet edilir. Örneğin;/ Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “Allah, kadınların haklarını daha önceki indirdiği kitaplarda farz kılmış olduğu halde, onlara vermediğiniz hakları ve zulüm ile zorla nikâhlamak istediğiniz aciz yetim kız çocukları hakkında ve yetimlere adaletle davranmanız hususunda şimdi size Kitab’ında tilavet edilmekte olan âyetleriyle fetva veriyor. Ve hayır olarak ne yaparsanız, o taktirde muhakkak ki Allah, onu en iyi bilendir. Nisa suresi 127
54/KAMER-18: Kezzebet âdun fe keyfe kâne azâbî ve nuzur(nuzuri).
Ad (kavmi) de yalanladı. Öyleyse inzarımızın (uyarılarımız) akibeti olarak azabımız nasıl oldu?
54/KAMER-19: İnnâ erselnâ aleyhim rîhan sarsaren fî yevmi nahsin mustemirr(mustemirrin).
Muhakkak ki Biz, Onların üzerine günler boyu {7 gece, 8 gün bkz:hakka suresi,7} devam eden ve kulaklarını patlatan bir kasırga ile felaketlerini indirdik.
54/KAMER-20: Tenziun nâse ke ennehum a’câzu nahlin munkair(munkairin).
(Öyle bir rüzgâr ki) insanları, sanki kökünden koparılmış hurma kütükleri gibi (havaya fırlatıp) atıyordu.
54/KAMER-21: Fe keyfe kâne azâbî ve nuzur(nuzuri).
Öyleyse inzarımızın (uyarılarımız) akibeti olarak azabımız nasıl oldu?
54/KAMER-22: Ve lekad yessernel kur’âne lîz zikri fe hel min muddekir(muddekirin).
Ve andolsun ki Biz, Kur’ân’ı zikir için kolaylaştırdık. Buna rağmen tezekkür eden var mı?
54/KAMER-23: Kezzebet semûdu bin nuzur(nuzuri).
Semud (kavmi) de uyarıları yalanladı.
54/KAMER-24: Fe kâlû ebeşeren minnâ vâhiden nettebiuhû innâ izen lefî dalâlin ve suur(suurin).
O zaman şöyle dediler: “Bizden içimizden biri olan bir beşere mi? Biz, Resul olarak ona mı tâbî olacağız? Eğer bunu yaparsak; O taktirde muhakkak ki biz, gerçekten dalâlet ve çılgınlık içinde oluruz.”
54/KAMER-25: E ulkıyez zikru aleyhi min beyninâ bel huve kezzâbun eşir(eşirun).
Zikir, aramızdan ona mı ilka edildi (ulaştırıldı)? Hayır o, sadece haddini aşan bir yalancıdır. Dediler.
54/KAMER-26: Se ya’lemûne gaden menil kezzâbul eşir(eşiru).
Haddini aşan yalancı kimdir, yarın onlar da bilecekler.
54/KAMER-27: İnnâ mursilûn nâkati fitneten lehum fertekıbhum vestabir.
Muhakkak ki, onlara fitne (imtihan) olsun diye o dişi deveyi gönderen Biziz. (Salih as’a) Artık onları gözle (ne yapacaklarını gözle bekle) ve sabret. dedik.
54/KAMER-28: Ve nebbi’hum ennel mâe kısmetun beynehum, kullu şirbin muhtedar(muhtedarun).
(Beldedeki) suyun, (deve ile) onlar (müşrikler) arasında taksim edilmesi gerektiğini onlara haber ver. Pınar’dan su İçecek olan herkes, sırası gelince hazır olup içsin. (Devenin de su içme hakkına riayet edilsin bu Allah’ın emridir. dendi)
54/KAMER-29: Fe nâdev sâhıbehum fe teâtâ fe akar(akare).
(Salih (as)’ın Resul olduğuna inanmadıkları için küstahça Salih as’a meydan okuyarak ) Arkadaşlarını çağırdılar ve sonra o da (onu) kesti.
Aziz ve Celil Allah elçisine karşı direnen fesat içinde batıla yönelmiş olan Semud kavmini fitne üzerinde sınamak adına, bir devenin kendisine ait olduğunu ilan eder. Aslında tüm yeryüzü Malik-el Mülk Allah’ın mülkü olduğu için bu hususu da vurgulayarak müşriklerin sahiplendiği otlakta devenin de otlayacağını ve bu yüzden kimsenin dokunmaması gerektiğini ve Kavmin su içtiği Pınar’dan da devenin de su içeceğini ve deve su içerken, herkesin devenin su içme hakkına ve sırasına riayet etmesi gerektiğini bildirir. Aslında bu uyarılar İslam’a dönmedikleri halde kibirlenerek Allah’a meydan okuyan müşriklere İslama dönsünler diye son bir azap uyarısı ve ilanıdır. Buna rağmen Salih (as)’a inanmayan çok tanrılı müşrikler, başlarına birşey gelmeyeceğini düşünerek ve inanmadıkları Allah’a meydan okumak adına bile isteye kasten o deveyi keserler. Buna rağmen Aziz Allah yine de İslama dönmeleri için onlara son kez üç günlük mühlet verir ve üç gün bitiminde küfürde direnip hala vazgeçmedikleri için onların üzerlerini azapla kaplar ve Sonra da o beldeyi sanki daha önce orada adeta kimse yaşamamış gibi dümdüz, yerle bir yapar. Detaylar için bkz; Şems suresi 12~14 Hud suresi 64 Şuara suresi 155 Kamer suresi 27 Araf suresi 73~78)
54/KAMER-30: Fe keyfe kâne azâbî ve nuzur(nuzuri).
Öyleyse inzarımızın (uyarılarımızın) akibeti olarak onlara azabımız nasıl oldu?
54/KAMER-31: İnnâ erselnâ aleyhim sayhaten vâhıdeten fe kânû ke heşîmil muhtezir(muhteziri).
Muhakkak ki Biz, onların üzerine tek bir sayha (korkunç ses dalgası) gönderdik. Böylece onlar, ufalanmış kuru ot gibi oldular.
54/KAMER-32: Ve lekad yessernel kur’âne liz zikri fe hel min muddekir(muddekirin).
Ve andolsun ki Biz, Kur’an’ı zikir için kolaylaştırdık. Buna rağmen tezekkür eden var mı?
54/KAMER-33: Kezzebet kavmu lûtın bin nuzur(nuzuri).
Lut (A.S)’ın kavmi de uyarıları yalanladı.
54/KAMER-34: İnnâ erselnâ aleyhim hâsiben illâ âle lût(lûtin), necceynâhum bi sehar(seharin).
Muhakkak ki Biz, onların üzerine helâk edici (siccinden/lav yağmurundan oluşan bkz Hûd suresi 82,83) bir kasırga gönderdik. Seher vaktinde Lut (A.S)’ın ailesi hariç, onları kurtardık.
54/KAMER-35: Ni’meten min indina, kezâlike neczî men şeker(şekere).
Katımızdan bir ni’met olarak, şükreden kimseyi işte Biz, böyle mükâfatlandırırız.
54/KAMER-36: Ve lekad enzerehum batşetenâ fe temârev bin nuzur(nuzuri).
Ve andolsun ki, Lut (A.S), onları “şiddetli azabımızla yakalamamız” konusunda uyardı. Fakat onlar, bu uyarılardan şüphe ettiler.
54/KAMER-37: Ve lekad râvedûhu an dayfihî fe tamesnâ a’yunehum fe zûkû azâbî ve nuzur(nuzuri).
Ve andolsun ki, kötü amelleri için ondan misafirlerini ısrarla istediler. Bunun üzerine onların gözlerini silip yok ettik. Öyleyse inzarımızın akibeti olarak azabımızı tadın! Dendi.
54/KAMER-38: Ve lekad sabbehahum bukreten azâbun mustekırr(mustekırrun).
Ve andolsun ki, onları sabahleyin daimî bir azap yakaladı.
54/KAMER-39: Fe zûkû azâbî ve nuzur(nuzuri).
Öyleyse inzarımızın akibeti olarak azabımız nasıl oldu?
54/KAMER-40: Ve lekad yessernel kur’âne liz zikri fe hel min muddekir(muddekirin).
Ve andolsun ki Biz, Kur’ân’ı zikir için kolaylaştırdık. Buna rağmen tezekkür eden var mı?
54/KAMER-41: Ve lekad câe âle fir’avnen nuzur(nuzuru).
Ve andolsun ki, firavun ailesine de uyarılar geldi.
54/KAMER-42: Kezzebû bi âyâtinâ kullihâ fe ehaznâhum ahze azîzin muktedir(muktedirin).
Âyetlerimizin hepsini yalanladılar. Bu sebeple onları üstün kudret sahibinin yakalayışı ile yakalayıp aldık (helâk ettik).
54/KAMER-43: E kuffârukum hayrun min ulâikum em lekum berâetun fîz zubur(zuburi).
(Ey Mekkeliler!) Sizin kâfirleriniz, onlardan (geçmişte İslam’ı yalanladıkları için helak edilen kavimlerden) daha mı hayırlı, yoksa okuduğunuz kitaplarda sizin için (helak edilen kavimler gibi İslam’ı reddettiğiniz halde Allah’ın azabından size özel) beraat mı yazılı? De.
54/KAMER-44: Em yekûlûne nahnu cemîun muntesir(muntesirun).
Yoksa onlar, “Biz, hepimiz aramızda yardımlaşan ve bu yüzden yenilmeyecek bir toplumuz.” mu diyorlar?
54/KAMER-45: Se yuhzemul cem’u ve yuvellûned dubur(dubura).
Yakında hepsi hezimete uğratılacak ve arkalarına dönerek kaçacaklar.
54/KAMER-46: Belis sâatu mev’ıduhum ves sâ’atu edhâ ve emerr(emerru).
Hayır, onlara vaadedilen o saattir ki o saat, hepsinden daha korkunç ve daha dehşetlidir.
54/KAMER-47: İnnel mucrimîne fî dalâlin ve suur(suurin).
Muhakkak ki mücrimler (suçlular), o gün dalâlet ve çılgınlık içindedir.
54/KAMER-48: Yevme yushabûne fîn nâri alâ vucûhihim, zûkû messe sekar(sekare).
O gün yüz üstü (sürünerek) ateşe sürüklenirler. Onlara; “Sekarın (alevli ateşin) dokunuşunu tadın!” (denir).
54/KAMER-49: İnnâ kulle şey’in halaknâhu bi kader(kaderin).
Muhakkak ki Biz, herşeyi, (dünyadaki iş oluş sınav süreçleri ve süresini Allah’ın takdir ettiği) bir kaderle yarattık.
54/KAMER-50: Ve mâ emrunâ illâ vâhıdetun ke lemhın bil basar(basari).
Ve Bizim emrimiz, (kıyamet/helak) tek bir emirden başka bir şey değildir, gözün bir anlık bakışı gibidir.
54/KAMER-51: Ve lekad ehleknâ eşyâakum fe hel min muddekir(muddekirin).
Ve andolsun ki, geçmişte sizin gibi (ısrarla küfür imanında) olanları helâk ettik. Buna rağmen tezekkür eden var mı?
54/KAMER-52: Ve kullu şey’in fe alûhu fîz zubur(zuburi).
Ve onların yaptıkları herşey hak kitaplarda da (Zikr’de de) vardır.
54/KAMER-53: Ve kullu sagîrin ve kebîrin mustetar(mustetarun).
Ve (o kitaplarda) küçük büyük herşey yazılmıştır.
54/KAMER-54: İnnel muttekîne fî cennâtin ve neher(neherin).
Muhakkak ki takva sahipleri, cennetlerde ve nehir kenarlarındadır.
54/KAMER-55: Fî mak’adi sıdkın inde melîkin muktedir(muktedirin).
Kudret Sahibi Melik’in huzurunda, sadıklar makamındadırlar.