KAF SURESİ

Bismillâhirrahmânirrahîm

50/KAF-1: Kâf vel kur’ânil mecîd(mecîdi).
Kâf. Mecîd (şerefli) Kur’ân’a andolsun.

50/KAF-2: Bel acibû en câehum munzirun minhum fe kâlel kâfirûne hâzâ şey’un acîbun.
Hayır, kendilerinden bir nezirin (uyarıcının) onlara gelmesine şaşırdılar. Bunun üzerine kâfirler: “Bu şaşılacak bir şey.” dediler.

50/KAF-3: E izâ mitnâ ve kunnâ turâbâ(turâben), zâlike rec’un baîdun.
“Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (ahiret hayatına diriltileceğiz)?” İşte bu, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir geri dönüştür. Dediler.

50/KAF-4: Kad alimnâ mâ tenkusul ardu minhum, ve indenâ kitâbun hafîzun.
Arzdan her gün ölüm ile onları (ahirete tahric edip yeryüzündeki nüfuslarından) eksilttiğimizi biz biliyoruz. Ve mutlaka bizim katımızda inkarcıların şimdi bu söylediklerini muhafaza eden bir kitap var.

50/KAF-5: Bel kezzebû bil hakkı lemmâ câehum fe hum fî emrin merîcin.
Hayır (öyle değil), Bu durumda onlar kendilerine hak gelince (ahirette dirilecekleri hakikatı kendilerine anlatılınca) kafaları karıştığı için onu yalanladılar.

Tüm çok tanrılı inançlarda ve çok tanrılı inançlardan devşirilmiş Arap veya Hristiyanlık veya Musevilik gibi aracı vekaleti ile Allah’tan başka hükümler koymaya, af ve mağfiret etmeye, kendilerini yetkilendiren şirk inançlarının tümünde, (günümüzde mevcut olan İncil ve Tevratta da) “ahiret hayatı inancı” yoktur. Kuran’da Ankebut suresi 64 ayetinde “kulların gerçek hayatı” olarak zikredilen ahiret hayatı ve cennet ve cehennem inancı Kuran’dan başka hiç bir kitapta olmadığı gibi,Hem Arap müşriklerde hem Ehli kitap anılan Yahudi ve Hristiyan müşriklerde (Tevrat ve İncilde) ahiret hayatı ve iki Alem inancı yoktur. Müşrikler öldükten sonra toprağın altında, {Bkz; Vaiz 9:10 işaya 5:14} ölüler diyarı” olarak isimlendirdikleri bir yeraltı bölümüne gideceklerine inanırlardı ve ancak; “Aracılara ve aracılık kurumuna iman ve biat etmekle” {Bkz: Taha suresi 103,104} “kabir azabından kurtulup” tekrar dünyada diriltilecekleri aracılar tarafından telkin edilerek insanlar aldatılıyordu ve tekrar diriltilmenin diyeti olarak, mutrafilerin (bir şehrin ya da bir ülkenin ileri gelenlerinin) talep ettikleri çeşitli vergilerle halk sömürülüyordu.
{Bkz Kaf suresi 26 Müşrik mutrafiler ve inançları}
Ehli kitap müşrikler Tevrat ve İncilde “ölüler diyarını” İbranice “Şeol” olarak andıkları gibi, bazı kitaplarında,“Hades olarak da adlandırmaktadırlar. “Hades” yunan mitolojisinde ölülere ve ölüler diyarına hükmeden bir tanrı olarak geçer ve ölüler diyarında suçlu bulunan kimseler (yani aracılara istedikleri vergiyi ödemeyenler) toprağın altında bulunduğu iddia edilen kükürt havuzlarında yakıldığı iddia edilir ve günümüzde de sanki İslam’a aitmiş gibi dillendirildiği üzere asırlarca “kabir azabına” maruz bırakılırlardı. Oysa “Kuran’da kabir azabı yoktur.!” Bu müşrik korkutmacası için Rum suresi 55. Ayetinde Ve o saatin gelip kıyâmetin koptuğu gün, müşrik mücrimler bir saatten fazla (mezarda) kalmadıklarına yemin ederler. İşte ahirete böyle döndürülüyorlardı (kabirlerde bir saat gibi çok kısa bir müddet kabirde kaldıklarını sanıyorlardı. vurgusuyla kullar bu müşrik fitnesine karşı uyarılmıştır. {Kabir azabı fitnesi için ilgili uyarı ayetlerine bkz; İsra suresi 52 Taha suresi 104 Yunus suresi 45 Rum suresi 55 Ahkaf suresi 35}
Ve Müşrik ruhbanlar insanları korkutup sömürmek adına kendilerine biat edenlerin dünyada yeniden diriltileceği yalanını telkin ediyorlardı. Örneğin; Hristiyan müşrikler Allah’ın oğlu olarak niteledikleri Hz İsa (as)’ın Mehdi olarak tekrar yeryüzüne geleceğini ve insanlığı kurtaracağını ve o güne kadar Hristiyan olmuş kişilerin yeryüzünde sonsuz mutlu bir yaşam sürdüreceğini telkin ederek insanları bu telkinler üzerinden sömürüyorlardı. (Bu fitneye hala devam ediyorlar) Oysa İslam inancına göre ademoğlu sınandıktan sonra kıyamet kopacak ve yeryüzü tamamen yok olacaktır ve ardından ikinci alem ve asıl hayat zikredilen ahiret yaşamı başlayacaktır. Ve {bkz;Nisa suresi 41,42} gönderilmiş olan tüm Resul’ler beas günü ahiret hayatında ümmetlerinin üzerinde şahit tutulacaktır. Kıyamet inancı” Tek dünyadan ibaret olan şirk inançlarının tüm fitne ve yalanlarını kökten yok ettiği için “kıyamet ve Ahiret hayatı” müşriklerin ısrarla reddettikleri bir hakikattır. Ve  Mehdi inancı ; kıyamet ve ahiret hayatını reddeden müşriklerin iman ettiği ve ölesiye savundukları bir fitnedir. Bu önemle; Sadece İslam inancında bulunan gayb zikredilen cennet ve cehennemin bulunduğu “gayb’e” yani “ahirete iman etmek” tevhidin temel direğidir. Kıyametin kopmasıyla dünyanın yok olacağına ve kulların yeryüzü amelleri karşılığında “ahirette Allah tarafından yargılanarak” cennet veya cehennem ile mukabele göreceklerine iman etmek”, Yeryüzünde Allah adına af eden ve Allah adına cezalar uyduran, Allah adına insanları dünyada tekrar dirilten ve kurtarıcı mehdilikler uyduran mutrafi aracıların ve aracılık kurumunun sömürü düzenlerini tamamen ortadan kaldırdığı için çok önemli bir husustur.
İslam dini, mutrafilerin çıkarlarını gözetmek gayesinde, ruhbanlar eliyle kurgulanmış şirk sömürü düzenini tamamen ortadan kaldırdığı için, Müşrik mutrafiler; Hükmünde ortak veya aracı veya vekil kabul etmeyen İslam dininin Allah’ına ve Ahiret hesap gününe ve hayatına , {Bkz; Zuhruf suresi 23} tarihin hiçbir döneminde asla inanmak istememişler ve ölesiye direnmişlerdir.
Kaf suresi iniş sırasına göre Kuran’ın 34. suresidir. Kaf suresi 5. ayetinde de belirtildiği gibi, bu İlk tebliğ döneminde ahiret hayatını ilk kez duydukları için önce kafaları karışarak ahireti inkar eden müşrik halk, daha sonra inen sure ve ayetlerinde konu detaylandırılıp ahiret hayatı hakkında tefekküre davet edildikçe {bkz; 79. sırada indirilmiş olan Mearic suresi 34 ayetinde} akın akın İslam’a geçişler başlamıştır.
Bu nedenle, Kuran’ın birçok sure ve ayetinde;
Gördüğünüz tüm yaratılmışlığı ve canlılığı zaten yoktan var etmiş olan Allah, o halde ahireti ve oradaki canlılığı da yaratmaya muktedir değil mi ? Yasin 81” sorusundaki mantık doğrultusunda kulları tefekküre davet ederek, ahirete iman için yeryüzü yaratılışına ve üzerindeki yaratının mükemmel döngüsüne bakıp, bu ibretle, Aziz Allah’ın ahiret alemini de yaratabilecek kudrette olduğu bildirilmektedir.
Ve onlar; Allah’ın, semaları ve yeryüzünü yarattığını ve buna bakarak bir misali olan ahiret alemini de yaratmaya muktedir olduğunu görmüyorlar mı? Allah onlar için yeryüzünde, şüphesiz belirlediği gelip geçici bir eceli taktir etti. Buna rağmen o zulmedenler, (o mutrafi müşrikler) ahireti inkâr ederek direndiler. İsra suresi 99

50/KAF-6: E fe lem yanzurû iles semâi fevkahum keyfe beneynâhâ ve zeyyennâhâ ve mâ lehâ min furûcin.
Öyleyse üzerlerindeki semayı (Bkz Rad suresi 2 Lokman suresi 10 direksiz) nasıl bina ettiğimize ve onu (üzerinde bir kubbe olmadığı halde içinde rahatça oksijen/nefes alıp verebildiğiniz ve sizi dış dünyanın meteor vb tehlikelerinden koruyan ve hayat demek olan o suyu ölçülü ve dengeli bir döngüyle size yağdırıp ulaştıracak işlevlerle katmanlar halinde) nasıl donattığımıza bakmıyorlar mı? Ve o öyle bir yaratıda ki onun (semanın) hiçbir çatlağı yoktur.

50/KAF-7: Vel arda medednâhâ ve elkaynâ fîhâ revâsiye ve enbetnâ fîhâ min kulli zevcin behîcin.
Ve arz; onu yayıp düzlediğimiz yerlerin (ovaların) aralarına dağlar yerleştirip (dağlardan süzülerek yeraltı ve yerüstü nehirleriyle kaynağına ulaşan ve o yeraltı sularıyla yaşam edilen) o ovalarda sizin faydanız için yetişen çeşitli nebâttan (bitkilerden) yetiştirdik.

De ki: “Düşündünüz mü, şâyet dağlardan süzülerek ovalarda birikip kaynak bulan sizin içme suyunuz yerin altına geçtiğinde, bir akarsu olarak onu tekrar size kim getirir? (Yöneldiğiniz hangi aracı böylesine mükemmel bir yaratıyı düzenlemeye maliktir?) Mülk suresi 30

50/KAF-8: Tebsıraten ve zikrâ li kulli abdin munîbin.
Münib olan (Allah’a aracısız yönelen ) bütün kullarına basiret olsun (düşünüp ibret alsınlar) ve böylece O’nu zikretsinler diye.

50/KAF-9: Ve nezzelnâ mines semâi mâen mubâreken fe enbetnâ bihî cennâtin ve habbel hasîdi.
Ve o (katmanlar halinde çeşitli işlevlerle donatıp düzenlediğimiz o semâdan) sizin için o mübarek suyu (yağmuru) indirdik. Böylece onunla (o suyla) ovalarda bahçeler ve hasat edilen hububat yetiştirdik/yarattık.

50/KAF-10: Ven nahle bâsikâtin lehâ tal’un nadîdun.
Ve böylece üst üste kümelenmiş o tomurcukları olan uzun hurma ağaçlarını da yarattık.

50/KAF-11: Rızkan lil ibâdi ve ahyeynâ bihî beldeten meytâ(meyten), kezâlikel hurûcu.
Kullar için rızık olsun diye. Ve (o düzenlediğimiz semadan indirdikten sonra dağlardan süzülerek nehirlerle ovalarınıza akıttığımız) o suyla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte, (nasıl ki yeryüzünü hiçlikten/yoktan var edip orada ölü bir topraktan canlı bir yaşam hâlkettiysek) Ahiret yaratılışı ve dirilişi de işte bu misaldeki gibidir.

50/KAF-12: Kezzebet kablehum kavmu nûhın ve ashâbur ressi ve semûdu.
Onlardan evvel Hz. Nuh’un kavmi, Ress’in halkı ve Semûd halkı da (ahiret hayatını) yalanladı.

50/KAF-13: Ve âdun ve fir’avnu ve ihvânu lûtın.
Ve Ad (kavmi), Firavun ve Lut (A.S)’ın kardeşleri de.

50/KAF-14: Ve ashâbul eyketi ve kavmu tubbain, kullun kezzeber rusule fe hakka vaîdi.
Ve Eyke halkı ve Tubb kavmi, hepsi ahiret hayatını ve resûllerini yalanladı. Böylece (helak ve azap) vaadimiz hepsinin üzerine hak oldu.

50/KAF-15: E fe ayînâ bil halkıl evvel(evveli), bel hum fî lebsin min halkın cedîd(cedîdin).
Yoksa Biz, ilk yaratılışı (ahiret yaratılışını) gerçekleştirmekten aciz miyiz? (Tabii ki) Hayır, onlar ise şimdi (yokluktan yaratıldıklarını düşünmeden) ahirette yeniden yaratılıştan şüphe içindeler.

50/KAF-16: Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi.
Ve andolsun ki insanı Biz yarattık. Ve nefsinin ona ne vesveseler vereceğini de elbette en iyi Biz biliriz. Ve Biz, ona şah damarından daha yakınız.

50/KAF-17: İz yetelakkâl mutelakkîyâni anil yemîni ve aniş şimâli kaîdun.
O zaman, sağda ve solda oturan iki telâkki edici (tesbit edici melek), (amelleri) tespit ederler.

50/KAF-18: Mâ yelfızu min kavlin illâ ledeyhi rakîbun atîdun.
Bir söz söylenmez ki, onun yanında hazır gözetleyiciler (tarafından tespit edilmiş) olmasın.

50/KAF-19: Ve câet sekretul mevti bil hakk(hakkı), zâlike mâ kunte minhu tehîdu.
Ve ölüm sarhoşluğu hak ile geldiğinde. Onlara; İşte senin ondan kaçtığın şey budur. (denilecek)

50/KAF-20: Ve nufiha fîs sûr(sûri), zâlike yevmul vaîdi.
Ve sur’a üflendi. İşte bu vaîd (ikaz edilirken inanmadığın) kıyamet/din/hesap günüdür.

50/KAF-21: Ve câet kullu nefsin meahâ sâikun ve şehîdun.
Ve o gün bütün nefsler beraberinde bir şahit (bir melek) ile birlikte saik ( içgüdüsel olarak) gelir.

50/KAF-22: Lekad kunte fî gafletin min hâzâ fe keşefnâ anke gıtâeke fe besarukel yevme hadîdun.
(Allahû Teâla buyurur): “Andolsun ki sen bundan (ahiret hayatından) gaflet içindeydin. İşte artık senden perdeni kaldırdık. (Artık metafizik (ahiret) alemini de görebiliyorsun) Artık bugün senin görüşün keskindir.”

50/KAF-23: Ve kâle karînuhu hâzâ mâ ledeyye atîd(atîdun).
Ve onun yakınında olan (melek): “İşte bu (yeryüzünde geçirdiğin hayatının kayıt edilmiş listesi), benim yanımda hazır olan şeydir.” der.

50/KAF-24: Elkıyâ fî cehenneme kulle keffârin anîdin.
Ve ardından; “Bütün inatçı kâfirleri cehenneme atın!” denir.

50/KAF-25: Mennâın lil hayri mu’tedin murîbin.
“Hayra (Kulları surat-ı müstakime hidayet eden Kur’an’a) mani olan, haddi aşan, (Allah’ın ayetleriyle kullarına çizdiği sınırları aşan) ve ondan (Kur’an’dan) şüphe eden”

50/KAF-26: Ellezî ceale meallâhi ilâhen âhara fe elkıyâhu fîl azâbiş şedîdi.
“O, (mutrafiler) Allah ile beraber başka ilâh edindi. Öyleyse o ikisini de (aldatanları ve onlara aldananları) şiddetli azabın içine atın!” Der.

Müşrik mutrafiler ve mutrafilik inançları; Tüm çok tanrılı inançlarda ve çok tanrılı inançlardan devşirilmiş Arap veya Hristiyanlık veya Musevilik gibi aracı vekaleti ile Allah’tan başka hükümler koymaya, af ve mağfiret etmeye, kendilerini yetkilendiren şirk inançlarının tümünde, (günümüzde mevcut olan İncil ve Tevratta da) “ahiret hayatı inancı” yoktur. Dolayısıyla ahiret inancı taşımayan tüm inançlarda “bir insan dünyada ne kadar çok mal mülk evlat sahibi ise, Tanrı’nın da onları o nisbette sevdiğine ve mal mülk ile ödüllendirdiğine iman ediyorlardı/hala ediyorlar. Oysa İslamda dünya yaşantısı ve dünya nimetleri tanrı sevgisine mukayese edilecek bir yer değildir. Bilakis maddenin aldatıcı bir meta sayıldığı kısa süre kalınan sadece bir sınav süreci hayatıdır. Müşrikler arasında; Mal mülk ve evlat çokluğu ilahlarının bir mükafatı olarak kabul gördüğü için; Müşrik halk da malı ve evladı çok olan kişileri tanrının sevgili kulu olarak görüp o kişilere o ülkenin veya şehrin mutrafileri olarak olağanüstü itibar ederlerdi. {Bkz; Sebe suresi 34~39} ayetlerinde açıklandığı üzere; Bu yüzden tüm Müşrik inançlarda zengin varlıklı kişiler daima sözü dinlenip itibar ve itaat edilmesi gereken {bkz; Sebe suresi 37, Kalem suresi 14} “tanrının sevgili kul saydığı” “üstün sınıf” olarak kabul görüyordu. Tekasür suresi 1~3 ayetlerinde de vurgulandığı gibi, müşrikler bu çarpık inançla mezarlardaki ölülerini bile sayıp tanrı sevgisine nisbet ederek halk arasında kibirleniyorlardı. Hadid suresi 20~24. Ayetlerinde çokluk yarışıyla kibirlenen müşriklerin bu kibirlenmeleri Allah’ın sevgisine nisbet edilecek bir şey değildir bilakis yeryüzü sınavında bir fitne metasıdır. Bu durum müminleri asla yanıltmasın buyurulmaktadır.  Kehf suresi 32~46 ayetleri arasında iki adam üzerinden örnekler verilerek, tanrı sevgisinin madde/meta ile asla mukayese edilmemesi gerektiği ve mal mülk evlat çokluğunu imtiyazlı bir üstünlük olarak görüp kibirlenen kişilerin akibeti, çarpıcı bir kıssa üzerinde açıklanmaktadır. Ve {bkz Kasas suresi  78~82} ayetleri arasında; Yeryüzünün gelmiş geçmiş en zengin insanlarından sayılan; Karun, kendisine verilen servetin, kendi tanrıları tarafından çok sevildiği için bir ödül olarak kendisine verildiğini iddia ediyordu. Aziz Allah, Karun kıssasından ve Karun’un hazin akibetinden müminlerin mutlaka bir ders çıkarması gerektiğini Kasas suresi 78~82 âyetleri arasında öğütlemektedir. Karun gibi, kendi ilahlarının sevgisine nisbet ederek mallarının çokluğu ile övünüp Allah’ın İnfak emrine riayet etmeyen ve Kalem suresi 17~33. ayetleri arasında kıssa edilen iki müşrik adamın akibeti de, Karun’un acı ve hazin akibetinin bir benzeridir. Muminun suresi 21~25. ayetleri arasında da mutrafilerin Hz Nuh (A.S) dönemi İslam’a karşı muhalefeti zikredildiği gibi, Araf suresi 60 Nuh suresi 21. ve Hud suresi 27. Ve Şuara suresi 111. ayetlerinde Nuh A.S ve İslam’a muhalefetleri ayrıntılanmıştır. Mal ve evlat çokluğunu ilahlarının kendilerine bir armağanı olarak görüp Allah’ın Resul’ü olarak Hz Nuh (A.S) ve İslam’a karşı kibirlenen ve halkı ruhbanlar yardımıyla düzmece ilahların/tanrıların otoritesi üzerinden sömüren “kavmin mutrafilerinin/elit müşriklerin” ve onlara tabi olanların akibetinin de, “helak edilen diğer müşrik kavimlerde olduğu gibi” hüsranla biteceğinin altı çizilmektedir. Nuh (A.S)’dan sonraki dönemde yaşamış olan {bkz; Araf suresi 66} “Ad” kavminin ileri gelenleri/kavmin mutrafileri de varlıklarını tanrı sevgisine nisbet ederek şirk hükümleriyle halkı Allah’ın otoritesi üzerinden sömürürlerken; onların ardından Semud kavmi için gönderilmiş olan Salih (A.S)’ın tüm ikazlarına rağmen, kavmi sömüren {bkz; Araf suresi 75} müşrik mutrafilerin, İslam’a karşı ölesiye direnciyle karşılaşmıştır. Onların ardınca gönderilmiş olan {bkz; Araf suresi 88. 90.} Lut ve Medyen kavmi de, müşrik elit zümre/mutrafiler tarafından sömürülmüşler ve hak din İslam’a dönmeleri için, Allah’ın Resul’leri olarak kendilerine nezir/uyarıcı olarak gönderilmiş olan Hz Lut (A.S) Ve Şuayb (A.S)’ a karşı helak edilinceye kadar ölümüne direnmişlerdir. Erken Mısır döneminde Firavunlar kendilerini güneş tanrısının yeryüzündeki sureti olarak gösterirlerdi. Geç Mısır döneminde ise firavunlar kendilerini {bkz: Kasas suresi 38.} ayetinde de vurgulandığı üzere güneş tanrısının oğulları olarak niteleyip {bkz ; Araf suresi 103 ve 127 ve Yunus suresi 88 } ülkenin” ileri gelenleri/mutrafileri olan elit hakim zümre ile birlikte” nemalandıkları bir fitne üzerinde halkı sömürmüşlerdir. Yunus suresi 78. ayetinde vurgulandığı üzere; Malının ve mülkünün çokluğunu tanrı sevgisine nisbet eden Firavun; {bkz: Zuhruf suresi 53,54} Aynı mantıkla; Hz Musa Resul olsaydı onun da tanrısı ona, “benim ellerimdeki gibi bilezikler ve mülk olarak böyle geniş topraklar verirdi” diyerek sömürdüğü halkının önünde Hz Musa’yı küçük düşürmeye çalışmıştır. ve Kuran indiği dönemde; Atalarından devraldıkları göktanrı şirk sömürü düzenini sürdüren ve: { Bkz; Zuhruf suresi 23 Sebe suresi 34,35 } Geçmişte yaşamış tüm müşrik kavimlerde olduğu gibi, “göktanrı inançlarının” “malı evladı çok olan zenginlere verdiği imtiyazı, halkın üzerinde bir sömürü fitnesi olarak kullanmayı sürdüren “Mekkeli elit hakim zümre {Bkz; Zuhruf suresi 31) karyenin mutrafileri de” sömürü düzenlerini devam ettirebilmek adına {bkz; Zuhruf suresi 57,58} ayetlerinde vurgulandığı üzere Hz Muhammed (S.A.V) nebiyi aynı Firavun’un yaptığı gibi “mal mülk” üzerinden küçümseyerek İslam’a muhalefet ediyorlardı. Bu nedenle müşrik inanç sömürü düzeninin tarih boyu her dönem elebaşılığını yapmış olan ve, ülkelerini/kavimlerini tanrı otoritesi üzerinden vergiler koyarak sömüren elit hakim zümrenin/ülkenin mutrafilerinin, “öncelikli uyarıldığı” {bkz: İsra suresi 16} ayetiyle vurgulanmıştır. Kaf suresi 26. ayetinde de zikredildiği gibi, Vakıa suresi 45 ve Muminun suresi 64 ve Saffat suresi 27~38 ayetleri arasında, hem insanları aldatan mutrafilerin hem de mutrafilere aldanıp onlara tabi olanların sürekli cehennem azabında ağır cezalara mahkum tutulacağı açıklanmaktadır

50/KAF-27: Kâle karînuhu rabbenâ mâ etgaytuhu ve lâkin kâne fî dalâlin baîdin.
Onun yakını:(şefaat vaad eden müşrik aracı) “Rabbimiz onu ben azdırmadım, fakat o kendisi (İslam’dan) uzaktı ve bir dalalet içindeydi.” der.

50/KAF-28: Kâle lâ tahtesımû ledeyye ve kad kaddemtu ileykum bil vaîdi.
(Allahû Teâla): “Huzurumda artık kavga etmesinler. Size daha önce (Bkz : Sad suresi 82~85 Haşr suresi 17 azanı da azdıranı da cehenneme atacağıma dair) vaadimi zaten bildirmiştim.” der.

Sad suresi 82~85 suresinde vurgulandığı üzere: Aziz Allah, sınamak için yeryüzüne göndermeden önce Ademoğluna, Hz Adem ve İblis üzerinden hükmünü bildirerek, “yeryüzünde hükmünden sapanı da saptıranları da” cehenneme atacağını” vaad etmiştir.

50/KAF-29: Mâ yubeddelul kavlu ledeyye ve mâ ene bi zallâmin lil abîd(abîdi).
“Katımda  söz asla değiştirilmez. Ve Ben, kullarıma zulmedici değilim.” Der.

50/KAF-30: Yevme nekûlu li cehenneme helimtele’ti ve tekûlu hel min mezîdin.
O gün cehenneme: “Doldun mu?” deriz. Ve o: “Daha fazlası var mı?” der. (O kadar büyüktür)

50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîdin.
Ve cennet, (yeryüzündeyken) takva sahipleri müminler için uzak tutulmadı aksine (Kur’an ile onlara) yaklaştırıldı.

50/KAF-32: Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz(hafîzin).
İşte (yeryüzünde) size vaadolunan şey (cennet) budur. Bütün evvab (Allah’a aracısız yönelip hükümlerine teslim olmuş), ve hafîz olanlar (Zikr’i/Kuran’ı Allah’ın bildirdiği şekil ve ölçüsüyle öğretmiş, tebliğ etmiş olanlar) için. Denir.

50/KAF-33: Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîbin.
Gaybda Rahmân’a huşu duyanlar ve münib (Allah’a ve yardımlarına aracısız ulaşmayı uman ve dileyen) bir kalple (Allah’ın huzuruna) gelenler (için).

50/KAF-34: Udhulûhâ bi selâm(selâmin), zâlike yevmul hulûd(hulûdi).
İşte bu ebedi selamettir artık o ebedi selametinize (ebedi selamet cennet yurdunuza) girin denir.

50/KAF-35: Lehum mâ yeşâûne fîhâ ve ledeynâ mezîdun.
Onlar için orada diledikleri herşey vardır. Ve katımızda daha fazlası vardır.

50/KAF-36: Ve kem ehleknâ kablehum min karnin hum eşeddu minhum batşen fe nakkabû fîl bilâd(bilâdi), hel min mahîsin.
Ve onlardan (küfür imanında ısrarla direnip yeryüzünde fesat çıkaran o mutrafi müşriklerden) önce, (onlardan önce yeryüzünde yaşamış) nice güçlü nesilleri helâk ettik. Yoksa onlar şimdi bizden kaçıp kurtulabilecekleri bir başka belde bulabileceklerini mi umuyorlar ?

50/KAF-37: İnne fî zâlike le zikrâ li men kâne lehu kalbun ev elkâs sem’a ve huve şehîdun.
Muhakkak ki bunda kalpleri olan, (Kulun Allah’a aracısız yönelip hükümlerine riayet etmesi karşılığında “kalb-i sûduruna idrakını” şerh etmesiyle) ilka edilenleri işitebilen ve bunları (bizatihi yaşadığı için) şahit olan o kişiler için mutlaka ibret vardır.

50/KAF-38: Ve lekad halaknes semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ fî sitteti eyyâmin ve mâ messenâ min lugûb(lugûbin).
Ve andolsun ki, gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yarattık. *Ve ancak Bize (hiç) bir yorgunluk dokunmadı.

Tevrat ve İncil  tekvin kitabı 2.bölüm 2.ayetinde yaratılış aktarılırken; Tanrının dünyayı 6 günde yarattığı ve 7. gün yorulduğu için tanrının dinlendiği açıklanır. Hem Arap hem de ehli kitap anılan yahudi ve hristiyan şirk inançlarında, “tanrı insana benzeyen insansı bir varlıktır“
Örneğin;
Yar.1: 27 Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı.
Tevrat Mısırdan çıkış kitabında açıklandığı örnekte tanrı insan suretindedir ve şöyle tasvir edilir;
Çık.24: 10 İsrail’in Tanrısı’nı gördüler. Tanrı’nın ayakları altında lacivert taşı andıran bir döşeme vardı. Gök gibi duruydu.
Çık.24: 11 Tanrı “İsrail soylularına” (mutrafilere) zarar vermedi. Tanrı’yı gördüler, sonra oturup tanrıyla beraber yiyip içtiler.
(Ayrıca yukarıdaki tahrif ayette; “Tanrı ile Tanrı’nın sevgili kulları kabul edilen “İsrail soylularının“ yani mutrafilerin, Tanrı ile ahbap çavuş yakın ilişkileri sömürdükleri halka ibret edilmektedir.)
“Tekvin bölüm 5:2 Tanrı insan gibi çalışır yorulur yer içer”
Kaf suresi 38. ayetinde, “yorgunluk dokunmadı” vurgusuyla: İnsansı tanrılara tapınan  ve ahirete inanmayan müşriklere reddiye yapılarak kitap/Zikr tilavet edilmektedir.

50/KAF-39: Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi rabbike kable tulûış şemsi ve kablel gurûb(gurûbi).
Öyleyse (artık) onların söyledikleri şeylere sabret. Ve Rabbini, güneşin doğuşundan evvel ve batışından evvel, hamd ile tesbih et.

50/KAF-40: Ve minel leyli fe sebbihhu ve edbâres sucûdi.
Ve artık gecenin bir kısmında ve secdelerinin arkasından da O’nu tesbih et.

50/KAF-41: Vestemi’ yevme yunâdil munâdi min mekânin karîb(karîbin).
Ve münadinin (çağırıcının) yakınınızdan sesleneceği o günün varlığına kulak ver.

50/KAF-42: Yevme yesmeûnes sayhate bil hakk(hakkı), zâlike yevmul hurûci.
O gün insanlar muhakkak hakka çağıran o korkunç sesi işiteceklerdir. İşte bu, (kabirlerden) çıkış günüdür..

50/KAF-43: İnnâ nahnu nuhyî ve numîtu ve ileynel masîru.
Muhakkak ki; Biz diriltiriz ve Biz öldürürüz. Ve dönüş sonunda Bize’dir.

50/KAF-44: Yevme teşakkakul ardu anhum sirââ(sirâan), zâlike haşrun aleynâ yesîrun.
O gün arz (toprak) yarılıp onlardan hızla ayrılır. İşte bu haşr (Bkz;Meryem Suresi 68~71 insanları din/hesap günü cehennemde dizüstü mecburi secdeye çöktürülmüş halde sorguya toplamak), Bizim için kolaydır.

50/KAF-45: Nahnu a’lemu bi mâ yekûlûne ve mâ ente aleyhim bi cebbârin fe zekkir bil kur’âni men yehâfu vaîdi.
Onların ne söylediklerini, en iyi Biz biliriz. Ve sen onların üzerine, cabbar (zorlayıcı) değilsin. Öyleyse Sen, Allah’ın (azap) vaadlerinden korkanları Kur’ân ile ikaz et