Bismillâhirrahmânirrahîm
62/CUMA-1: Yusebbihu lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi).
Göklerdeki ve yerdeki her şey, (yeryüzü ve ahiret olmak üzere) tüm mülkün sahibi O Malik-el Mülk ve Kuddüs, (mukaddes), olan ve ilahi ilmi ve hikmetiyle (insanların yararına) hükümler koyan mutlak olan güçlerin sahibi Âziz ve Hâkim Allah’ı tespih eder.
Geçmişte yaşamış tüm müşrik kavimlerde aracılar, Allah’ın Aziz ve Rahim uluhiyet vasıflarını gaspetmekle kulları aldatıp sömürmüşlerdir. Fitne döneminde ruhbanlar insanları sömürmek için; Allah’ın Aziz uluhiyet vasfını gaspetmekle kendilerini Aziz ilan etmişlerdi. Örneğin; Kilise inancına göre bir insanın “Âziz” sayılması için en az iki mucize göstermesi gerekiyordu. Günümüzde kiliselerde hala devam eden “Aziz seçim ritüeli” tarih boyu uygulanmakta olan aynı kurallar üzerinden devam etmektedir. Hastaları iyileştirip şifa vermek, ölüleri diriltmek veya savaşta bir orduya ya da işlerinde bir kişiye mistik güçleri ile yardım etmek, insanların rızkını açmak vb. gibi mucize gösteren kişilere Aziz denir. “Saint” Aziz demektir. Kısaltılmış haliyle “St” olarak yazılır. “St Joseph” gibi önünde “St” kısaltma eki bulunan ve mantar gibi dünyanın her yerinde açılmış “st” ön eki taşıyan kiliseler, okullar manastırlar vb tüm bu yapılar, tarihte yaşamış fitne sahtekarlarının isimlerini taşır. Ve tabii ki; Allah’ın Aziz ulûhiyet vasfı üzerinden insanların ne denli sömürüldüğünün kanıtıdır. Kuran ayetlerinin indiği fitne döneminde bir çok ruhban, papaz, kabalistik şekil ve sayılarla sihir büyü yapan hahamlar, sanki hastaları iyileştiriyor gibi görünerek, veya insanların sözde rızıklarını veya kısmetlerini açmak vaadi, ve buna benzer sahtekarlıklar ile, halkı gerek kilise gerek sinagog veya mabedlerinde , rekabetle kendi çevrelerinde adeta pervane ediyorlardı. ülkemizdeki uçuşan şeyhler, evreni yöneten hocalar, okuyup üfleyerek iş bulanlar, rızık açanlar, sözde gaybı bilenler, hamile bırakarak mucizeler yaratan “Sözde Aziz” hacı hoca tarikat şeyhleri gibi.
Aziz Allah, rızıkları veren kullarının hastalıkta ve sağlıkta tüm ihtiyaçlarını karşılamaya muktedir olan, çare ve devada tek ve yegane varlık demektir. Bu kavram hem İbrahim hem de Şuara suresi 78~82 ayetlerinde açıkça tarif edilmiştir. Allah’ın Rahim esması, Kuran’da mutlaka Tevvab Allah ve Aziz Allah esması ile “Tevvabur Rahim” ve “Azizur Rahim” olarak birlikte zikredilir. Bunun hikmeti; tevbeleri kabul edip kulları af etme yetkisinin; bu ulûhiyeti gasp edip sahiplenmiş müşrik ruhbanların elinde olmadığını, bilakis kullarını rızıklandıran esirgeyen koruyan, yardım ve himaye eden, af ve mağfiret eden ve sınav yaşantısında kullarını müşahade etme yetkisini sadece kendi yetkisinde barındıran, yegane kudret olduğunu vurgulamak içindir. Bu hakikatla kullarının amellerini en ince ayrıntısına kadar müşahade eden manasıyla Şehid esması da Rahim esması ile birlikte vurgulanır. Onca esma içinden Rahim esmasının Kuran’da sadece Tevvab, Aziz ve Şehid esmaları ile birlikte zikredilmesi, müşriklerin bu üç uluhiyeti sahiplenmiş olmasından kaynaklanır.
Hıristiyanlar, Allah’ın oğlu fitnesiyle Hz İsa üzerinden: Yahudiler ise yahve ismini verdikleri ve siyonda bir dağın üzerindeki bir konutta ikamet eden ve Cuma suresi 6. ayetinde de zikredildiği üzere sadece yahudileri üstün insanlar olarak kutsayıp itaat edilmesi gereken kişiler olarak gösteren sözde yaratıcılarının yetkilendirdiği, Aziz din adamları üzerinden: Arap müşrikler ise Lat Menat ve Uzza isimli Allah’ın sözde yetki verdiği kızları ve putları üzerinden insanları sömürmek gayesinde. {Bkz;. Mâide suresi 18 Necm 23 Nahl 55-60} kendilerini Allah’ın aracıları sıfatıyla: tevbeleri kabul edip affeden, Tevvab;
Ve her tür rızkı açan kapatan hastalıkta ve sağlıkta tüm ihtiyaçları karşılamaya muktedir, çare ve devada tek yetkili olan Aziz;
Yardım himaye ve hidayet eden Rahim olarak ilan etmişlerdi.
Er-Rahîm Allah: Dünya sınav yaşantısı Rahmeti ile; Sınanma imkanı bağışladığı kullarının içinden: Nimetini ve dostluğunu şükür ile karşılayan ve kendisine Aracısız iman ve teslim olan kullarını, karşılığında dünyevi yardımlarla destekleyen ve hidayet yolunu açan ve böylelikle cennet yaşantısıyla mükâfatlandıran Allah manasına gelir.
Cuma suresi iniş sırasına göre 96. Sıradadır. Daha önce indirilmiş olan sure ve ayetlerinde geçmişte gönderilmiş Resul’lere itibar etmeyip aracılara aldananların başına gelenler, çeşitli kavimler üzerinde örneklerek “Aziz ve Rahim” uluhiyet özelliklerinin “ancak ve sadece Allah’a ait olduğu”, hem dönem müşriklerine hem de müminlere “Azîzur Rahîm” vurgusuyla defalarca zikredilir. Özellikle “Aziz ulûhiyet fitnesi” 47. sırada indirilmiş olan Şuara suresinde detaylandırılarak örnekler üzerinden daha geniş açıklanmaktadır.
92. sırada indirilmiş olan Bakara suresi dönemi, kıble tevili yapıldıktan sonra müminler “Aziz Allah’ın uluhiyet yetkilerini gasp ederek halkı Allah’ın otoritesi üzerinden sömüren din adamlarının çıkardığı muhtelif fitneler” hususunda, uyarılmışlardır.
96. sırada nüzul edilen Cuma suresinde; insanları fitne ile aldatmaya çalışan yahudi din adamları üzerinden uyarılarak yapılarak, “müminlerin ancak ve sadece Allah’a aracısız yönelip [bkz Cuma suresi 10] sadece onun fazlından istemeleri” hususunda tekrar tekrar ikazlar yapılmaktadır.
62/CUMA-2: Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).
Ümmîler arasında, kendilerinden olan bir kişiyi resûlü olarak beas eden (görevlendiren) O’dur. O Resul ki; Onlara, Allah’ın âyetlerini okur, onları (Allah’ın indirdiği hükümleri ile toplumunu) tezkiye eder, onlara Kitab’ı (Kur’ân-ı Kerim’i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (Kur’an inmeden önce) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler.
62/CUMA-3: Ve âharîne minhum lemmâ yelhakû bi him, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Ve henüz kendilerine ilhak olmamış (katılmamış) olanlara , ve onlardan sonrakilere (nesillere) de öğretir… Ve O; Azîz’dir. Hakîm’dir.
62/CUMA-4: Zâlike fadlullâhi yû’tîhi men yeşâu, vallâhu zûl fadlil azîm(azîmi).
İşte bu, “Allah’ın fazlıdır”. Ki; Onu dilediği kişiye verir. Ve Allah, “büyük fazl sahibidir”.
62/CUMA-5: Meselullezîne hummilût tevrâte summe lem yahmilûhâ ke meselil hımâri yahmilu esfârâ(esfâren), bi’se meselul kavmillezîne kezzebû bi âyâtillâh(âyâtillâhi), vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).
Kendilerine Tevrat yüklenip de (Tevrat’ın aslı verilmiş olup), sonra O’nu taşımayanların (Allah’ın indirdiği hükümlerini batıl ile/atalarından beri süregelen ırkçı siyonizm inancı ile değiştiren kafirlerin ) hali, ciltlerle kitap taşıyan merkebin hali gibidir. Allah’ın âyetlerini yalanlayan o zalim kavmin durumu ne kötü. Ve Allah, zalimler kavmini asla hidayete erdirmez.
62/CUMA-6: Kul yâ eyyuhellezîne hâdû in zeamtum ennekum evliyâu lillâhi min dûnin nâsi fe temennevul mevte in kuntum sâdikîn(sâdikîne).
De ki: “Ey yahudiler! Eğer siz, insanlardan ayrıcalıklı olarak, yalnız kendinizin (yahudilerin) Allah’ın dostu olduğunuzu zannettiyseniz, şâyet siz doğru söyleyen kimseler iseniz, o zaman ölümü temenni edin.”
62/CUMA-7: Ve lâ yetemennevnehû ebeden bi mâ kaddemet eydîhim, vallâhu alîmun biz zâlimîn(zâlimîne).
Ve ebediyyen onu (ölümü) temenni edemezler, çünkü yeryüzünde elleriyle takdim ettikleri şeyler (yeryüzünde çıkardıkları fitne karşılığında mukabele edilecekleri ağır azap) sebebiyle. Ve muhakkak Allah, zalimleri en iyi bilendir.
62/CUMA-8: Kul innel mevtellezî tefirrûne minhu fe innehu mulâkîkum summe tureddûne ilâ âlimil gaybi veş şehâdeti fe yunebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
De ki: “Muhakkak ki o sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, işte o mutlaka size mülâki olacak (siz de mutlaka ölümle karşılaşacaksınız). Sonra nihayetinde görünmeyeni ve görüneni bilen (Allah’a) döndürüleceksiniz. işte O zaman (Allah), yapmış olduklarınızı (Allah’ın indirdiği hükümlerini, “Tevrat adı altında” batıl şirk sömürü hükümlerine dönüştürmekle yeryüzünde çıkardığınız fitneyi ve bunun cezasını ) size haber verecek.”
62/CUMA-9: Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ nûdiye lis salâti min yevmil cumuati fes’av ilâ zikrillâhi ve zerûl bey’a, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).
Ey âmenû olanlar! (Allah’a ve hükümlerine aracısız iman ve teslim olanlar) Cuma günü namaza nida (çağrı) olunduğu zaman hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. İşte bu, sizin için daha hayırlıdır, keşke bilseniz.
62/CUMA-10: Fe izâ kudiyetıs salâtu fenteşirû fîl ardı vebtegû min fadlillâhi vezkurûllâhe kesîren leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Artık namazı kaza ettiğiniz (kılıp bitirdiğiniz) zaman yeryüzüne yayılın ve (aracılardan ve sahte ilahlarınından medet umup rızıklarını aracıların fazlından isteyen müşriklerin aksine siz rızıklarınızı) “Allah’ın fazlından isteyin” ve Allah’ı çok zikredin. Umulur ki, böylece siz felâha (kurtuluşa) erersiniz.
62/CUMA-11: Ve izâ reev ticâreten ev lehveninfaddû ileyhâ ve terekûke kâimâ(kâimen), kul mâ indallâhi hayrun minel lehvi ve minet ticâreh(ticâreti), vallâhu hayrur râzıkîn(râzıkîne).
Ve (namaza nida olundukları halde) kim ki ticaret veya eğlenceyi görünce ona yönelip dağılırsa ve seni ayakta (öylece) bırakıp gider ise. De ki: “Allah’ın katında olan şeyler, muhakkak eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır ve çünkü O Allah, size hayırla rızkınızı verendir.