Bismillâhirrahmânirrahîm
69/HÂKKA-1: El hâkkah(hâkkatu).
Hakikat (Hakk-i’kat hakk katından açıklanan mutlak gerçek)
69/HÂKKA-2: Mel hâkkah(hâkkatu).
Hakikat olan nedir?
69/HÂKKA-3: Ve mâ edrâke mel hâkkah(hâkkatu).
Ve hakikat olanın (mutlak gerçeğin) ne olduğunu sana bildiren kimdir ve nedir?
Hâkk kelimesi kavram olarak, Kuran’da “mutlak gerçek”, “mutlaka vuku bulacak olan gerçek” manasında kullanılmıştır.
Aziz Allah’ın güzel isimlerinden birisi de {bkz:Yunus suresi 32} El-Hakk Allah’tır. Manası mutlak gerçek olan Allah demektir.
Hak’i-kat, “ hak katından bildirilen mutlak gerçek” demektir. {bkz; Hakka suresi,1,2,3 , 51} ve Bu yüzden, “hakk katından bildirilen mutlak gerçekler” manasıyla {bkz: Enam suresi 5, Neml suresi 79, Yunus suresi 76, Ahkaf suresi 7} “Kur’an’ın diğer bir ismi Hakikat’tır.”
Gerçek; Her insanın bilgileri oranında duyuları yoluyla zihninde şekillendirebildiği nesne veya olgulardır. “Hakk” yani “Mutlak gerçek” ise insanın bilgisi haricindeki olguları da kapsayan, bir şeyin değişemez bilgi ile mutlak halidir. Nasıl ki, evrenin dışını henüz keşfedememiş ve bilmiyor oluşumuz yüzünden, evrenin dışında bir şeyler olmadığını söyleyemiyorsak: Ya da, Afrika’da, İngiltere’de veya Amerika’da ,yaşayan karıncaların bizleri görmeye yetecek kifayette yaratılmamış olmaları, nasıl ki zihinlerimize, “bizlerin de var olmadığı” anlamını getirmiyorsa: Sınav dünya yaşantısında aciz yaratılmış olmamız sebebiyle, henüz ahiret alemini görmüyor oluşumuz yüzünden, ahiret aleminin de varlığını reddedip onu inkar edemeyiz.
Bu nedenle;Kuran’ın tedrisat ettiği gibi;
“Aczi ve yaratılışı yüzünden insanın henüz göremediği ve bu yüzden El Hakk Allah’ın katından beyan ettiği o kıymetli hakk bilgilere “hakikat” denir.”
Kulların birbirlerine kendi beyanları üzerinde ise, kavram olarak, hakk’i-kat yerine, “gerçek” kelimesi kullanılmalıdır.
Hakk katından bildirilen mutlak gerçek demek olan “hakikat” kavramı; günümüzde anlam kayması geçirerek, maalesef insanların veya kurumların verdikleri haberler, yayınlar, anlamında da kullanılmaktadır. Kurumlar veya insanlar, ancak ve ancak bir diğer adı “Hakikat” olan Ku’ran’ı tebliğ ederken hakikatı aktarabilirler ve bu aktarımda cümle içinde hakikat kavramını kullanabilirler. Bir kişi ya da bir kurumun kendi beyanlarını teyid edip onaylamak için ise “hakikat” yerine “bu gerçektir ” diyerek “gerçek” kelime kavramıyla onay verilmelidir.
Günümüzde bu kavram yanlışları, yaygın bir halde yapılıyor olsa da: “Kuran’a göre {Bkz Nisa suresi 46, Maide suresi 13 Ali İmran suresi 79} bir kelimeyi tahrif ederek başka manaya tevil etmek veya manasını değiştirmek küfürdür”. Bu önemle; kavramlar, “Allah’ın kullarına âyetleriyle öğrettiği tedrisattan başka manada asla kullanılmamalıdır”!
“Hak katından açıklanan hükmün hak’i-katını Allah’dan başka kimse bilmez ve ilimde rusuh sahipleri ise: “Biz O’na îmân ettik, Allah’ın ayetleriyle açıkladığına iman ettik çünkü hepsi Rabbimizin katındandır derler. Âl-i İmran suresi 7
Nitekim size aranızdan birini Resul kılıp gönderdik: O size âyetlerimizi okuyor, ve size, daha önce bilmediklerinizi de göstererek size, kitabı ve hikmeti öğretiyor böylece sizi arındırıp temizliyor. Bakara suresi 151
69/HÂKKA-4: Kezzebet semûdu ve âdun bil kâriah(kâriati).
Karia’yı (azap gününü o korkunç olayı) Semud ve Ad (kavmi) yalanladılar.
69/HÂKKA-5: Fe emmâ semûdu fe uhlikû bit tâgıyeh(tâgıyeti).
Fakat bu sebeple Semud (kavmi) azgın (çok şiddetli) bir azapla helâk edildi.
69/HÂKKA-6: Ve emmâ âdun fe uhlikû bi rîhın sarsarin âtiyeh(âtîyetin).
Ve amma, Ad (kavmi) ise (o da) bu sebeple şiddetli dondurucu, azgın esen bir fırtına ile helâk edildi.
69/HÂKKA-7: Sehharehâ aleyhim seb’a leyâlin ve semâniyete eyyâmin husûmen fe terel kavme fîhâ sar’â ke ennehum a’câzu nahlin hâviyeh(hâviyetin).
(Allah), onu (helak eden fırtınayı) ardarda, 7 gece, 8 gün onların üzerine musallat etti. Bundan sonra o kavmi orada, içi boş hurma ağacı kütükleri gibi yerlere serilmiş görürdün.
69/HÂKKA-8: Fe hel terâ lehum min bâkıyeh(bâkıyetin).
Artık onlara ait bir bakiye (geriye kalan bir şey) var mı, şimdi görüyor musun?
69/HÂKKA-9: Ve câe fir’avnu ve men kablehu vel mu’tefikâtu bil hâtıeh(hâtıeti).
Ve firavun ve ondan öncekiler ve şehirleri alt üst olan kimseler o aynı büyük hata ile geldiler (kıyâmeti, hesap vermeyi, ceza görmeyi inkâr etmişlerdi).
69/HÂKKA-10: Fe asav resûle rabbihim fe ehazehum ahzeten râbiyeh(râbiyeten).
Böylece, Rab’lerinin Resûl’üne isyan ettiler. Bunun üzerine onları şiddetli bir yakalamayla yakaladı.
69/HÂKKA-11: İnnâ lemmâ tagal mâu hamelnâkum fîl câriyeh(câriyeti).
Muhakkak ki (tufanda) su taştığı zaman, sizi (akıp giden) gemide Biz taşıdık.
69/HÂKKA-12: Li nec’alehâ lekum tezkireten ve teıyehâ uzunun vâıyeh(vâıyetun).
Onu sizin için bir ibret kılalım ve işiten kulaklar onu bellesin diye.
69/HÂKKA-13: Fe izâ nufiha fîs sûri nefhatun vâhıdeh(vâhıdetun).
Artık sur’a tek bir üfleyişle üflendiği zaman.
69/HÂKKA-14: Ve humiletil ardu vel cibâlu fe dukketâ dekketen vâhıdeh(vâhıdeten).
Ve yeryüzü (arz) ve dağlar yerlerinden kaldırılıp, tek bir çarpışla parçalandığı zaman.
69/HÂKKA-15: Fe yevme izin vekaatil vâkıah(vâkıatu).
İşte izin günü, o vakıa (büyük olay) vuku bulmuştur.
69/HÂKKA-16: Ven şakkatis semâu fe hiye yevme izin vâhiyeh(vâhiyetun).
Ve sema yarılmıştır. Artık o, izin günü yeryüzü artık zaafa uğramıştır (dengesi bozulmuştur).
69/HÂKKA-17: Vel meleku alâ ercâihâ, ve yahmilu arşe rabbike fevkahum yevme izin semâniyeh(semâniyetun).
Ve Rabbinin (yeryüzü sevk ve idare arşını/Melei A’la arşının) sorumluluğunu üzerlerinde taşıyanların sayısı sekizdir. Ve İzin günü O melekler artık (görevleri sona erdiği için) o göğün çevresindedirler.
69/HÂKKA-18: Yevme izin tu’radûne lâ tahfâ minkum hâfiyeh(hâfiyetun).
İzin günü (Rabbinize) arz olunacaksınız. Sizden (size ait hiçbir şey) sır olarak gizli kalmaz.
69/HÂKKA-19: Fe emmâ men ûtiye kitâbehu bi yemînihî fe yekûlu hâumukreû kitâbiyeh.
O zaman kitabı (hayat filmi) sağından verilen (takva sahibi) kimse ise o zaman: “Alınız, kitabımı okuyun.” der.
69/HÂKKA-20: İnnî zanentu enniy mülâkın hısâbiyeh.
Muhakkak ki ben, hesabıma mülâki olacağımı ( Ahirette Amellerim üzere hesaplaşma ile karşılaşacağımı) biliyordum.
69/HÂKKA-21: Fe huve fî îşetin râdıyeh(râdıyetin).
İşte o müminler yeryüzünde şimdiden Allah’ın razı olduğu bir yaşayış içindedir.
69/HÂKKA-22: Fî cennetin âliyeh(âliyetin).
Onlar orada yüksek bir cennettedirler.
69/HÂKKA-23: Kutûfuhâ dâniyeh(dâniyetun).
Onun olgunlaşmış meyveleri yakınlaşmış (kendileri için aşağı sarkıtılmış) durumdadır.
69/HÂKKA-24: Kulû veşrebû henîen bimâ esleftum fîl eyyâmil hâliyeh(hâliyeti).
Geçmiş günlerde yapmış olduğunuz şeyler sebebiyle (mükâfat olarak) afiyetle yeyin ve için! denir.
69/HÂKKA-25: Ve emmâ men ûtiye kitâbehu bi şimâlihî fe yekûlu yâ leytenî lem ûte kitâbiyeh.
Ve kitabı (hayat filmi) solundan verilen kimse ise o zaman: “Keşke bana kitabım verilmeseydi.” der.
69/HÂKKA-26: Ve lem edri mâ hısâbiyeh.
Ve hesabımın ne olduğunu bilmeseydim.
69/HÂKKA-27: Yâ leytehâ kânetil kâdiyeh(kâdiyete).
Keşke o (ölünce hayatım) bitmiş olsaydı.
69/HÂKKA-28: Mâ agnâ annî mâliyeh.
Malım bana bir fayda vermedi.
69/HÂKKA-29: Heleke annî sultâniyeh.
Benim tüm saltanatım (malım kudretim ve gücüm) helâk oldu.
69/HÂKKA-30: Huzûhu fe gullûh(gullûhu).
Onu tutun, sonra da onu bağlayın (kelepçeleyin)! denir.
69/HÂKKA-31: Summel cahîme sallûh(sallûhu).
Sonra onu alevli ateşe (cehenneme) atın!
69/HÂKKA-32: Summe fî silsiletin zer’uhâ seb’ûne zirâan feslukûh(feslukûhu).
Sonra uzunluğu yetmiş arşın (1metre 1.5 arşın/ 70 arşın 47.6metre) olan bir zincir içinde, öylece onu (cehenneme) sevkedin.
69/HÂKKA-33: İnnehu kâne lâ yu’minu billâhil azîm(azîmi).
Muhakkak ki o, Azîm olan Allah’a inanmıyordu (îmân etmiyordu).
69/HÂKKA-34: Ve lâ yahuddu alâ taâmil miskîn(miskîni).
Ve yoksullara yemek vermeye teşvik etmiyordu.
69/HÂKKA-35: Fe leyse lehul yevme hâhunâ hamîm(hamîmun).
Artık o gün, onun burada yakın bir dostu yoktur.
69/HÂKKA-36: Ve lâ taâmun illâ min gıslîn(gıslînin).
Ve kanlı irinden başka bir yemek yoktur.
69/HÂKKA-37: Lâ ye’kuluhu illel hâtiûn(hâtiûne).
Onu günahkârlardan başkası yemez.
69/HÂKKA-38: Fe lâ uksımu bima tubsırûn(tubsırûne).
Artık hayır, gördüğünüz şeylere yemin ederim.
69/HÂKKA-39: Ve mâ lâ tubsırûn(tubsırûne).
Ve görmediğiniz şeylere de (yemin ederim).
69/HÂKKA-40: İnnehu le kavlu resûlun kerîmin.
Muhakkak ki o, gerçekten Kerim (onurlu şereflendirilmiş) Resûl’ün sözüdür.
69/HÂKKA-41: Ve mâ huve bi kavli şâirin, kalîlin mâ tu’minûn(tu’minûne).
O bir şairin sözü değildir. Ne kadar az îmân ediyorsunuz?
69/HÂKKA-42: Ve lâ bi kavli kâhin(kâhinin), kalîlen mâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Ve bir kâhinin de sözü değildir. Ne kadar az tezekkür ediyorsunuz.
69/HÂKKA-43: Tenzîlun min rabbil âlemîn(âlemîne).
Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
69/HÂKKA-44: Ve lev tekavvele aleynâ ba’dal ekâvîl(ekâvîli).
Ve eğer, bazı sözleri Bize karşı uydurmuş olsaydı.
69/HÂKKA-45: Le ehaznâ minhu bil yemîn(yemîni).
Elbette onu sağından tutup alırdık (yakalardık).
69/HÂKKA-46: Summe le kata’nâ minhul vetîn(vetîne).
Sonra mutlaka onun can damarını keserdik.
69/HÂKKA-47: Fe mâ minkum min ehadin anhu hâcizîn(hâcizîne).
Ayrıca sizden hiçbiriniz ondan men edici olamaz (buna mani olamazdınız).
69/HÂKKA-48: Ve innehu le tezkiretun lil muttekîn(muttekîne).
Ve muhakkak ki O (Kur’ân), gerçekten muttakiler (takva sahipleri) için bir öğüttür.
69/HÂKKA-49: Ve innâ le na’lemu enne minkum mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve muhakkak ki Biz, sizden (içinizde) tekzip edenler olduğunu (yalanlayanları) elbette biliyoruz.
69/HÂKKA-50: Ve innehu le hasretun alel kâfirîn(kâfirîne).
Ve muhakkak ki O (Kur’ân), kâfirlere elbette hasrettir.
69/HÂKKA-51: Ve innehu le hakk’ul yakîn(yakîni).
Ve muhakkak ki; O (Kur’ân), gerçekten Hakk’ul yakîn’dir (El Hakk Allah’ın beyan ettiği mutlak gerçektir. bkz; Hakka 1~3)