Bismillâhirrahmânirrahîm
8/ENFÂL-1: Yes’elûneke anil enfâl(enfâli), kulil enfâlu lillâhi ver resûl(resûli), fettekullâhe ve aslihû zâte beynikum ve etîûllâhe ve resûlehû in kuntum mu’minîn(mu’minîne).
Sana ganimetlerden sorarlar: “Ganimetler, Allah’ın ve Resûl’ündür.” de. (Allah’ın ve Resul’ün zimmetinde anılan ganimetlerin yoksunlar için pay edilmesi ve ölçüsü için bkzEnfal:41 ve ayrıca Haşr suresi 7,8,9) Artık Allah’a karşı takva sahibi olun ve aranızdaki durumu ıslah edin. (toplanan ganimetleri ilgili ayetlerinde andığı yoksunlara pay ederek İslami yaşantıyı ıslâh edin) Eğer mü’minlerseniz, Allah’a ve O’nun Resûl’üne itaat edin.
8/ENFÂL-2: İnnemel mu’minûnellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum ve izâ tuliyet aleyhim âyâtuhu zâdethum îmânen ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne).
Gerçek mü’minler onlardır ki; Allah zikredildiği zaman kalpleri titrer. Ve onlara Allah’ın âyetleri okunduğu zaman onların îmânlarını arttırır ve Rab’lerine tevekkül ederler.
8/ENFÂL-3: Ellezîne yukîmûnes salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).
Onlar ibadetlerini ikame ederler ve rızık olarak verdiğimiz şeylerden infâk ederler.
8/ENFÂL-4: Ulâike humul mu’minûne hakkâ(hakkan), lehum derecâtun inde rabbihim ve magfiretun ve rızkun kerîm(kerîmun).
İşte onlar gerçek mü’minlerdir. Onların Rab’lerinin yanında dereceleri vardır. Ve onlar için mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi) vardır ve kerim bir rızık vardır.
8/ENFÂL-5: Kemâ ahreceke rabbuke min beytike bil hakkı ve inne ferîkan minel mu’minîne le kârihûn(kârihûne).
Rabbinin, hak ile (vahyi hükmü ile savaşmak üzere) seni evinden çıkardığı zaman mü’minlerden bir kısmının bu durumu kesinlikle kerih görmeleri gibi bir durum hasıl olmuştu. (Savaş emrinden hoşlanmayarak kaçınma durumları hasıl olmuştu.)
8/ENFÂL-6: Yucadilûneke fîl hakkı ba’de mâ tebeyyene ke ennemâ yusâkûne ilel mevti ve hum yanzurûn(yanzurûne).
Gerçek (Savaş emrinin keyfi değil Allah’ın bir vahiy hükmü olduğu) ortaya çıktıktan sonra bile Onlar sanki göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi, hakk (hüküm edilmiş savaş emri ayetleri) hakkında seninle tartışıyorlardı. (savaştan kaçmak için Allah’ın böyle bir hüküm vermediği/vermeyeceği bahaneleri ardına gizlenerek Resûl ile tartışıyorlardı.)
8/ENFÂL-7: Ve iz yaıdukumullâhu ihdet tâifeteyni ennehâ lekum, ve teveddûne enne gayre zâtiş şevketi tekûnu lekum, ve yurîdullâhu en yuhıkkal hakka bi kelimâtihî ve yaktaa dâbirel kâfirîn(kâfirîne).
Ve Allah, (size düşman olan) iki taifeden birinin (kervan veya Kureyş ordusundan birisinin) bir zaferle size yenileceğini, vaadediyordu. Ve oysa o esnada siz, iki guruptan silâhsız olan (zayıf olan düşman) birliğinin sizinle savaşmasını temenni ediyorsunuz. Ve fakat Allah (hüküm ettiği o ayetleriyle) kafirlerin arkasının kesilip küfrün yok olması adına ve “Kendi ordularının yardım vaadi ile” kuvvetli olan gurupla savaşmanızı ve batılın bir zaferle/fetihle yok edilmesini istiyordu. (Nedeni için Bkz: Açıklama Enfal suresi 17, ve ayet 49)
8/ENFÂL-8: Li yuhıkkal hakka ve yubtılel bâtıle ve lev kerihel mucrimûn(mucrimûne).
Mücrimler (Allah’ın yardım vaadini sahte ve önemsiz) kerih görse de: Aziz Allah, hakkın gerçekleşmesini (Allah’ın müminlere yardım vaadinin hak gerçek/mutlak gerçek olduğunu, savaşta bir zaferle ve fetihle herkese göstermek adına) bâtılın yok olmasını istiyordu.
8/ENFÂL-9: İz testegîsûne rabbekum festecâbe lekum ennî mumiddukum bi elfin minel melâiketi murdifîn(murdifîne).
Ve (savaşta) Rabbinizden yardım istediğiniz zaman O, da böylece size icabet etti. Muhakkak ki birbirini izleyerek gelen bin melekle, size yardım gönderiyorum diyerek, dualarınızı kabul buyurmuştu.
8/ENFÂL-10: Ve mâ cealehullâhu illâ buşrâ ve li tatmainne bihî kulûbukum ve men nasru illâ min indillâh(indillâhi), innallâhe azîzun hakîm(hakîmun).
Ve Allah, (güçlü olan gurupla savaşmanızı ve savaşta yaptığı bu yardımı) sadece amenü olanlara bir müjde olması için ve onun (müminlere vaad ettiği yardımı savaş meydanında bulunanlara yaşatıp göstermekle) kalplerinizin (Allah’tan) tatmin (mutmain) olması için yaptı. Allah’ın katından başka size yardım edecek yoktur (aracılar boş batıldır yardım edemez/yardım ancak Allah’ın katındandır). Muhakkak ki Allah, Azîz ve Hakîm’dir.
8/ENFÂL-11: İz yugaşşîkumun nuâse emeneten minhu ve yunezzilu aleykum mines semâi mâen li yutahhirekum bihî ve yuzhibe ankum riczeş şeytâni ve li yerbıta alâ kulûbikum ve yusebbite bihil akdâm(akdâme).
Ve, O’nun tarafından (Allahû Tealâ tarafından), emniyette güvende tutulduğunuzu anlamanız için (savaşmanızdan hemen önce size bir rahatlama hali hissettirdiği için sanki) sizi bir uyuklama hali bürüyordu. Ve, O’nun rahmetiyle temizlenmeniz ve şeytanın murdarlığını üzerinizden gidermeniz ve kalplerinizi (Allah’a ve İslam’a) bağlamak ve ayaklarınızı dinde sağlamlaştırmak (kararlı ve sabit kılmak) adına sizin için semadan bir rahmet suyu indiriyordu.
8/ENFÂL-12: İz yûhî rabbuke ilel melâiketi ennî meakum fe sebbitûllezîne âmenû, seulkî fî kulûbillezîne keferûr ru’be fadribû fevkal a’nâkı vadribû minhum kulle benân(benânin).
Senin Rabbin (o esnada) meleklere şöyle vahyetmişti: “Muhakkak ki; Ben, sizinle beraberim. Artık âmenû olanlara (Allah’a aracısız iman ve teslim olan müminlere) sebat verin (onlara destek olun). Kâfirlerin kalplerine korku verip onların parmaklarını boyunlarının üzerine vurun.
Parmakların boyunlara vurulması: deyimi, Bir kişinin el parmaklarının boynun üst tarafına getirilerek ense kökünde bağlanmış halde teslim alma şeklini anlatır. Enfal suresi 12. ayetinde, ”kalplerine korku vermekle kafirleri el parmakları boyunlarının arkasında vurulmuş halde teslim olmaya zorlayın. Buyurulmaktadır. Esir alınmış olan müşrik kafirler için Enfal suresi 67~71 arasındaki muhkem tezekkür ayetlerine bakınız.
8/ENFÂL-13: Zâlike bi ennehum şâkkullâhe ve resûluh(resûlehu), ve men yuşâkıkıllâhe ve resûlehu fe innallâhe şedîdul ikâb(ikâbi).
Bu onların (Müminlere rahmet olunan mucizevi yardımlar Müşrik kafirlerin) Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelmeleri sebebiyledir. Ve kim Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelirse, bundan sonra muhakkak ki; Allah’ın ikabı (azabı) şiddetlidir.
8/ENFÂL-14: Zâlikum fe zûkûhu ve enne lil kâfirîne azâben nâr(nâri).
İşte böylece onlara artık onu azabı tadın! Dendi. Ve muhakkak ki kâfirlere, ateşin azabı da vardır.
8/ENFÂL-15: Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ lekîtumullezîne keferû zahfen fe lâ tuvellûhumul edbâr(edbâre).
Ey âmenû olanlar! (Allah’a aracısız iman ve teslim olanlar) Kâfir olanlarla topluca karşılaştığınız zaman artık onlara arkanızı dönmeyin.
8/ENFÂL-16: Ve men yuvellihim yevmeizin duburehû illâ muteharrifen li kıtâlin ev mutehayyizen ilâ fietin fe kad bâe bi gadabin minallâhi ve me’vâhu cehennem(cehennemu), ve bi’sel masîr(masîru).
Tekrar savaşmak için bir mevziye çekilme veya ayrı bir savaş pozisyonu alma veya savaşmak için sizden başka bir gruba katılmak üzere arkanızı dönmeniz haricinde kim o gün onlara (savaşta kafirlere) arkasını dönerse, o bilsin ki artık Allah’tan gazaba uğramıştır. Ve onun yeri cehennemdir. Ve ne kötü bir dönüş yeridir.
8/ENFÂL-17: Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ remeyte iz remeyte ve lâkinnallâhe remâ, ve li yubliyel mu’minîne minhu belâen hasenâ(hasenen), innallâhe semîun alîm(alîmun).
Siz {bkz; Enfal suresi 7,8,9} onları öldürmek istememiştiniz ama Allah öldürdü. Ve siz onlara karşı oklarınızı da atmak istemediniz ama Allah size attırdı. Ve çünkü Allah, mü’minleri, kendisinin verdiği bir ahsen belâ ile (muzaffer olunacak bir savaş belası üzerinde) imtihan etti/eder. Muhakkak ki Allah, her şeyi işiten ve bilendir.
Bkz; Enfal suresi: 7,8,9 Aziz Allah; Kafirlerin arkasının kesilip küfrün yok olması adına ve “Kendi ordularının yardım vaadi ile” kuvvetli olan gurupla savaşılmasını ve batılın bir zaferle/fetihle yok edilmesini istiyordu. Aziz Allah, Savaş emri verdiği halde müminlerin arasından bazı kimseler bu savaş emirinden kaçınarak Allah’ın Resul’ü ile tartışıyorlar ve cihada katılmak istemiyorlardı. Enfal suresi 17. Ayetinde; Siz savaşmak istemediğiniz halde Allah sizi bu savaşa teşvik edip ardından da “Allah’ın müminlere mutlaka yardım ulaştıracağından herkesin tatmin/mutmain olması için” meleklerinden ordular gönderdi ve sizi bu savaşta hem muzaffer kıldı hem de amelleriniz üzerinde imtihan etti. Buyurulmaktadır.
Müminlerin kalplerinin‘ Allah’ın yardım göndereceğinden mutmain olması önemliydi Zira; O dönem {Bkz:Enfal suresi 49}.
“Münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunan kimseler savaştan önce müminler hakkında kibirle şöyle diyorlardı: “Bunların batıl/sahte dinleri, kendilerinin aldattı.” Ve oysa kim hak gerçek olan Allah’a tevekkül ederse o taktirde muhakkak hak gerçek olan Allah, ve taraftarları galip gelir” Enfal suresi 49
Diyerek müminleri küçümseyici propagandalarla, İslam dininin önünü kesmeye çalışıyorlardı . Aşağıda devam eden ayetlerinde, Aziz Allah’ın, müminlere yaptığı mucizevi yardımlar ve ameller üzerinde kılınan imtihanlar ve aynı dönemde çıkarılan fitneler detaylı açıklanmaktadır.
Ayrıca konuyu detaylandıran tezekkür ayetlerine Bkz; Ahzâb suresi 10~27 , Ali İmran suresi 121~127
8/ENFÂL-18: Zâlikum ve ennallâhe mûhinu keydil kâfirîn(kâfirîne).
İşte böyle ve muhakkak ki Allah, kâfirlerin tuzağını (savaş tuzaklarını kendi emrindeki melekleriyle) bozandır.
8/ENFÂL-19: İn testeftihû fe kad câekumul feth(fethu), ve in tentehû fe huve hayrun lekum, ve in teûdû naud, ve len tugniye ankum fietukum şey’en ve lev kesuret ve ennallâhe meal mu’minîn(mu’minîne).
(Ey kafirler!) Şâyet fetih istiyorsanız, işte size fetih gelmiştir. (Şayet kendinize güveniyorsanız şimdi savaşın) Ve şâyet (Allah Resul’ü ve amenü olan müminlerle savaşmaktan) vazgeçerseniz tabii ki bu sizin için daha hayırlıdır. Ve şâyet siz ( İslam’dan küfür imanına) dönerseniz, Biz de (sizinle tekrar savaşmaya) döneriz. Ve grubunuz (sayıca) çok olsa bile size artık hiç bir şey, hiçbir kimse bir fayda veremez. Ve muhakkak ki Allah, (emrindeki yardım melekleriyle) daima mü’minlerle beraberdir.
8/ENFÂL-20: Yâ eyyuhellezîne âmenû etîullâhe ve resûlehu ve lâ tevellev anhu ve entum tesmeûn(tesmeûne).
Ey âmenû olanlar! Allah’a ve O’nun Resûl’üne itaat edin. Ve siz, (Kur’ân’ı) işitiyorken O’ndan yüz çevirmeyin.
8/ENFÂL-21: Ve lâ tekûnû kellezîne kâlû semi’nâ ve hum lâ yesmeûn(yesmeûne).
İşitmedikleri halde “işittik” diyerek (düşünmeden) Kuran’a yüz çeviren kimseler gibi de olmayın!
8/ENFÂL-22: İnne şerred devâbbi indallâhis summul bukmullezîne lâ ya’kılûn(ya’kılûne).
Muhakkak ki; Allah katında, hayvanların en şerrlisi (en kötüsü Kuran’ı/vahyi işitip düşünmeden) onu akıl etmeyen sağır ve dilsizlerdir. (Kuran’ı okumadan körükörüne Emaniye taasubuna bağlanan Müşrik kafirlerdir)
8/ENFÂL-23: Ve lev alimallâhu fî him hayren le esmeahum, ve lev esmeahum le tevellev ve hum mu’ridûne(mu’ridûn).
Ve Allah, onların içinde (kalplerinde/niyetlerinde emellerinde küfür imanını terk edeceklerine dair) bir hayır olduğunu görse, elbette onlara da işittirirdi. Ve Allah (onlar küfür imanında hala ısrarcı oldukları) bu durumda onlara işittirse bile (onlar), yine de mutlaka (batıla) dönerlerdi çünkü onlar (Zikrden/Kuran’dan/İslam’dan) yüz çevirenlerdir.
8/ENFÂL-24: Yâ eyyuhellezîne âmenûstecîbû lillâhi ve lir resûli izâ deâkum limâ yuhyîkûm, va’lemû ennallâhe yehûlu beynel mer’i ve kalbihî ve ennehû ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a aracısız iman ve teslim olanlar), Allah ve Resûl’ü sizi, size hayat verecek şeylere (Hidayete ulaştıran Kuran hükümlerine) davet ettiği zaman davete icabet edin! Ve {bkz; Enfal suresi 11, 12} Allah’ın kişi ile kalbi arasına girdiğini ve muhakkak sizin O’na (şefaat vaad eden sahtekar aracılar yerinel/aracısız bir halde sadece onun yargı makamına/huzuruna) haşrolunacağınızı bilin!
8/ENFÂL-25: Vettekû fitneten lâ tusîbennellezîne zalemû minkum hâssah(hâssaten), va’lemû ennallâhe şedîdul ikâb(ikâbi).
Bir de, öyle bir fitneden, sakının ki, içinizde yalnızca zulmedenlere dokunmakla kalmaz. Yine bilin ki Allah, cezalandırması çok çetin olandır.
8/ENFÂL-26: Vezkurû iz entum kalîlun mustad’afûne fîl ardı tehâfûne en yetehattafekumun nâsu fe âvâkum ve eyyedekum bi nasrihî ve rezekakum minet tayyibâtî leallekum teşkurûn(teşkurûne).
Ve siz; yeryüzünde az (sayıda) olduğunuzu, aciz, güçsüz olduğunuzu hatırlayın. Öyle zamanlarda İnsanların sizi yakalamasından korkuyordunuz. O zaman Allah sizi barındırdı ve sizi yardımları ile O destekledi ve sizi tayyib rızıklarla O rızıklandırdı. Umulur ki böylece siz şükredersiniz. Diye.
8/ENFÂL-27: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tehûnûllâhe ver resûle ve tehûnû emânâtikum ve entum ta’lemûn(ta’lemûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a aracısız iman ve teslim olanlar), Allah’a ve Resûl’üne ihanet etmeyin! Bunu yaparsanız, aslında kendizi emanet ettiklerinize ihanet etmiş olduğunuzu bilin.
8/ENFÂL-28: Va’lemû ennemâ emvâlukum ve evlâdukum fitnetun ve ennallâhe indehû ecrun azîm(azîmun).
Ve biliniz ki; çocuklarınız ve mallarınız, sizin için sadece bir fitnedir (imtihandır). Ve Allah ki; O’nun katında, (muhakkak) azîm ( sürekli kalıcı) bir ecir (bedel olan cennet) vardır.
8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan sahibi (hak ve bâtılı idrak etme kabiliyeti bahşederek sizi kitabıyla sıratı müstakime yöneltir ve fırsat) sahibi kılar! Ve sizin günahlarınızı sadece O örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir./Aracıların düzmece ilahları bu yetkiye malik değildir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.
8/ENFÂL-30: Ve iz yemkuru bikellezîne keferû li yusbitûke ev yaktulûke ev yuhricûk(yuhricûke) ve yemkurûne ve yemkurullâh(yemkurullâhu), vallâhu hayrul mâkirîn(mâkirîne).
Ve o inkâr edenler, (Müşrik kafirler) seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek için tuzak kuruyorlardı. Ve onlar, bu tuzağı kuruyorlarken; Allah da onlara tuzak kuruyordu. Ve Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. (Helak etmeden önce, Kendi kuvva melekleriyle rağmen imana dönmeleri için savaş veya belalar üzerinde İnsanların hayrına olan tuzaklar kurar. Bkz; Enfal suresi 70)
8/ENFÂL-31: Ve iza tutlâ aleyhim âyâtunâ kâlû kad semi’nâ lev neşâu le kulnâ misle hâzâ in hâzâ illâ esâtîrul evvelîn(evvelîne).
Ve âyetlerimiz o inkarcılara okunduğu zaman, “Biz işittik. (Ama) Şâyet biz dileseydik, bunun (Kuran) gibisini elbette biz de söylerdik. Bu (Kuran) olsa olsa ancak evvelkilerin masalıdır.” dediler.
8/ENFÂL-32: Ve iz kâlûllâhumme in kâne hâzâ huvel hakka min indike fe emtir aleynâ hıcâreten mines semâi evi’tinâ bi azâbin elîm(elîmin).
Ve onlar (inkarcı müşrikler) : “Allah’ım şâyet bu, (Kuran) gerçekten o senin hak olan Kitabın ise, o zaman Senin indinden üzerimize semadan taşlar yağdır veya bize acı azabı hemen getir.” demişlerdi. (diyerek meydan okuyor alay ediyorlardı)
8/ENFÂL-33: Ve mâ kânallâhu li yuazzibehum ve ente fîhim, ve mâ kânallâhu muazzibehum ve hum yestagfirûn(yestagfirûne).
Ve oysa sen onların arasında (hidayeti tebliğ ediyor, cennete davet ediyor ve fırsat sunuyor) iken; Allah, (tebliğe icabet ederek aralarından İslama hicret edecek kişilere vakit vermeden) onları hemen azaplandıracak değildir. Ve tebliğ ettiğine karşılık icabet edip de bazıları mağfiret diliyorken (de) Allah, onları hemen azaplandıracak değildir.
8/ENFÂL-34: Ve mâ lehum ellâ yuazzibehumullâhu ve hum yasuddûne anil mescidil harâmi ve mâ kânû evliyâehu, in evliyâuhû illel muttekûne ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve onlar, (müşrikler amenü olan müminleri) Mecsid-i Haram’dan men ediyorlarken ve üstelik onlar, O’nun (Allah’ın) dostları değilken; Allah, onlara (müşrik aracılara savaşlar hastalıklar vb çeşitli belalar ile ve en sonunda cehennem azabıyla) niçin azap etmesin? O’nun (Allah’ın) dostları ancak takva sahibi olanlardır. Ve fakat, onların çoğu (Bkz; Enfal suresi 49 Kendi ilahlarına inandıkları için ve Allah’ı ve Resul’ünü sahte varsaydıkları için elbette ki gerçek azabın İslam’ın Allah’ından geleceğini) bilmezler. (Ayrıca Konunun bağlamı olan tezekkür ayetleri için Bkz; Enfal suresi 57)
8/ENFÂL-35: Ve mâ kâne salâtuhum indel beyti illâ mukâen ve tasdiyeh(tasdiyeten), fe zûkûl azâbe bimâ kuntum tekfurûn(tekfurûne).
Ve onların salâtları (duaları, ibadetleri) beytin (Allah’ın evi varsaydıkları binaların) yanında ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka birşey olmadı. Artık onlara, inkâr etmiş olduğunuz şeyler sebebiyle azabı burada (cehennemde) tadın! Denecek.
Beyt ev demektir. Beytullah; Allah’ın evi demektir. Yahudi müşrikler’in İlahı kabul edilen “yahve” yahudi müşriklere göre (Tevrat’a göre) siyonda bir dağın üzerindeki evinde ikamet etmekteydi. Arap müşriklerin Tanrı’sının evi ise Kuran indiği dönemde Putperestler tarafından Kabe olarak ilan edilmişti. Günümüzde Arap coğrafyası ve İsrail’de de sıkça görülen ve “Zikir” olarak dillendirilen ve ayetinde vurgulandığı gibi el çırparak belli bir ritüelle dans edip ıslık çalarak yapılan toplu müşrik ibadetleri özellikle vurgulanarak tarif ediliyor. Günümüzde bazı tarikat ve cemaatlerin başlarını sallayarak el çırparak yaptıkları Zikir ayinleri de Aziz Allah’ın üzerlerine lanet yazdığı eski bir müşrik ibadetidir.
8/ENFÂL-36: İnnellezîne keferû yunfikûne emvâlehum li yesuddû an sebîlillâh(sebîlillâhi), fe seyunfikûnehâ summe tekûnu aleyhim hasreten summe yuglebûn(yuglebûne), vellezîne keferû ilâ cehenneme yuhşerûn(yuhşerûne).
Muhakkak ki kâfirler, Allah’ın yolundan alıkoymak (İnsanların Allah’a aracısız yönelmesine mani olmak) için mallarını infâk ederler (mallarından kendi aracılarına/aracılık müessesine verirler/infak ederler). Bu şekilde mallarını, (batıla) infâk etmekle bu (infak ettikleri) onlara sadece hasret (pişmanlık, üzüntü) olarak dönecek. Ki onlara mutlaka gâlip olunacak. Ve kâfir olanlar, sonunda mutlaka cehenneme haşrolunacaklar. (toplanacaklar).
8/ENFÂL-37: Li yemîzallâhul habîse minet tayyibi ve yec’alel habîse ba’dahu alâ ba’dın fe yerkumehu cemîan fe yec’alehu fî cehennem(cehenneme), ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).
(Bu), Allah’ın habis (pis) ile tayyibi (pis ile temizi) birbirinden ayırması ve habis olanları birbirinin üzerine koyup hepsini biriktirip yığarak, böylece onların (toplu günah yükleriyle) cehenneme toplanması içindir. İşte onlar ki, onlar hüsrana uğrayanlardır.
8/ENFÂL-38: Kul lillezîne keferû in yentehû yugfer lehum mâ kad selef(selefe), ve in yeûdû fe kad madat sunnetul evvelîn(evvelîne).
Kâfir olan kimselere de ki: “Eğer vazgeçerseniz, ki batıldan/küfürden vazgeçmiş olanlara mağfiret edilir. Ve eğer geri dönerlerse (küfür ve düşmanlığa avdet ederlerse), o zaman evvelkilerin sünneti onlar üzerinde de vuku bulmuş olur (önceki inkâr eden, isyan eden ümmetlere uygulanan İlâhî kanun Onlar için de uygulanır. Bkz; Enfal 52,53,54).”
8/ENFÂL-39: Ve kâtilûhum hattâ lâ tekûne fitnetun ve yekûned dînu kulluhu lillâhi, fe inintehev fe innallâhe bimâ ya’melûne basîr(basîrun).
Ve hiçbir fitne kalmayıncaya ve bütün dîn Allah için oluncaya kadar,(aracılık ve Şirk ortadan kalkıncaya kadar) onlarla kıtalde bulunun (savaşın). Eğer onlar (küfürden) vazgeçerlerse o taktirde muhakkak ki Allah, yaptığınız şeyleri en iyi görendir.
8/ENFÂL-40: Ve in tevellev fa’lemû ennallâhe mevlâkum, ni’mel mevlâ ve ni’men nasîr(nasîru).
Ve şâyet İslam’a dönerlerse, Allah’ın dönenlerin de mevlâsı olduğunu bilin. Ne güzel mevlâ ve ne güzel yardımcıdır!
8/ENFÂL-41: Va’lemû ennemâ ganimtum min şey’in fe enne lillâhi humusehu ve lir resûli ve li zîl kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîli in kuntum âmentum billâhi ve mâ enzelnâ alâ abdinâ yevmel furkâni yevmettekal cem’ân(cem’âni), vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Eğer Allah’a ve Kulumuza indirdiğimize (Kuran’a) iman ettiyseniz; İki ordunun birbiriyle karşılaştığı ve hak ile batılın savaşla ayrıldığı o günde, ganimet olarak (savaş tazminatı olarak fidye) alınan herhangi bir şeyin beşte biri Allah payı olarak Resul ile birlikte savaşa katılanların akrabalarına, ve o yolculara (Allah yolunda savaşa katılıp onların geride kalan yetimlerine ve onların muhtaç akraba ve yakınlarına) ve onların yetimlerine ve yoksullarına aittir. Allah her şeye hakkı ile kadirdir.” (Ayrıca bkz; Haşr suresi 7,8,9)
8/ENFÂL-42: İz entum bil udvetid dunyâ ve hum bil udvetil kusvâ verrekbu esfele minkum, ve lev tevâadtum lahteleftum fîl mîâdi ve lâkin li yakdiyallâhu emren kâne mef’ûlen li yehlike men heleke an beyyinetin ve yahyâ men hayye an beyyineh(beyyinetin), ve innallâhe le semî’un alîm(alîmun).
Hani siz vadinin (Medine’ye) yakın tarafında; onlar ise uzak tarafında, kervansa sizin aşağınızdaydı. (Onlar sayıca sizden öylesine fazla idi ki), şâyet (savaş meydanında) onlarla buluşmak üzere sözleşmiş olsaydınız (kalabalık olduklarını fark edince) sözleşmenizde ayrılığa düşerdiniz (savaşa yanaşmazdınız). Fakat Allah, olacak bir işi (hem sayıca az olan mü’minlerin kalabalık olan müşriklere karşı zaferini gerçek kılmak hem de insanların sınavlarını) gerçekleştirmek adına size emrini öyle beyyine (beyan) etti ki: böylece ölen Allah’ın beyineleri (kullarına beyan ettiği emirleri) üzerinde (sadakatla) ölsün, yaşayan da beyyineleri üzerinde (sadakatıyla) yaşasın. Şüphesiz Allah, elbette hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
8/ENFÂL-43: İz yurîkehumullâhu fî menâmike kalîlen, ve lev erâkehum kesîren le feşiltum ve le tenâza’tum fîl emri ve lâkinnallâhe sellem(selleme), innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).
Allah, sana uykuda onların sayılarını az olarak gösteriyordu. Ve şâyet sana onları çok gösterseydi mutlaka (savaşmakta) tedirgin olurdunuz ve elbette emir hakkında nizaya (savaşmak hususunda çekinceli kalıp aranızda anlaşmazlığa) düşerdiniz. Ve fakat Allah, sizi selâmete çıkardı. Muhakkak ki Allah, göğüslerde olanı bilendir.
8/ENFÂL-44: Ve iz yurîkumûhum iziltekaytum fî a’yunikum kalîlen ve yukallilukum fî a’yunihim li yakdıyallâhu emren kâne mef’ûlâ(mef’ûlen), ve ilallâhi turceul umûr(umûru).
Ve yapılması gerekli olan emrin (savaşın) yapılmasını, Allah’ın vukua getirmesi için (kafirlerle) karşılaştığınız zaman (savaşmaya cesaretlenmeniz adına) sizin gözlerinizde onları size az gösteriyordu. Ve onların gözlerinde de sizi onlara azaltıyordu. (Ki Enfal 42 deki amaç üzerine savaş gerçekleşsin diye) Ve tüm işler sonunda muhakkak Allah’ın isteğine döndürülür. (Her iş Allah’ın istediği gibi olur/gerçekleşir)
8/ENFÂL-45: Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ lekîtum fieten fesbutû vezkurullâhe kesîren leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar! Bir toplulukla karşılaştığınız zaman artık sebat edin ve Allah’ı çok zikredin ki; ancak böyle felâha erersiniz.
8/ENFÂL-46: Ve etîullâhe ve resûlehu ve lâ tenâzeû fe tefşelû ve tezhebe rîhukum vasbirû, innallâhe meas sâbirîn(sâbirîne).
Allah’a ve O’nun Resûl’üne itaat edin, niza etmeyin (anlaşmazlığa düşmeyin), yoksa zayıf düşersiniz ve kuvvetiniz (elinizden) gider. Birlikte Sabredin. Muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir.
8/ENFÂL-47: Ve lâ tekûnû kellezîne harecû min diyârihim bataran ve riâen nâsi ve yasuddûne an sebîlillâh(sebîlillâhi), vallâhu bimâ ya’melûne muhît(muhîtun).
Ve sizi, diyarlarınızdan (yurtlarınızdan) kibirle (gururla, çalımla) ve insanlara gösteriş yaparak çıkaran ve Allah’ın yolundan alıkoyan (müşrik kafirler) gibi olmayın. Ve Allah, yaptığınız şeyleri (ilmi ve hükmüyle) kuşatandır.
8/ENFÂL-48: Ve iz zeyyene lehumuş şeytânu a’mâlehum ve kâle lâ gâlibe lekumul yevme minen nâsi ve innî cârun lekum, fe lemmâ terâetil fietâni nekesa alâ akıbeyhi ve kâle innî berîun minkum innî erâ mâ lâ terevne innî ehâfullâh(ehâfullâhe), vallâhu şedîdul ıkâb(ıkâbi).
Ve şeytan, onlara amellerini süslemişti. Ve (kafirlere) şöyle dedi: “Bugün insanlardan size gâlip olacak yoktur. Ve muhakkak ki ben, size müttefikim (yardımcıyım).” Fakat iki toplum, (müminler ve müşrik kafirler savaş meydanında birbirini) görünce o (şeytan) iki topuğu üzerinde arkasına dönüp kaçtı ve sonra “Ben, sizden uzağım. Gerçekten ben, sizin görmediğiniz şeyleri görüyorum. Muhakkak ki ben, Allah’tan korkarım.” dedi. Ve Allah, ikabı (azabı) şiddetli olandır.
8/ENFÂL-49: İz yekûlul munâfikûne vellezîne fî kulûbihim maradun garrehâulâi dînuhum, ve men yetevekkel alallâhi fe innallâhe azîzun hakîm(hakîmun).
Münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunan kimseler (savaştan önce müminler hakkında kibirle şöyle) diyorlardı: “Bunları, kendilerinin dîni aldattı.” Ve oysa kim hak Allah’a (gerçek olan Allah’a) tevekkül ederse o taktirde hak olan Allah, muhakkak ki (galip gelir) O Azîz (en üstün) ve Hakîm’dir. (Savaşta gerçek Allah’ın tarafı galip gelir)
8/ENFÂL-50: Ve lev terâ iz yeteveffellezîne keferûl melâiketu yadrıbûne vucûhehum ve edbârehum, ve zûkû azâbel harîk(harîkı).
Ve böylece (Hakk/Gerçek) Allah’ın gönderdiği melekler kâfir olanları, vefat ettirilirken, onların yüzlerine ve arkalarına vururken ve “Yakıcı azabı tadın!” derken onları bir görseydin.
8/ENFÂL-51: Zâlike bimâ kaddemet eydîkum ve ennallâhe leyse bi zallâmin lil abîd(abîdi).
İşte bu, ellerinizle takdim ettikleriniz (kendi yaptıklarınız) sebebiyledir. Ve muhakkak ki Allah, hak etmedikleri hallerde kullara zulmedici değildir. Dediler.
8/ENFÂL-52: Ke de’bi âli fir’avne vellezîne min kablihim, keferû bi âyâtillâhi fe ehazehumullâhu bi zunûbihim, innallâhe kaviyyun şedîdul ıkâb(ıkâbi).
Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin adet haline getirdiği gibi Allah’ın âyetlerini inkâr ettiler. Böylece Allah, günahlarından dolayı onları da aldı. Muhakkak ki Allah, kuvvetlidir ve azabı şiddetlidir.
8/ENFÂL-53: Zâlike biennallâhe lem yeku mugayyiren ni’meten en’amehâ alâ kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim ve ennallâhe semîun alîm(alîmun).
Bu böyledir. Çünkü Allah bir millete verdiği nîmeti, onlar kendilerindeki (küfür şirk îmânından gelen adet huy, yaşayış ve davranış biçimlerini Allah’ın hak vahyinden gelen terbiye ile ) değiştirmedikçe, akibetlerini değiştirici değildir ve şüphesiz Allah işitendir, bilendir.
8/ENFÂL-54: Ke de’bi âli fir’avne vellezîne min kablihim, kezzebû biâyâti rabbihim, fe ehleknâhum bi zunûbihim ve agraknâ âle fîr’avn(fîr’avne), ve kullun kânû zâlimîn(zâlimîne).
(Onların, Bedir’de savaşan Kureyşlilerin) hali, firavunun ve onlardan önceki kimselerin (helak edilen kavimlerin) hali gibidir. Onlar da, Rab’lerinin âyetlerini yalanladılar. Böylece günahları dolayısıyla onları helâk ettik. Firavun topluluğunu (ordusunu) boğduk. Ve (onların) hepsi zalimler oldular.(zalim damgası yediler)
8/ENFÂL-55: İnne şerred devâbbi indallâhillezîne keferû fe hum lâ yu’minûn(yu’minûne).
Allah katında (yürüyen) hayvanların en şerrlisi, muhakkak inkâr eden kimselerdir (kâfirlerdir). Artık onlar inanmazlar (mü’min olmazlar).
8/ENFÂL-56: Ellezîne âhedte minhum summe yenkudûne ahdehum fî kulli merretin ve hum lâ yettekûn(yettekûne).
Onlardan ahd aldığın kimseler, sonra ahdlerini her defasında bozarlar. Ve (çünkü) onlar,Allah’a takva sahibi değildirler.
8/ENFÂL-57: Fe immâ teskafennehum fîl harbi feşerrid bihim men halfehum leallehum yezzekkerûn(yezzekkerûne).
Fakat onları, harpte yakaladığın zaman onları öyle yıldır (korkut ki); onların arkasındakiler de, böylece (Zikr’i/Kuran’ı) tezekkür etsinler.
Bkz; Enfal suresi 49 Gerçek olan Allah’ın savaşta mutlaka galip geleceğini düşünen ve de bunu beyan eden, müşrik ve münafık kafirleri savaşta ve {Bkz: Enfal suresi 60} yaptığın hazırlıklarla öyle bir yıldır ki, İslam’ın Allah’ının her savaşta daima Muzaffer olacağını idrak edip bu ibretle aracılık müessesesinin batıl emaniyye hükümlerini terkedip, Allah’ın indirdiği Zikr’i/Kuran’ı tezekkür etsinler. Buyurulmaktadır. Hükümlerine sadakat dairesinde sınamak gayesiyle yeryüzüne gönderdiği insanoğlu için, İlahi ilmi ve hikmetiyle kulları yararına hükümler koyan Alim ve Hakim Allah, her dönem içinde, Resul’leri vasıtasıyla sınav hükümlerini ihtiva eden buyruklarını iletmiştir. Ve her dönem gönderdiği hükümler {bkz; Beyyine suresi 3} aynı olduğu için, “hükümlerin tekrarı” manasıyla Kuran’ın ana ismi zikr’dir. Kuran’ın ve Hz Musa’ya gönderilen Tevrat’ın ve Hz İsa’ya gönderilen İncil’in ve diğer Resul’lere gönderilen kitapların ortak ismi, aynı hükümleri barındırdığı için “hükümlerin tekrarı” manasıyla zikr’dir. Zikir tek tanrılı “İslam dininin hüküm kitabının ortak ismi” iken; Kuran Tevrat veya İncil gibi isimler Zikr’in { bkz: Rad suresi 38} dönemsel niteleyici adlarıdır. Diğer gönderilen kitaplar geçmişte aracılar tarafından tahrif edildiği için bu nedenle Aziz Allah SÂD suresi 1. ayetinde Kur’an’dan “Zikr kitabının sahibi” yani “içinde İslam hükümlerini eksiksiz barındıran tek ve yegane kitap” olduğunu vurgulamıştır. Tezekkür; Allah’ın eksiksiz kitabı olan Zikr/Kuran ayetleri ile bildirdiği hususlara iman edip Zikr ayetlerindeki bilgiler ile bir konuyu zihninde muhakeme edip karar vermek demektir. Örneğin “sadaka verin” diyen bir ayetini okurken sadakaların “yoksunlara verilmesini açıklayan” bir diğer ayetiyle zihninde birleştirip her ayetini Allah’ın açıklama getirdiği bir diğer Kuran ayetiyle zihninde örtüştürerek kavramakla ; Aziz Allah’ın kullarından isteklerini, menfaat uğruna değiştiren aracılara ihtiyaç duymadan, Zikr hükümleriyle yani Te-Zikr/Tezekkür yöntemiyle Kuran üzerinden Allah’a aracısız yönelmek demektir. {bkz;Sad 29,İbrahim 52, Zumer 18 Mümin 54} parantez içinde verdiğimiz konumuzu açıklayan te-Zikr örnekleri gibi. Ulul’elbab; Zikr ile tezekkür etmekle aracıların yalan yanlış eksik bilgilerine ihtiyaç hissetmeden, Allah’a aracısız yönelen kullarına ise Ulul’elbab denir. Ulul’elbab; “her dönem” {bkz; Zumer suresi 18 Rad suresi 10} tebliğ edileni saklamadan muktesim müşrikler gibi { bkz; hicr suresi 90} değiştirmeden dini açıklayıp yaşayıp yaşatanlar demektir. Ayrıca; Ulul’elbab kişilerin detaylı özellikleri için bkz; Rad suresi 19~25
8/ENFÂL-58: Ve immâ tehâfenne min kavmin hiyâneten fenbiz ileyhim alâ sevâin, innallâhe lâ yuhıbbul hâinîn(hâinîne).
Ve fakat bir kavmin, (İslam’a) ihanetinden kesinlikle korkarsan artık eşitlik üzerine (onları haklarda eşit görme ve) ahdlerini iptal et. Muhakkak ki Allah, hainleri (ihanet edenleri) sevmez.
8/ENFÂL-59: Ve lâ yahsebennellezîne keferû sebekû, innehum lâ yu’cizûn(yu’cizûne).
İnkâr edenler, sakın kurtulduklarını sanmasınlar. Muhakkak ki onlar, (Allah’ı) aciz bırakamazlar.
8/ENFÂL-60: Ve eıddû lehum mesteta’tum min kuvvetin ve min rıbâtil hayli turhibûne bihî aduvvallâhi ve aduvvekum ve âharîne min dûnihim, lâ ta’lemûnehum, allâhu ya’lemuhum, ve mâ tunfikû min şey’in fî sebîlillâhi yuveffe ileykum ve entum lâ tuzlemûn(tuzlemûne).
Onlara karşı kuvvetiniz (gücünüz) ne kadar yeterse ve bağlanan (savaş için beslenen) atlardan ( tedbir için hazırlayın)! Böyle yaparak, Allah’ın düşmanlarını ve sizin düşmanlarınızı ve onlardan başka diğerlerini de (böylelikle gücünüzle) korkutun. Siz onları bilmezsiniz, ancak Allah onları bilir. Ve Allah’ın yolunda her ne infâk ederseniz, size karşılığı mutlaka vefa edilir ve siz bunda asla zulmedilmezsiniz (haksızlığa uğratılmazsınız).
8/ENFÂL-61: Ve in cenehû lis selmi fecnah lehâ ve tevekkel alallâh(alallâhi), innehu huves semîul alîm(alîmu).
Ve eğer müşrikler teslime (barışa) meylederlerse (yanaşırlarsa), o zaman (sen de barışa) meylet ve sonra Allah’a tevekkül et. Muhakkak ki O; en iyi işiten, en iyi bilendir.
8/ENFÂL-62: Ve in yurîdû en yahdeûke feinne hasbekallâh(hasbekallâhu), huvellezî eyyedeke bi nasrihî ve bilmu’minîn(mu’minîne).
Ve eğer sonra sana tekrar hile yapmak isterlerse, o taktirde muhakkak ki Allah, sana kâfidir. Yardımı ile seni ve mü’minleri destekleyen ve destekleyecek olan da O’dur.
8/ENFÂL-63: Ve ellefe beyne kulûbihim, lev enfakte mâ fîl ardı cemîan mâ ellefte beyne kulûbihim ve lâkinnallâhe ellefe beynehum, innehu azîzun hakîm(hakîmun).
Ve Allah onların aralarından (İslam’ı kabul edenlerin ve sonradan İslama hicret edenlerin) kalplerinin arasını (Bkz; Enfal suresi 72~75 sevgiyle ve kardeşlik hükmüyle) birleştirdi. Eğer yeryüzündeki şeylerin hepsini infâk etseydin, onların (sana önceden tabi olan müminlere türlü eziyetler etmiş ve onları yurtlarından çıkarmış olan, önceden müşrik olup da İslama sonradan hicret eden o kimselerin) kalplerinin arasını birleştiremezdin. Ve lâkin Allah, onların arasını birleştirdi. Muhakkak ki O; Azîz’dir, Hakîm’dir.
8/ENFÂL-64: Yâ eyyuhennebiyyu hasbukallâhu ve menittebeake minel mu’minîn(mu’minîne).
Ey Nebi! Allah, sana ve sana tâbî olan mü’minlere kâfidir.
8/ENFÂL-65: Yâ eyyuhen nebiyyu harridıl mu’minîne alel kıtâl(kıtâli), in yekun minkum işrûne sâbirûne yaglibû mieteyn(mieteyni), ve in yekûn minkum mietun yaglibû elfen minellezîne keferû bi ennehum kavmun lâ yefkahûn(yefkahûne).
Ey Nebi! Mü’minleri savaşa teşvik et ( Allah’ın yanlarında olduğunu bu yüzden hiç bir şeyden korkmamaları gerektiğini bildirerek her hangi bir taarruza karşı savaşmaya hazır olmalarını sağla) . Eğer sizden sabırlı olan 20 kişi olursa, 200 kişiye gâlip gelir. Ve şâyet sizden 100 kişi olursa, onların o fıkıh edemeyen (kalplerine “Allah tarafından ekkinet mühürü vurulduğu için” artık asıl hayat/ahiret hayatını idrak edemeyen, ve bu yüzden gerçek hayatına şehadet mertebesinde kavuşabilmek için ölüme korkusuzca koşan müminlerin aksine ölmekten korkan) bir kavim olmalarından dolayı, kâfir kimselerden 1000 kişiye gâlip gelir. (diye gerçekleri söyleyerek onları teşvik et)
8/ENFÂL-66: El’âne haffefallâhu ankum ve alime enne fîkum da’fâ(da’fen), fe in yekun minkum mietun sâbiretun yaglibû mieteyn(mieteyni), ve in yekun minkum elfun yaglibû elfeyni bi iznillâh(iznillâhi), vallâhu meas sâbirîn(sâbirîne).
Şimdi Allah, içinizde zayıflık olduğunu (müşriklere karşı kuvvet ve sayıca az olduğunuzu) bildi ve böylece yükünüzü sizden O hafifletti. Bundan sonrası için de onlara de ki; eğer sabreden 100 kişi olursa, 200 kişiye gâlip gelir ve şâyet sizden 1000 kişi olursa, Allah’ın izniyle 2000 kişiye gâlip gelir. Ve çünkü Allah, daima (ahiret yurduna kavuşmak için yeryüzü sınav hayatında her tür meşakkat karşısında) sabreden müminlerle beraberdir.
8/ENFÂL-67: Mâ kâne li nebiyyin en yekûne lehû esrâ hattâ yushıne fîl ard(ardı), turîdûne aradad dunyâ, vallâhu yurîdul ahıreh(ahırete), vallâhu azîzun hakîm(hakîmun).
Bir nebî için yeryüzünde kesin zafer kazanıncaya kadar onun esirlerinin olması (müminlerin kafirlerin elinde esir kalması), uygun değildir. {Bkz: Enfal suresi 70} Siz, (esirleri ve ganimeti elinizde tutmakla) dünya malını istiyorsunuz ve oysa Allah, sizin için ahireti istiyor. Ve Allah; Azîz’dir, Hakîm’dir.
8/ENFÂL-68: Lev lâ kitâbun minallâhi sebeka le messekum fîmâ ehaztum azâbun azîm(azîmun).
(Savaş ganimetleri, fidye için tutulan esirler vb) Daha önceden yazılı bir hüküm olarak Allah tarafından belirlenmemiş olsaydı {bkz;Bakara 177} şimdi sizin savaşta topladığınız ganimetlerin paylaşımı hususunda (esirlerden ve ganimetlerden keyfi faydalanmak nemalanmak için yapacaklarınız yüzünden) mutlaka size büyük bir azap dokunurdu.
8/ENFÂL-69: Fe kulû mimmâ ganimtum halâlen tayyiben vettekullâh(vettekullâhe), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Artık ganimet olarak aldığınız şeylerden helâl ve temiz olarak (ilgili ayetlerinde ve Bkz; enfal 41. ayetinde belirtildiği gibi) harcayınız! Ve Allah’a karşı takva sahibi olun. Muhakkak ki Allah; Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm’dir. (Sadece müminlere yardım himaye ve hidayet edendir.)
8/ENFÂL-70: Yâ eyyuhen nebiyyu kul li men fî eydîkum minel esrâ in ya’lemillâhu fî kulûbikum hayren yu’tikum hayren mimmâ uhıze minkum ve yagfirlekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).
Ey Nebî ! Esirlerden elinizin altında bulunanlara de ki: “Eğer Allah, {bkz; Enfal suresi 23} kalbinizde hayır olduğunu bilirse; (Küfür İmanını terk ederek Kuran’a tabi olup İslam’dan yüz çevirmezseniz) size, sizden alınanlardan (savaş ganimeti olarak elinizden alınan kaybettiğiniz mallarınızdan) daha hayırlısı size tekrar geri verilir ve böylece Allah size mağfiret eder. Ve Allah; Gafur’dur, Rahîm’dir.”
Savaşta müşriklerin eline esir düşmüş müminler, müşrikler tarafından köle olarak kabul edilir ve satılırdı. Ve savaşta Müminlere esir düşenler ise; İslamda köle ticareti ve köleden faydalanmak yasak olduğu için {Bkz; Nisa 24} çok iyi muamele edilerek {bkz:Nisa 36} bir mümin esire karşılık {bkz;Enfal 67} fidye olarak sunulurdu. {bkz; Muhammed suresi 4} Fidye veren bir müşrik olmaz ise savaş bittiğinde köle olarak tutulmaz mutlaka müminlerle savaşmayacağına dair misak alınarak serbest bırakılırdı. { bkz;Muhammed 4} ve Eğer esirlerin arasından İslam’a hicret etmek isteyen olursa diğer müminler gibi muamele edilerek her tür yardımı görürdü. {bkz: Enfal suresi 72,73} Allah yolunda müşriklerle savaşan ve bu kutsal gayede müşriklere esir düşmüş müminler çoğunlukla satın alınmak suretiyle özgürlüğüne kavuşturulmuştur. {Bkz Bakara 177} ve {Bkz; Nisa 92.} ayetinde anılan “Tahrîr-i rakabe “ hususu esir düşmüş müminlerin kurtarılması gayesinde “kaybedilen bir cana karşılık özgürlüğüne kavuşturularak yaşama döndürülen bir diğer can” kısas ve kıyasındadır. Enfal suresinden bir sure öncesinde indirilmiş olan Bakara suresi 177. ayetinde esirlerin satın alınarak kurtarılması müminlere zaten farz kalınmıştır.
8/ENFÂL-71: Ve in yurîdû hıyâneteke fe kad hânullâhe min kablu fe emkene minhum, vallâhu alîmun hakîm(hakîmun).
Ve şâyet onlar, sana ihanet etmek isterlerse, ki bu şekilde (kafirler Bkz Enfal suresi 18,19) daha önce de Allah’a ihanet etmişlerdi, ancak o zaman da unutma ki Allah onlara karşı daima sana (yardımlar ve fetihler) verdi ve şimdi de verir. Ve Allah; Alîm ve Hakîm’dir.
8/ENFÂL-72: İnnellezîne âmenû ve hâcerû ve câhedû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâhi vellezîne âvev ve nasarû ulâike ba’duhum evliyâu ba’d(ba’dın), vellezîne âmenû ve lem yuhâcirû mâ lekum min velâyetihim min şey’in hattâ yuhâcirû, ve inistensarûkum fîd dîni fe aleykumun nasru illâ alâ kavmin beynekum ve beynehum mîsâk(mîsâkun), vallâhu bimâ ta’melûne basîr(basîrun).
Muhakkak ki; âmenû olan ve (İslam’a sonradan) hicret edenler ( İslama hicret ederek mümin olanlar ve savaş yüzünden mecburi göç edip savaşta mağdur olan İslam’a sığınan kadınlar çocuklar yaşlılar vb) ve mallarıyla ve nefsleriyle (canlarıyla) Allah yolunda cihad edenler, onları barındıran ve onlara yardım edenler, işte onların hepsi birbirlerinin dostlarıdır. Onlar (müşrikler, İslama) hicret edinceye kadar, onların velâyeti için (onlara yardım edilmesine dair), sizin üzerinizde bir sorumluluk yoktur. Ve eğer onlar dîn konusunda (İslama hicret etmek için) sizden yardım isterlerse, sizin ve onların arasında özel bir misak olması haricinde (bkz-; Enfal suresi 58 İslam olmayacağına kanaat edilen kimseler/kavimler veya önceden İslam olacaklarına dair misak yapıldığı halde akdi bozmuş Kişiler) olmaları hariç, İslama hicret etmek isteyen kimselere yardım etmek üzerinize farzdır. (Ayrıca bkz Tevbe Suresi 4-12) Ve Allah, mutlaka yapmakta olduğunuz şeyleri görendir.
8/ENFÂL-73: Vellezîne keferû ba’duhum evliyâu ba’d(ba’dın), illâ tef’alûhu tekun fitnetun fîl ardı ve fesâdun kebîr(kebîrun).
Çünkü ancak; Kâfir olan kimseler birbirinin dostlarıdır. Eğer farz kıldığı bu hükme uymazsanız ( İslam’a Hicret edenleri aranıza alıp himaye yardım ve ihya etmezseniz/ortada bırakırsanız) yeryüzünde fitne ve büyük fesat olur.
8/ENFÂL-74: Vellezîne âmenû ve hâcerû ve câhedû fî sebîlillâhi vellezîne âvev ve nasarû ulâike humul mu’minûne hakkâ(hakkân), lehum magfiretun ve rizkun kerîm(kerîmun).
Ve âmenû olduktan sonra İslama hicret ederek Allah yolunda cihad eden kimselerin (ailelerini çocuklarını) barındıran ve onlara yardım eden kimseler var ya, işte onlar, onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için mağfiret ve kerim rızık vardır.
8/ENFÂL-75: Vellezîne âmenû min ba’du ve hâcerû ve câhedû meakum fe ulâike minkum, ve ûlûl erhâmi ba’duhum evlâ biba’dın fî kitâbillâh(kitâbillâhi), innallâhe bi kulli şey’in alîm(alîmun).
Ve bundan sonra âmenû olanlarla birlikte, İslam’a hicret ettikten sonra sizinle birlikte cihad eden kimseler, işte onlar artık sizdendir! Allah’ın Kitab’ında “rahim sahipleri“ muhakkak ki birbirlerine daha yakındır. Muhakkak ki Allah her şeyi en iyi bilendir.
İslama hicret edenleri köleleri cariyeleri yetimleri muhtaçları vb, himaye yardım barındırma gibi hususlarda Kur’an hükümlerinde belirtildiği gibi layıkıyla gözeten “mallarıyla cihad eden” takva sahibi kişilere “Rahim sahipleri” denir ve hem Enfal suresi 1~4 açılış ayetlerinde vurgulandığı gibi hem de Enfal suresi 72,73,74,75 ayetlerinde açıklandığı üzere hükümlerine takva ile icabet eden Rahim sahibi müminler, kan bağı veya akraba yakınlığına nisbetle hem birbirlerinin dostları hem de birbirlerinin en yakınlarıdır. Buyurulmaktadır. Ayrıca Rahim sahipleri ve Rahimlerin gözetilmesi hususu için bkz;Nisa suresi 1